İstanbul’un Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinin 567. yıldönümü… Bu tarih, bir devletten imparatorluğa geçiş yolculuğunun en önemli adımıdır. Yeni gelişen ve büyüyen bir devlet olarak Osmanlı, çürüyen ve tarihini tamamlayan bir başka devleti, Bizans’ı, yıkabilecek enerji ve modernliğe sahipti. Çağın koşullarına uyan bir hükümdarın öncülüğünde, Osmanlı, Bizans’ı yenecekti. O dönemin en güçlü silahı toptu.
22 kilometre uzunluğundaki surlar yıkıldı. Fatih, o günün dünyasındaki en büyük ve en etkili topu (Şahi topu) bir Macar ustaya döktürmüştü. Nasıl bugün büyük devletler başta ABD olmak üzere gelişmiş teknolojiyi kendi kontrolleri altında tutabiliyorsa, Osmanlı da bilim ve teknolojiyi önemsiyor, bilim ve teknolojiye sahip insanları kendi saflarına çekebiliyordu.
Bu yalnızca Fatih döneminde değil çok uzun bir zaman böyle devam etti. Osmanlı, çağın gelişmelerine ayak uydurabildiği, teknolojik ve bilimsel arayışı önemsediği için, 620 yıl bir ailenin yönetiminde varlığını sürdürebildi.
Osmanlı’yı anlamak
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın mirası üzerine kurulmuştur. Her ne kadar başlangıçta bir reddiye görüntüsü ağır bassa da yeni devlet, eski devletin birikimini, deneyimlerini transfer etmiş, hepsinden önemlisi de kurucu insanlarını eski devletten almıştır.
Osmanlı konusunda iki tavırla yüz yüze geliyoruz: Birinci tavır; Osmanlı’yı başından beri kötüleyen, reddeden, gerici sayan modernist tutum. Oysa (en son dönemde bile) Osmanlı hanedanının üyeleri çağdaş dünyaya açık insanlardı. II. Abdülhamit baskıcı bir rejim kurmuştu. Öte yandan Türk ve Müslüman-Hanefi özelliği üzerinden bir ulus devlete giden adımların çoğu onun zamanında atıldı.
İkinci tutum ise Osmanlı’yı Müslüman kimliği üzerinden gören ve bunun üzerinden sahiplenen tutum. Osmanlı Padişahları Müslümandı. Ancak yüzleri Batı’ya dönüktü. Anneleri ve eşleri genellikle Müslüman kökenli değildi. İstanbul’un tarihi dokusu üzerinde yaptırdıkları eserleriyle, camileriyle, külliyeleriyle büyük izler bırakmış kadın sultanların çoğu Hıristiyan kökenliydi.
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Bülent Tanör’e göre Osmanlı’da devlet otoritesi, dinsel otoriteye hep üstündü. Şeyhülislam, padişah tarafından atanır, azledilir, bazen idam edilirdi. Osmanlı, yaşadığı dünyanın modern devletlerindendi. Uzun yaşamasının sırrı, çağa ayak uydurabilmesiydi. Osmanlı’da değişik dini topluluklar özerk yapılar içinde varlığını sürdürüyordu.
Osmanlı Sarayı, Müslümanlara ek olarak Hıristiyan, Yahudi, Ermeni bürokratlar, sanatkarlar, bilim insanlarıyla doluydu. Salgınlara karşı Osmanlı’nın gerekli önlemleri nasıl aldığı hakkında bugün (övünerek) konuşabiliyoruz. Vakıfların özerk karakterini, bağımsız yapılarını bir üstünlük olarak saptayabiliyoruz.
Bütün bu özellikler dönemin modern bir imparatorluğunun bugüne ulaşan birkaç izidir. İstanbul’un fethini bir kutsal mesele haline getirmek yerine, modernliğin üstün gelmesi olarak anlamayı tercih edebiliriz.