Ana SayfaYazarlarEvet ve mağduriyet

Evet ve mağduriyet

 

2002 seçimlerine gidilirken bütün merkez medya AKP’nin karşısında yer alıyordu. Ceza alan Erdoğan için kullanılan “muhtar bile olamaz” ifadesi, hukuki bir tesbitten ziyade memnuniyet duyulan bir hali anlatıyordu. Bazen doğrudan, bazen ima yoluyla, AKP’nin iktidar yolunda ilerlemesine izin verilmeyeceği; sandıktan çıksa dahi zinde kuvvetlerin İslâmî kimliği ağır basan bir partinin yönetimine razı olmayacağı ve onu bir biçimde alaşağı edeceği söyleniyordu.

 

AK Parti seçimleri kazandı ve iktidara geldi. Ancak müesses nizamın tahammül eşiği düşüktü. AKP birçok yönden baskı altına alındı. Cumhurbaşkanı Sezer bir vesayet odağı olarak iş gördü. Ordu kıpırdanmaya, ufaktan darbe temrinleri yapmaya başladı. Yargı, eline her fırsat geçtiğinde iktidarın önüne taş koymaktan imtina etmedi.  Medyanın darbe yapmak için antenleri her daim açık mahfillere verdiği müdahale sufleleri (Genç subaylar rahatsız) çoğaldı.

 

“Endişeli laikler”

 

2007’e gelindiğinde endişeli laikler sahaya sürüldü. Cumhuriyet Mitingleri namıyla yapılan etkinliklerde horlanan, salt parti olarak AKP değildi; ona oy veren kanlı canlı insanlardı. Askeriye, oluşumuna katkıda bulunduğu fırsatın üstüne atlayıp AKP’ye muhtıra verdi. Ordu rejimin muhafızıydı; demokratik ve dolayısıyla meşru bir çoğunluğu olsa da, AKP içinden birinin Çankaya’ya çıkmasını münasip görmüyordu. “Özde laik” olmayan bir AKP’linin cumhurbaşkanı olmasına geçit vermeyecekti.

 

AKP muhtıranın altında kalmadı; ertesi gün cevabını verdi, ordunun siyasi otoritenin emri altında olduğunu hatırlattı. Ardından erken seçim silâhını çekti ve halkın verdiği destekle bu badireyi atlattı. Ne var ki kendilerini rejimin sahipleri olarak görenlerin pes etmeye niyetleri yoktu. Yedekte tuttukları bir diğer mühimmatı devreye soktular. AKP’ye karşı kapatma dâvâsı açıldı. Kısa bir süre önce halkın yarısının oyunun almış bir partinin boynuna ip dolandı. Bıçak sırtı bir kararla AKP — ceza alsa da — kapatılmaktan yakasını zor sıyırdı.  

 

Gerek iktidar tecrübesi, gerekse 2010 halk oylaması ve 2011 seçimlerinde elde edilen zaferler, AKP’nin sistemin bilinen güç odakları karşısındaki direncini yükseltmişti. Fakat tam o noktada yeni bir güç devreye girdi. Aynen sistemin olağan şüphelileri gibi, siyaset oyununun dışında kalıp siyasetteki payını yükseltmek isteyen bu güç, Gülencilerdi. O âna kadar vesayetin tasfiyesi sürecinde AKP ile beraber hareket eden Gülenistler, artık AKP’nin karşısındaydı.

 

“30 Mart’ı çıkaramaz”

 

İşaret fişeği 2012’deki 7 Şubat hamlesiydi. Görünüşte MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, aslında Başbakan Erdoğan’ı hedef alan bu girişim, artık suların çok farklı akacağının habercisiydi. Nitekim 2013 açık meydan muharebelerine sahne oldu. Önce Gezi Olayları, akabinde 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla AKP iktidardan düşürülmeye çalışıldı. Karşılığında AKP hemen tavrını koydu; olan biteni “darbe “ olarak niteledi, hedefin bütün bir AKP döneminin ve tabanının kazanımlarını berhava etmek olduğunu belirtti. “30 Mart’ı çıkaramaz” denilen Erdoğan, tabanını arkasına alarak hem 30 Mart’taki yerel seçimlerden, hem de 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önde ve başı dik çıkmayı başardı.

 

Yakın tarihe dair bu kısa hatırlatmanın nedeni şu: AKP’nin ve tabanının her seçim ve halk oylaması öncesinde maruz kaldığı haksızlıklar vardı. Bu haksızlıklar gerçek mağduriyetler üretiyor; başta partinin tabanı olmak üzere toplumun geniş kesimlerinin haysiyetine dokunuyordu. AKP mağduriyet üreten her işlemin, eylemin ve tavrın karşısında halka başvuruyordu. Yapılanın gayri-hukukiliğini ve gayri-ahlakiliğini gür bir sesle haykırıyordu.

Kimilerinin “mağduriyet edebiyatı” diye küçümsediği söylem, gerçekte olan-biten hukuksuzluktan rahatsız olan halkın duygularına tercüman olmaktan ibaretti. Mağdur olan halktı; AKP mağdur olan halka dayanıyor, oradan devşirdiği güçle mağduriyetlerin üzerine gidiyordu. Böylece on beş yıllık süreçte AKP, bilhassa kendi tabanının mağdur olmasına sebebiyet veren birçok sahayı temizlemeyi başardı.

 

Mağduriyetle mücadeleden, mağduriyet üretmeye

 

Fakat bugün rüzgâr ters yönden esiyor. 16 Nisan’a gidilirken — bu bağlamda — AKP’nin iki sorunu var. Birincisi, sandığı halkın önüne toplumsal bir mağduriyeti bertaraf etmek için değil, iktidarını tahkim etmek koyması; halk için değil kendisi için bir talepte bulunuyor olması. AKP, bunu gözden ırak tutmak için döne döne geçmiş dönemlerdeki mağduriyetleri hatırlatıyor. Ancak eski defterleri açmak, gerçeğin üzerini örtmeye kâfi gelmiyor.

 

İkincisi ve daha önemlisi, AKP’nin mağduriyetle mücadele eden bir parti olmaktan çıkıp, mağduriyet üreten bir yapıya dönüşmesi. 15 Temmuz darbe kalkışmasının bastırılmasından sonra başvurulan birçok enstrüman, çok ciddi hak ihlâlleri ve hak kayıplarına yol açıyor.

 

Üzerinde durulması gereken bir tablo var: İşten atılanların, kamudaki vazifelerinden ihraç edilenlerin sayısı yüz bini aştı. İnsanlar ne ile suçlandıklarını dahi bilmeden çalıştıkları kurumlardan tasfiye edildiler.  Mal varlıklarından oldular. Haklarında hiçbir hüküm bulunmadığı halde sırtlarına peşinen “darbeci” veyahut “terörist” etiketi vurulduğu için özel sektörde bile iş bulamadılar, bulamıyorlar. Aileleriyle birlikte açlığa mahkûm edilen, çaresizlik içinde başını hangi taşa vuracağını bilmeyen, bir çıkış yolu bulmayıp intihar edenler var.

 

Mağduriyetin siyaseti

 

Biraz kulak kabarttığınızda hemen her ortamda birçok mağduriyet öyküsüne tanık olmanız mümkün. Mağduriyet böylesine yaygınlaştığında bunun iki sonucu olur. İlki, salt devletin hedef aldığını ilân ettiği gruplar değil, toplumun her kesimi tedirgin ve huzursuz olmaya başlar. Nitekim silâhlı külâhlı hiçbir tarakta bezi olmayan, işinde gücünde olan insanlar bile yarın başlarına kötü bir şey geleceğinin korkusuyla yaşıyor.

 

İkincisi, bu denli derinden hissedilen bir toplumsal huzursuzluk, kaçınılmaz olarak siyasete etki eder, siyasi neticeler doğurur. Geçmişte mağduriyetle mücadele AKP’nin artı hanesini güçlendirmişti. Bugün ise mağduriyetin müsebbibi olmak AKP’nin eksi hanesine yazılacaktır. Bunun “evet” cephesinin işini zorlaştıracağı da muhakkaktır.

 

 

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik