Belgeseller hayati önem taşıyor. Filistin’in varolduğunu anlamamızı sağlayan en kıymetli delillerden biri dökümantasyon. Orada olanları ve tarih içinde ve günümüzde bizimle ilişkisini kavrayabilmek için sanatın derinleştirdiği belgesel ve kurgusal bakışlara ihtiyacımız var.
11. İstanbul Belgesel Günlerinde farklı ülkelere dair çok kıymetli eserler vardı. BDS Türkiye işbirliğiyle Filistin:Direnen Gerçeklik adıyla Filistin için özel bir başlık açılması, çeşitli gösterim ve söyleşiler olması güzeldi. Oturumlar dolup taşsaydı, ilgi alaka öyle olsaydı ki oturacak sandalye kalmasaydı keşke. Sadece katliamlarda yükselen, sonra sönüp giden saman alevi yüzeysel ilgimizin, üzülüp hemen unutmamızın, çok yönlü ele alamayışımızın açtığı boşluktan ilerliyor olmasın işgal. Yoksa bu meseleye sanat ve sürekli eylemlilik yoluyla eğilen, kalıcı çalışmalar yapan insanları karşılıklı olarak bizden ya da değil diye ayırma lüksümüz mü var. Misal birilerinin Kudüs Platformunu, başkalarının BDS’yi yok sayması kimin işine yarıyor acaba?
Belgesel günlerinin kitap-kataloğu Mahmut Derviş’in ölümünün 10. Yılı ansına Ses ve Kırbaç şiiriyle açılıyor.
“Gece, yine çöktü gece
Ve haykırıyor:Korkmuyorum!
-Bayanlar baylar!
Ey yükselenler mızrak ucunda!
Filistin halkı aşamalı işgal haritasından bildiğimiz gibi belli noktalarda sıkışıp kaldı. Büyük bir halk neredeyse sadece belgelerde hafızalarda belgesellerde ve elde bulunan tapularda yaşıyor. Sayısız belgesel var elbette. Bu festivalde bir selam vermek üzere dört belgesel seçilmiş.
Bereketli Hafıza (1980) Filistin’in 1967 öncesi sınırlarında Filistinli yönetmen Michel Khleifi tarafından çekilmiş bir ilk film. Kurgu ve belgesel arasında iki Filistinli kadının hayatını anlatıyor.
Cenin Cenin (2002) çekildiği yıl seyrettiğim ve travması bütün hayatıma yayılan bir film. Yönetmen Muhammed Bakri sinema tarihinde eşi az bulunan bir ânı, küçük bir kızın yıkıntılar arasında gezinirkenki hakiki tiradını olay yerinde sıcağı sıcağına yakalamayı başarmıştı. İsrail güçleri Cenin şehrini ortadan kaldıran bir yıkıma ve katliama imza attıklarında birkaç gün sonra bölgeye sızan yönetmenin çekim başarısı.
Hayalet Avcılığı(2017) Filistinli yönetmen Raed Andoni’nin yönetmenliğinde, kendisinin de bir zamanlar, hem de onsekiz yaşındayken tutuklu bulunduğu Al-Moskobiya sorgu merkezinin, yeniden canlandırılması. Yaşadıklarını bir an bile unutamayan, aklından çıkaramayan Andoni, buranın eski mahkumlarından bir grup oluşturmuş ve hayalete dönüşen geçmişle zor bir karşılaşma yaratmış.
Naila ve Başkaldırı(2017) ise Gazzeli bir kadının hikayesi. Naila Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkını, özgürlüğü ve onurlu yaşamı savunmak üzere uluslararası gizli bir kadın ağına katılır. 1987’deki birinci intifada büyük bir barış ve özgürlük seferberliğidir ve bunun hikayesidir biraz da Naila Ayesh’n yolculuğu.
Öldüren Gaz(2016) 22 dakikalık kısa bir belgesel. İsrail ordusunun Filistin halkına karşı kullandığı gaz bombalarını ele almış. Bu zehirli gazların yol açtığı dramlar ve insanların hayatını nasıl olumsuz etkilediğinin oylumlu kanıtı.
BDS’nin düzenlediği bir oturumda genç yönetmen Ömer Elemawi ile inisiyatifin Türkiye sorumlusu Selim Sezer söyleşti. Söyleşi öncesinde yönetmenin çektiği dört kısa filmle Gazze gerçeğine biraz daha yaklaşma imkanı bulduk. Abluka nedeniyle 10 yıldır kuraklık var. Bereketli toprakları sulama imkanı ellerinden alınmış. Abluka en çok da aşağılama olarak kullanılıyor. Çocuklar ablukanın kalkmasını beklerken genç adam oldu, hatta yaşlandı bu mücadelenin içinde. Kuşatma iki yönlü, dışarıdan gelen yardım engellenirken içeriden bir etkinlik ya da eğitim için çıkış ta çok meşakkatli. İki milyon insan bir hapishanede. Sadece elektiriğin olmaması bile, hayatı başka insanların hayatından ayırıp farklılaştırıyor diyen Ömer’i hangi empatiyle nereye kadar anlayabiliriz?
Hayata farklı bakan benzemez siyasal yaklaşımları olan gençler arasında diyalog, işbirliği var mı soruma verdiği cevapla bitireyim: “Elbette birçok yerde ortak çalışmalar yapabiliyoruz, birbirimizi dinliyor anlıyor ve aynı hedefe yönelebiliyoruz. Farklı olanların konuşup iletişim kuramaması yaşlı kuşakta olan, eski bir alışkanlık.”