Carl von Clausewitz meşhur kitabı ‘Savaş Üzerine’de savaşı ‘siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi’ olarak tanımlar. Michael Foucault ise bu sözü tersine çevirmeyi önerir “Siyaset savaşın başka araçlarla sürdürülmesidir”…
Ama herhalde her ikisinin savaş ve siyaset tarifleri şu cümle karşısında çaresiz kalırdı:
“26 Ağustos 2018 Pazar günü, yani Malazgirt Zaferi’yle Büyük Taarruzun yıldönümlerinde, Türk milletinin yeni bir zafer ruhuyla sandığa gidip hem Cumhurbaşkanı hem de Milletvekili genel seçiminde Türk ve Türkiye düşmanlarına hak ettikleri dersi vermesi en makul, en mantıklı, en akılcı, en demokratik yoldur.”
***
Dün partisinin Meclis grubunda konuşan MHP lideri Devlet Bahçeli erken seçim için tarih teklif ederken böyle dedi. Böyle dedi demek tam olarak olayı da anlatmıyor. Nasıl dediği de önemliydi çünkü. Herhalde Malazgirt Savaşı’nda Alparslan ordusuna seslenirken bu kadar hararetli ve coşkulu konuşmamıştır.
Sayın Bahçeli, iyi bir siyasetçi, böyle beklenmedik çıkışlarıyla siyasetteki pek çok Gordion düğümünü çözmüştü. Hatta bazen kendi erken seçim çağırılarının kurbanı bile olmuştu. Yine de erken seçimi en makul, en mantıklı, en akılcı, en demokratik yol olarak görebilir. Her şeyin kilitlendiği, Ankara’daki bürokratların bile iş yavaşlatma moduna girdiği 2019 takvimini biraz öne çekmek rasyonel de bulunabilir.
Ama Türklerin Anadolu’ya girdiği Malazgirt Zaferi’nin ve Anadolu’daki Yunan işgalinin bitirildiği Büyük Taarruz’un herkes tarafından bayram olarak kutlanan yıldönümünde seçim yapınca mesajın kimse verildiği üzerine biraz konuşmalıyız. Örneğin o gün sandıkta ders verilecek ‘Türk ve Türkiye düşmanları’ kimdir? Sandıktan hangi sonuç çıkarsa, bu ders verilmiş olacaktır?
Seçimlere Romen Diyojen ve Nikaloas Trikopis ittifakla girmiyorsa bu mesajlar kime gidecektir?
Özetle bu sözle ne yapılmak ve nereye varılmak istenmektedir?
Herhalde, ülkesini seven bir siyasetçinin aklına en son, kendisine oy vermeyecek ülkenin en az yarısını ‘Türk ve Türkiye düşmanlarının işbirlikçisi ya da seçimlerde kazanmaları halinde Türk ve Türkiye düşmanlarını sevindirecekler’ olarak tarif etmek gelir.
Beş yıllık iktidar ve bir koltuk için bir seçimi savaşa benzeten, seçimdeki demokratik yarışı düşmanla mücadele gibi sunan, bir tarafın kazanıp kaybetmesini ülkenin kazanıp kaybetmesine eşitleyen siyasetin karşısına ilk önce herhalde yerli, milli ve milliyetçi bir siyaset çıkar.
***
Demokratik rejimlerdeki seçimlerde, adayların ve partilerin ülkeyi ve toplumu daha iyi yönetmek iddiası yarışır. Seçmenler de ülke, toplum ve kendi refahları için en iyisi olduğunu düşündükleri parti ve adaylara oy verirler. Bu yüzden bir seçimde aday olmak ve oy vermek tek başına bir vatanseverlik göstergesidir. Bu asgari kabuller bir ülkede birlikte yaşama iradesinin sürdürülmesinin de temel koşullarından biridir.
Herhalde ülkenin en az yarısının verdiği oylarla ‘Türk ve Türkiye düşmanlarını’ sevinebileceğini düşünen bir siyasetin milliyetçiliği, ülke sevgisi, ülkenin yarısını sevmek ve yarısının milliyetçiliğini yapmaktan ibaret kalır.
Ayrıca kendi ülkesinde, kendi vatandaşlarıyla bile böyle problemli bir ilişkisi olan bir siyasetin, o ülkeyi büyütmesi, ileri taşıması da pek kolay olmaz. Ülkenin yarısıyla bir ülke büyük devlet yapılamaz.
Ayrıca, Alparslan ve Mustafa Kemal, o savaşları verirken olabilecek en geniş ittifakları kurmaya, kimseyi dışlamamaya çalışmışlardı. O zaferler de bu ittifaklarla, bir toplumun toplam enerjisini bir araya getirerek kazanıldı.
Neyse ki, 26 Ağustoslarda zafer kazanan ordulardaki askerlerin torunlarının hepsinin bugün eşit oy hakkı var ve hepsinin bu zaferlerde payı var.
O yüzden onların birlikte kazandığı, birlik ve beraberlik sebebi olan zaferleri, bir bölünme aracı olarak kullanmamak gerekir.
Ayrıca, demokratik bir yarışı, savaşa, siyasi rakipleri düşmana benzetmek siyaseten satan bir propaganda da değildir. Seçmenler günün sonunda düşmanlık değil, pozitif mesaj severler.
7 Haziran 2015 seçimlerinden bir gün önce iktidara yakın gazetelerin “Haçlı İttifakı”, “Yeni Türkiye’ye karşı Yeni Haçlılar”, “7 Haziran Hilal-Haç Mücadelesi” başlıklarıyla çıktıklarını ve sonucu hatırlamak herhalde yeterince ikna edici olacaktır.
Eğer erken seçime gidiyorsak, içinde Ramazan’ın, bayramların, yaz tatilinin de içinde olduğu önümüzde dört güzel ay var.
Ayrıca endişeye mahal yok, Trikopis ve Romen Diyojen 100 bin imzayı bulamaz