Ermeni meselesinin etnik, dinsel ve ırksal olmak üzere farklı boyutları ve nedenleri olmakla birlikte, konunun nüfus boyutu da önemli bir yer teşkil eder. Fuat Dündar’ın altını çizdiği üzere karşımızda uluslararası siyasetin bir parçası olduğu 1878 Berlin Konferansı ile Doğu Sorunu (Eastern Question) çerçevesine oturtulan ve aynı zamanda ‘bir medeniyet sorunu olarak kodlanan’ Batı’nın istatistiksel zihniyeti ile Doğu’nun ‘hesaptan anlayan ama istatistiğe mesafeli duran zihniyeti’ arasındaki bir çatışmadan kaynaklanan bir mesele duruyor.
Ermenilerin 19. yüzyılın ortalarında başlayan reform talepleri onların Anadolu’daki sayısal varlığı ile ilişkili bir biçimde dönemin siyasi aktörleri tarafından değerlendirildi. Esas itibariyle de uluslararası arenada Ermeni meselesiyle ilgili gündeme gelen en önemli tartışma konusu nüfus ve nüfus istatistikleriydi. 1878-1883, 1895-97, 1913-14 ve 1919-23 tarihleri arasında büyük Avrupa devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Ermeni reformlarına yönelik müzakerelerin merkezinde nüfus verileri ve bu verilere dönük farklı yaklaşımlar bulunuyordu.
1878-1883 arası ilk dönem, Ermeni nüfusunun gerçek sayısını tespit etme tartışmaları ile geçerken, 1895-97 arası dönemde Abdülhamid katliamlarından etkilenen Ermeni nüfusunu hesaplamak ana konuyu teşkil ediyordu. Ermeni nüfusunu hesaplamak, Ermenilerin idari, askeri ve yerel yönetimler başta olmak üzere yönetime adil bir şekilde katılımını sağlamak adına hayati bir öneme haizdi. Bu bağlamda Ermenilerin sunduğu nüfus verileri ile Bâb-ı Ali tarafından sunulan veriler arasında muazzam farklar vardı. Zira, Bâb-ı Ali Ermenilerin yönetime katılmalarını olabildiğince sınırlı tutmak niyetindeydi. Ermeni reformlarının yapılması için Osmanlı’yı sıkıştıran Avrupa devletleri ise bir an önce sağlıklı ve ‘bilimsel’ verilere uygun bir nüfus sayımının yapılmasını istiyorlardı.
Nüfus oranlarının (ileride Ermenilerin tehcirinde kilit rol oynayan yüzde 5 ve yüzde 10 oranları) ne olacağı, 1878 Berlin Anlaşması’nın öngördüğü ‘Şark Vilayetleri Reformu’nun kapsamına alınması gereken bölgenin sınırlarını ve derinliğini de belirleyecekti. Söz konusu nüfus oranlarının ne olacağı artık imparatorluğu iyiden iyiye zorlayan bir siyasal ve sosyal ‘sorun’ olan Ermeni meselesinin de kesinkes çözümünde belirgin rol oynayacaktı. Bunu gerçekleştirecek siyasi aktör ve iktidar ise Temmuz 1908 devrimi ile iktidarı ele geçiren, son derece modernist, ‘Batıcı’ ve pozitivist dünya görüşüne sahip İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) idi.
Birinci Cihan Harbi sırasında, bir yandan kitleler halinde imparatorluk sınırlarına kendileri atan Balkanlar ve Kafkasya’dan gelen Müslüman muhacirlerin iskânını sağlamak ve bu sayede İTC için sorunlu olarak addedilen Ermeni bölgelerini Ermenilerden arındırmak saikiyle büyük bir titizlikle uygulamaya konulan İttihatçılar’ın nüfus politikası savaşın seyrine ve Osmanlı ordusunun savaştaki başarısız hamlelerine paralel olarak 21 Haziran 1915’te tüm Ermenilerin sürgün kararına giden süreci başlatmıştır.
Bütün bir tehcir sürecinde, İttihatçılar’ın nüfus politikası Anadolu’nun başta Ermeniler olmak üzere gayrimüslim unsurlardan arındırılarak etnik olarak Türk-Müslüman bir yapıya dönüştürülmesi adına yapılan etnik mühendislik stratejisine bağlı kalmıştır. Bu etnik mühendislik projesinin birincil hedefi Türk-Müslüman bir etnisite merkezli homojen bir Türk ulusu inşa etmektir. İttihatçılar’ın Ekim 1918’de bıraktığı bu ‘tamamlanmamış modernleşme projesi’ni 1918 sonrası Kemalist hareket tamamlamış ve Ermeni ‘meselesi’ kati surette çözülmüştür. Ermenilerin Anadolu’daki bütün varlığına son verilmiştir.
İttihatçılar açısından nüfus oranlarının tutturulması hususunda sergiledikleri takıntı derecesindeki ‘kesinlik tutkusu’ ve matematik hassasiyeti araştırılmaya değer bir konudur. Dahiliye Nazır’ı ve Ermeni tehciri ve soykırımının ‘yaratıcı’ ve uygulayıcı liderlerinden Talat Paşa’nın Ermenilerin mukim olduğu ve daha sonra tehcir edildiği neredeyse her kaza, karye, ve mezra ile ilgili Murat Bardakçı tarafından yayımlanan kendi not defterlerinde tuttuğu istatistiki bilgiler, figürler ve rakamlar, İttihatçıların Ermeni nüfusunun seyreltilmesine ilişkin planlarını açık bir biçimde gözler önüne serer.
Buradaki birincil hedef Ermenilerin artık devlet için bir ‘gaile’ olmaktan çıkarılması yani Büyük Devletler’in Ermeni meselesine ilişkin imparatorluğu reform yapma hususunda zorlamaması için varolan Ermeni nüfusunun tehcir ve katliamlar yoluyla mümkün mertebe seyreltilmesidir. İttihatçı nüfus ve istatistik mantığı tamamıyla böyle bir zihniyetten neşet eder. Bu zihni planda artık Ermenisiz bir Anadolu tasavvur edilmekte ve bunun ötesine geçerek bu doğrultuda politikalar uygulamaya koyulmaktadır.
Buna en çarpıcı örnek, Fuat Dündar’ın da Tarih Vakfı yayınlarından çıkan son çalışmasında ustalıkla ve tamamen Osmanlı belge ve arşiv kaynaklarına dayanarak mükemmele yakın bir şekilde ortaya koyduğu üzere Şubat 1914’deki Reform Anlaşması kapsamına giren ‘Vilâyat-ı Sitte’ dediğimiz Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz, Diyarbekir, Sivas ve Bitlis bölgelerindeki bütün Ermenilerin sürülmesi ile sürülen Ermenilerin Müslüman nüfusa olan oranlarının, tehcir kapsam dışında kalan Anadolu vilayetlerinde yüzde 5, Halep bölgesinde yüzde 2 ve geriye kalan iskân bölgelerinde ise yüzde 10 oranında tutulabilmesi için, Suriye’ye sürgün yolculuğundan sağ çıkan Ermeni kafilelerin birçok kez yeniden sürgüne tabi tutulmuş olmaları, İttihatçıların Ermenileri imha etme ve sayılarını artık devlet için ‘tehlike’ ve ‘gaile’ teşkil etmeyecek düzeye indirme niyeti ve planının en sarih örneğidir.
Bütün bir tehcir ve imha süreci merkezden Talat Paşa önderliğinde adeta bir doktorun yoğun bakımda yatan hastasını kontrol etmesi gibi takip edilmiştir. Ermenilerin hangi bölgelerden ne kadarının nereye sürüldüğü; sürgüne tabi tutulanların yaşları, dini mezhepleri ve bittabi sayıları düzenli olarak merkezden vilayetlere gönderilen şifreli telgraflarla sorulmuştur. Pozitivist zihniyet burada kendini açıkça belli etmiş ve Ermeni nüfusunun miktarı İttihatçıların için adeta bir hayat-memat meselesi haline gelmiştir.
Tehcir öncesi, tehcir sırasında ve tehcir sonrasında tüm evrelerde genel ve özel nüfus hesaplamaları yapılmış; sürülenler, sevk edilenler, sürgün yerine varan, ölen, ihtida eden, yetim kalan, Müslümanlarla evlendirilen Ermeniler ayrı ayrı hesaplanmıştır. Ayrıca, Talat Paşa’nın emriyle Ermeni malları devlet eliyle ve hatta neredeyse sadece İttihatçı çevrenin tekelinde dağıtıma maruz kalmıştır. Sürgüne tabi tutulan Ermenilerden kalan taşınır ve taşınmaz mallar İttihatçı yöneticiler marifetiyle ve ‘Emval-i Metruke’ kanunları aracılığıyla hukuki mevzuatın bütün araçları kullanılarak Ermenilerin elinden alınmış ve büyük ölçüde Ermeniler’den boşalan yerlere iskân edilen muhacirlere dağıtılmıştır. Böylece, Ermenilerin bütün maddi temelleri de ortadan kaldırılmış ve adeta can damarları kesilmiştir.
Hasılı, ‘büyük devletler’ tarafından bir nüfus ve istatistik problemi olarak biçimlenen Ermeni meselesi, pozitivist-modernist dünya görüşüne sahip bir siyasi kadro olan İttihat ve Terakki iktidarı tarafından nüfusun etnik kompozisyonunun yeninden düzenlenmesi ve bu bağlamda Anadolu’nun Ermenilerden arındırılması kaygısıyla ve istatistik verilerin de kullanımıyla ‘kati’ surette çözülmüştür.