DÖRT HIRSIZ, ON DÖRT HIRSIZ…
Dört hırsız sirkesini duymuş muydunuz? Sağlık sektöründe çalışırken anlatıldığı kadarına aşina olsam da, hikâyesine şaştığım dört hırsız sirkesi…
Tıp tarihi üstüne nice esaslı yapıtı olan, sevgili Prof. Dr. Nuran Yıldırım’ın aktardığı “Dört Hırsız Sirkesi”ni yeniden okurken, gülümsedim. Veba kurbanlarını soyan bir çetenin bulduğu, adı o yüzden dört hırsız olan antiseptik sirke.
Büyük Londra Vebasında dört hırsız, sonra Fransa-Toulous veba salgını (1628-1631) ve Büyük Marsilya Vebasında (1720) ölen hastaların cesetlerini soyan bu dört kafadar yakalanıp sorguya çekilmiş.
Hasta cesetlere dokunuyor, soyup soğana çeviriyor ama, kendileri vebaya yakalanmıyor. Bu nasıl oluyor? Bunun sırrını verirlerse bağışlanacakları söylenince, hırsızlar kendi yaptıkları sirkeyle ellerini ağızlarını yıkayıp, gargara da yaptıklarını açıklamak zorunda kalmış.
Sonradan ‘Dört Hırsız Sirkesi’ olarak anılagelen bu sirke asırlarca pek çok hastalığı önlemiş/iyileşmesine sirke halince katkıda bulunmuş.
Tarihi, hırsızların sayısı ve mekân farklı söylense de Dört Hırsız Sirkesi 1748 ve 1884 Fransız kodekslerinde yerini almış, eczanelerde mikrop kırıcı, antiseptik olarak satılmış. Günümüzde aynı adla da tıp ticaretinde anılıyor.
Bileşimi değişken olsa da, Dört Hırsız Sirkesi çokluk mikrop öldürücü (antiseptik) kimi bitkiler, pelin otu, biberiye, adaçayı, nane, sedef otu, lavanta, eğir otu, tarçın, karanfil, muskat, sarımsak gibi tıbbi ve aromatik bitkilerin şarap yahut elma sirkesinde ıslatılıp yumuşatılmasıyla (maserasyon) elde ediliyor.
Eski tariflere bakılırsa her yarım saatte bir tatlı kaşığı sirke az sıcak suyla seyreltilip içilirse sarhoşluğa bire birmiş. Vebadan koruyan, sarhoş ayıltan…
Tüm sirkeler, salmonella, streptokok bakterilerini bir dokunuşla öldürecek güçte olduğundan, hastane bakterileriyle savaşta öteki mikrop kırıcılar yerine sirke kullanmayı yeğleyenler oluyor. Buğulama, kompres, lavman ve diğer yöntemlerde Dört Hırsız Sirkesi iç ve dıştan kullanıldığında yararı büyük.
İstanbul’un ilk kolera salgınında Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi bir Kolera Risalesi yazmış (İstanbul 1247-1831, aktaran Prof. Nuran Yıldırım). Bu risalede bitişik, alçak evli mahallelere gidilmek gerektiğinde Hırsız Sirkesi, nişadır ruhu (amonyak) yahut sarımsak koklanmasını, içme suyuna bu sirkenin katılmasını öğütlemiş.
Eskiler, mangalı tam yanmadan eve alıp, zehirlenince, komşuları yetişir, sirkeyle yıkarmış onları, dipten doruğa. İçebildiğince içirilir, kendindeyse buruna çektirilir.
Şimdilerde sirkeyi bağrımıza bastığımız söylenemez. Kireç çözer, evet, saçı son durulama suyuna katarsak ışıltı katar, mikrop kırar, bulaşık makinasına koyarız. Tıbbın, turşunun esas kızı sirke her derde deva. Hırsızların bile canını kurtarıyor, hikayedeki gibi, .
Haydut emperyalistin, melanetliğinin kırılmasında, püskürtülmesinde de işe yarasa keşke. Belki o ünlü dört hırsız, ‘şimdikiler öyle mikrop ki, öylesine bizden bin beter, hırsız, ölü soyucu ki, dört hırsız sirkesinden bin kat güçlü bir sirke bulsanız, sürünseniz, içseniz, gene mikroptan korunamazsınız’ diyordur.
Mikrop hırsızda değil çünkü emperyalist zihniyette. Bu soyguncu, acımasız, kitle kıran emperyalizm, nam mikrop, ilaçtan, sirkeden öte akılla, dik duruşla, dayanışmayla ve elbet her hastalık ve savaşın olmazsa olmazı kendine, ülkene, insanına güvenle püskürtülür.
Ha, vebadan ölenlerin cesedini soyup kendileri hastalanmayan, sirkenin mucidi dört hırsızın burada işi ne denirse, tam yeridir derim, tam yeri. Ha ölü soyucu dört hırsız, ha emperyalist zihniyet ve yönetimin on dört hırsızı…
Kalp hırsızı, cep hırsızı, yeni dönemin internet soyguncusu bile umut kıran, zaman ve para çalan bu zihniyetin devlet katından yaptığı çirkef hamleler, cüretkâr ve ahmak, savaş çıkartıp silah satmaya teşne/mecbur bu politika haydutları yanında sütten çıkma ak kaşık kalır.
Hırsız bereketimizin maşallahı var. Hem içte, hem dışta, hem siyaset hem faiz lobisinde, hırsızın bile insaflısı, işe yarayanı, dört hırsız sirkesi gibi buluş yapıp insanlığa yarayanı olmalı, ille olacaksa…
Bir de korkak yiğitlerimiz var, malumunuz üzere. Kendi ülkesini, seçimle gelmiş iktidarını, dışarıdakilere şikayet ederek muhalefet yapan ama ülkesi, halkı, rejimi, Meclis’i bombalanıp, işgal edilmek istenirken çıtı çıkmayan yiğitler… İşgal yarıda kaldı diye karalar bağlayan hatta… Gün bu gün, gösterin Allah aşkına ne yiğit, nasıl entel olduğunuzu. Savunun ülkenizi, liranızı, insanınızı…
İçeriyi dışarıya şikayet edeceğinize, işgalci emperyalist, kural bilmez, adapsız, ahmak zorbayı şikayet edin dışarıya ve ülkenizi savunun…
Sıkar değil mi, öylesi, sıkar…
Aa, haklısınız, yiğitlik üç tür, doğru, kökten sürme esaslı yiğitler, hani kiminin şıkır şıkır oynadığı işgali, elleriyle, öle öle durduranlar, ikinciler, sonradan olma, ödlek yiğitler, sonuncular, anasının örekesini görse de anlamayan yiğitler. (Öreke, dokuma tığıdır. Yazılarımdan kelime cımbızlayıp küfür sandıklarını bana yakıştıramayanlara duyurulur…)
Allah hepimizi, vatanını dünyaya şikayet eden, ekonomi çöksün diye el ovuşturan, darbesever ama halkını sevmez, demokrat ama demokrasiyi sevmez, yiğit olduğunu sananlardan korusun. Onlardan sakınmaya dört hırsız sirkesi de kâr etmez, on dört hırsız sirkesi de…