Ana SayfaYazarlarEğer gençler ölmesin istiyorsak

Eğer gençler ölmesin istiyorsak

Sevdiğiniz biri, tanıdığınız bir kişi kendi ölümünü hazırlamaya kalkışsa ne yapardınız?

 

Nasıl soru bu der gibi baktığınızı varsayıyorum şu an. Tabii ki engellemeye çalışırdınız. İntihar eğilimini gördüğünüz an müdahale etmeye girişirdiniz. Durdurmak için elinizden geleni yapardınız.

 

Peki ya tanıdığınız biri, örneğin çocuğunuz, arkadaşınız, öğrenciniz inandığı bir dava uğruna ölmeye ve öldürmeye giderse ne yaparsınız?

 

Türkiye'de bazı sol örgütlerin bu soruya cevabı 1970'lerden beri değişmedi.

 

İntiharı, ölümü, öldürmeyi teşvik etme ve alkışlama alışkanlığı değişmedi. Gencecik çocukların hayatlarını yok etmelerine düzdükleri övgülerdeki saçmalık dozu azalmadı.

 

Leyla Doğan ve Emrullah Arıkan, 20'li yaşlarının en başlarındaydı. Mimar Sinan Üniversitesinde öğrencilerdi.

 

2015 senesinde öldüler.

 

Emrullah, PKK'nın bozduğu ateşkes sonrasında, PKK saflarında savaşırken öldü. Leyla ise Kobani'de, IŞİD'e karşı savaşırken…

 

2015'te okuduğu üniversiteyi bırakıp, savaşmaya giden tek gençler onlar değildi. Son da olmayacaklar.

 

Soru: 2015 yılında, Türkiye'de bir üniversite öğrencisi neden savaşmaya gider? 2015 yılında gencecik insanlar tahsil yapmak, bir hayat kurmak yerine neden intiharı seçer? 2015 yılında bir üniversite öğrencisi neden bu ülkenin polisi ve askeri ile çatışmayı seçer, neden ve nasıl başka bir ülkedeki savaşın bir parçası olur? Neden ölümü tercih eder?

 

Bu sorular önemli değil mi? Sorulmaya, üzerinden düşünülmeye değer değil mi? Ortada bariz bir anomali yok mu? Bir çarpıklık, tuhaflık, bir hata yok mu?

 

Büyük kısmı 1970'lerden beri bir milim mesafe katetmemiş Türkiye soluna ve bu solun teorisyeni akademisyenlerine göre yok. Aksine “şanlı bir direniş” ve “şehitlik” edebiyatı ile övgüye değer bulunan bir “ilericilik” var.

 

Boğaziçi sosyoloji tedrisatımda aldığım en ufuk açıcı derslerden birini Faruk Birtek vermişti. Sosyolojiye giriş dersinde, öğrencilerini her sene olduğu gibi sosyoloji branşını kuran devlerle tanıştırmış ve bunu hiç akıldan çıkmayacak bir tarz ile yapmıştı.

 

Sosyolojinin kurucularından, ünlü Fransız kuramcı Emile Durkheim'ı “İntihar” isimli kitabı üzerinden anlatmıştı. İntihar bireysel bir eylemdir ve bir intihar vakası psikolojinin alanına girer. Fakat yıllar içinde artan veya azalan, bir toplumdaki toplam intihar sayısı, istatistikleri sosyolojinin alanına girer diyordu Durkheim.

 

Neden bazı dönemlerde, bazı toplumlarda intihar oranı artar, bazense azalır, sorusunun peşinden koşuyordu. Ve toplumsal mekanizmaların intiharı engellemek ve bazen de teşvik etmek konusundaki rolüne dikkat çekiyordu. Bireyin bir toplumla kurduğu ilişkinin intihar kararında veya sürecinde belirleyici olduğunu vurguluyordu. Bir bireyin bir toplulukla kurduğu sağlıksız ilişkinin intiharı kolaylaştırdığını, intihar vakalarının bir toplulukla ya fazla zayıf ya da fazla yoğun bir ilişki kurmaktan kaynaklandığını iddia ediyordu.

 

Türkiye'de şiddeti, militarizmi teşvik eden sol örgütler, teröre bahane bulmak konusunda Ivy League üniversitelerde doktora yapan akademisyenler, ziyan olmuş hayatları ucuz bir romantizm ile gençlere rol model olarak sunan bir merkez medya var.

 

Deniz Gezmiş'i zavallı bir kurban olarak değil, yiğit bir kahraman olarak kabul eden bir entelektüel konsensüs var.

 

Bu ülkenin gençlerini kendi siyasi mücadelelerinde asker olarak görmeyi seven, onların ölümü ile haklılık dozunun arttığını düşünen bir “dava” var.

 

Bizimse “açaydım kollarımı gitme diyeydim” diyen ebeveynlere, öğretmenlere, kanaat önderlerine, arkadaşlara ihtiyacımız var.

 

Eğer gençler ölmesin diyorsak tabii…

- Advertisment -