Soykırım ve etnik temizlik gibi devasa kitlesel katliamlarda gözlemlenen ortak örüntülerden biri söz konusu sistemli ve organize imha eylemlerine maruz kalan toplulukların aydınlarının tasfiyesi ve imhasıdır. Bu, toplumların direncini ve mücadele gücünü zayıflatmak saikiyle gerçekleştirilir.
Bu süreç hem Holocaust hem de Ermeni Soykırım’ında görülmüştür. Bilhassa Nazi Almanyası’nda yaşayan Yahudi toplumumun önde gelen aydınları ve siyasetçileri toplama kamplarına sürülmek suretiyle imha edilmişlerdir. Bu sayede Naziler, Yahudi toplumunun haklarını savunacak ve onları direnişe sevkedecek olan önemli bir gücü yok etmiştir.
24 Nisan 1915’te ise aynı gadre Osmanlı vatandaşı Ermeniler maruz kalır. 24 Nisan 1915 aslında şubatta başlamış olan sürgün ve katliam haberlerinin bir devamı olarak okunabilir. 24 Nisan 1915 Osmanlı Ermenilerine uygulanan yakın tarihin en acı verici soykırımını ifade eden sembol bir tarihtir.
Bu tarihte Dahili Nezareti Vekili Talat Paşa’nın emri doğrultusunda, önce İstanbul’da başlayıp daha sonra ülkenin neredeyse bütününe yayılacak bir biçimde birçok Ermeni aydını; yazar, sanatçı, avukat, doktor, mebus evlerinden alınıp götürülmüş ve çoğu bu ölüm yolculuğundan geri dönememiştir.
İstanbul’da tutuklanıp Çankırı ve Ayaş’taki toplama merkezlerine gönderilen bu Ermeniler İttihat ve Terakki’nin onların için biçtiği kaderi yanlarına taşıdı ve bu yolculuk sırasında insan hafzalasının alamayacağı gadre maruz kaldı.
Esasında 24 Nisan 1915’i hazırlayan kaydadeğer tarihsel gelişmelerin yaşandığını ve bu anlamda bu tarihe kadar belirli hazırlıkların İttihat ve Terakki tarafından yapıldığını biliyoruz.
1 Kasım 1914’te İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı Almanya’nın yanında savaşa giren Osmanlı ordusunun aralık ayının son ve ocak ayının ilk günlerinde Çarlık Rusyası ordusu karşısında Sarıkamış’ta yaşadığı hezimetin ardından Dörtyol, Zeytun ve bilhassa Van’daki gelişmelerin yarattığı ortamda, Ermeni polis memurlarının vazifeden el çektirilmesi ve Osmanlı ordusundaki Ermeni askerlerin silahsızlandırılması gibi uygulamalar Şubat 1915’te gerçekleşti. Osmanlı Ermenilerine yönelik bu uygulamaların tamamı dönemin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın emriyle yapıldı.
Bu bağlamda, İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi Yönetimi, artık bir “gaile” olarak kodlanan Ermenilerin Anadolu’daki varlığına son vermek için kararını vermişti ve uygun ortamı adım adım oluşturuyordu.
Ermeniler hakkında alınan tedbirlerin sonuç vermediğini ifade eden Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın talebiyle, Dahiliye Nezareti, Ermenileri silahlandıran ve isyana sevk eden komiteleri kapatmak ve elebaşlarını tutuklamak üzere, 14 vilayetle 10 mutasarraflığa 24 Nisan 1915 tarihinde yayımladığı meşhur genelgeyi gönderdi.
1914 Temmuz sonu itibariyle patlak veren I. Cihan Harbi ile birlikte Ağustos’un başında seferberlik ilan eden İttihat ve Terakki’nin güvenlik ve istihbarat bürokrasisi, Ermenilere ilişkin stratejisinin planlarını ve ülke çapında toplanarak etkisiz hale getirilecek Ermenilerin listesini hazırlamaya başlamıştı.
Söz konusu uygulamayı koordine etmek üzere teşkil edilen heyette Emniyet-i Umumiye Müdürü İsmail Canbolat, İstanbul Polis Umum Müdürü Bedri, yardımcısı İkinci Kısım ve Kısmi Siyasi Şefi Mustafa Reşad (bu zatın 1939-1943 döneminde CHP İzmir milletvekilliği ve daha sonra CHP İstanbul il başkanlığı yaptığını da belirtelim), Emniyet-i Umum Müdürlüğü’nün iki ayrı kısmının müdürleri Aziz ve Esat beyler bulunuyordu.
24 Nisan 1915 gecesi başlayan operasyonla İstanbul’da tutuklanan 197 kişilik en büyük grup Anadolu’nun iç kısımlarına doğru yola çıkarıldı. Tutuklu Ermeniler Ayaş ve Çankırı grubu olmak üzere ikiye ayrıldı. İkiye ayrılan tutuklular Ayaş ve Çankırı’da bulunan hapishanelere gönderildiler. İttihatçı hükümet söz konusu hapishanelere gönderilen Ermeni tutukluları “siyasi suçlu” olarak görüyordu.
İstanbul’daki tutuklamalar Mayıs ve haziran aylarında da hız kesmeden devam ediyor ve tutuklular aynı usül ve yollardan Çankırı ve Ayaş’a gönderiliyordu. Çankırı ve Ayaş’a gönderilen 250 Ermeniden, herhangi bir yargılama olmadan öldürülen 174 kişiye karşılık, 76 kişi her şeye rağmen sağ kurtulabilmiştir. Ölümlerin birçoğu toplu infaz ve cinayet olarak gerçekleşmiştir. Ayaş ve Çankırı’dan kafileler halinde çıkarılan tutuklular Ankara üzerindeki muhtelif mevkilerde katledilmiştir.
Bu cinayetler yerleşim yerlerinin dışında, ıssız yollardan yürüyerek gidilen tenha yerlerde işlenmiştir. Yargılanmak veya nakledilmek için jandarma ve polis gözetiminde yola çıkarılan tutuklu Ermeniler, devlet görevlilerinin gözetimi altında, bu cinayetleri işlemek için yollarda bekleyen, İttihatçı hükümetin bilgisi dahilindeki çeteler ve çapulcular tarafından öldürülmüştür.
Not: 24 Nisan 1915 olayını resmî belgelerden, arşivlerden, anılardan yararlanarak; yazılı ve sözlü birçok bilginin izini sürerek ele almak isteyenler için Nesim Ovadya İzrail’in İletişim yayınlarından çıkan “24 Nisan 1915: İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara” başlıklı önemli çalışmasını şiddetle tavsiye ederim.