Şilili büyük şair Pablo Neruda, İspanyol büyük şair García Lorca için şu sözleri söyler:
“Onun ismini söylemek, İspanya’nın yüreğinin gürleyen savunucusu olduğu için, şiirlerinin asıl özünü savunarak, ölenlerin tümünün isimlerini söylemek demektir.
Federico García Lorca!
O, insanlarının bir parçasıydı, bir gitar kadar mutlu ve hüzünlü, bir çocuk kadar, insanları kadar berrak ve derin. Biri çıkıp da, yılmadan, ülkenin her karış toprağını adım adım dolaşarak, bir kurban, sembolik bir kurban bulmak için araştırmalar yaptıysa, o kişi, İspanya’nın özü, onun canlılığı ve derinliği olarak seçilen bu adamın mertebesine erişen hiçbir kimse ve hiçbir şey bulamamıştır.
… Gongora ve Lope’nin zamanından beri, İspanya böylesine yaratıcı bir ateş, dilde ve şekilde böylesine bir esneklik görmedi ve küçük köylerdeki İspanyolların Lope de Vega’nın elbisesinin eteklerini öptükleri zamandan beri, İspanyol dili insanları baştan ayağa büyüleyen böyle bir şaire sahip olmadı.”
1898’de meydana gelen İspanyol-Amerikan Savaşı’ndan İspanya’nın yenik çıkması ve sonucunda Amerika kıtasındaki tüm sömürgelerini yitirmesinin ardından ülkede hareketli bir döneme girildi. Hem tüm Avrupa’ya yayılan modernizm akımları hem de savaşın ve sömürgelerin kaybedilmesiyle oluşan ekonomik ve sosyal değişimler İspanya’da sanat alanında da etkisini gösteriyordu. Yeni bir ulusal kimlik arayışı denilebilecek bu harekette resim, edebiyat, tiyatro, müzik gibi birçok farklı dalda İspanyol kimliğine ait unsurlar ön plana çıkıyor, tarihsel ve geleneksel öğeler yeniden keşfediliyordu.
Bu dönemde sanatın birden çok alanında yetenekliliği ile parlayan genç Lorca 1922 yılında besteci bir arkadaşı ile bir Cante Jondo şenliği düzenledi. Cante Jondo adsız halk şairleri tarafından şöylenegelen derin türküler veya şiirlerdir. Lorca bu halk şiirleri için şöyle der: “Üç-dört dizede insan yaşamındaki en yüksek duygusal anların karmaşıklığını özetleyiverir. Bunlar lirik duyguyu pek az şairce ulaşılabilen bir noktaya vardıran copla’lardır.”
Copla 19. yüzyılın başına değin, İspanyol halkının düğünlerde, şenliklerde, dans eşliğinde belirli bir ezgi ile okuduğu üç-dört dizelik minik şiirlerdi. Granada bölgesinde oldukça yaygın olan copla Lorca şiirinin de temel yapısını oluşturdu. Özellikle Cante Jondo adlı kitabındaki copla biçimi şiirlerinde öne çıkan kadınlar, köylüler, Çingeneler ile Lorca’nın Endülüs şiirini yeniden ayağa kaldırdığı söylenir. Modernist genç bir şairin kendi memleketi Granada’yı karış karış gezerek, insanları ile hayatı paylaşarak yarattığı şiir yalınlığı ile dikkat çektiği kadar, aşk ve ölüm temalarının yoğunluğuyla tüm İspanya halkını etkiledi.
Lorca, Cante Jondo’ya esas ruhunu verenlerin toplum tarafından dışlanan Çingeneler olduğunu söyler. Ölümün kıyısında geçen giden kederli hayatlarının ve tutkulu aşklarının dile gelmesidir bu şiirler, türküler. Verdiği en kısa örneklerden biri ise şu copla’dır:
Ay kuşatıldı
sevgilim öldü.
Peki insan duygularını bu kadar üst noktaya ulaştırabilen yaratıcı yetenek nasıl açıklanabilir?
Lorca bu noktada “El Duende” kuramını ortaya atar. 1933’te Buenos Aires’te yaptığı bir konuşmada ele aldığı ve sonrasında bir makale haline getirdiği yazıda duende için “acılı İspanya’nın gizli ruhu” tanımını yapar. Tam Türkçe karşılığı olmayan duende kelimesi cin, peri, şeytan gibi anlamlarda kullanılır, bir de Çingene ya da Endülüs dans ve müziğinde ortaya çıkan büyüleyici etkiyi temsil eder. Lorca, Endülüs’te yaşayan halkın sürekli duendeden bahsettiğini ve her ortaya çıkışında insanların onu güçlü bir içgüdüyle tanıdığını anlatır.
Her sanat dalında rastlanabilecek duende Lorca’nın gözünde Almanya’nın esin perisi, İtalya’nın kalıcı meleği ile denk düşer. Öte yandan esin perisini sakin ve silik, meleği ise yol gösterici ve koruyucu bulan Lorca’ya göre duende karanlık ve ürperticidir, ondan esin beklenmez, onunla savaşılır. Yaratıcı, tamamen korumasız bir şekilde duende ile yüzleşme ve mücadele etme noktasına gelebilirse işte o zaman tarif edilemeyen gizemi yakalayabilir.
Lorca, başka ülkelerdeki sanatçıların duende sayesinde müthiş işler yaptığını söylese de, onun gözünde duende İspanyol toprağının ruhudur. İspanya daima duende tarafından harekete geçirilmiştir; çünkü İspanya ölümün ülkesidir, Lorca ölüme açık olan İspanya’da herşeyin nihai, maddi değerini ölümde bulduğunu söyler. Çingenelerin şarkılarında, flamenkocuların danslarında, boğa güreşlerinde hissedilen gizemli güç işte buradan kaynaklanır. Lorca’nın sözleriyle “İspanya, ölümün ulusal gösteri olduğu, ilkbaharın gelişiyle borazanlar çaldığı tek ülkedir ve İspanyol sanatı kendisine farklılığını ve buluş yeteneğini veren keskin bir duende tarafından yönetilmiştir daima.”
García Lorca’nın en ünlü şiirlerinden birisi ölen bir boğa güreşçisi için yazmış olduğu Ignacio Sánchez Mejías İçin Ağıt. Lorca’nın duendesinin sesini duyabilmek adına bu ağıtın son bölümünün dizeleri ile bitirelim.
Boğa bilmiyor seni, incir ağacı da.
Ne atlar, ne de evindeki karıncalar.
Çocuk da, ikindi de bilmiyor seni,
Çünkü başladın artık yaşamamaya.
…
Çünkü başladın artık yaşamamaya
Bütün ölüleri gibi yeryüzünün,
Bütün o unutulmuş ölüler gibi
Durmaktasın cansız köpekler yığınında.
Kimse bilmiyor seni. Ama ben söylüyorum,
Yüzünü, olgunluğunu söylüyorum çağlara,
Ölüm tutkunu senin, ölümün seçmesini,
Hüznünü söylüyorum kahraman gülüşünün.
Uzun sürer doğması, eğer doğarsa,
Senin gibi kıyasıya yaşayan bir Endülüs’lü;
İnceleyen kelimelerle söylüyorum inceliğini,
Anıyorum üzgün yeli zeytin ağaçlarında.
Kaynaklar:
Federico García Lorca, Ah, Rüzgarda Giden Aşk, Islık Yayınları, 2015
Federico García Lorca, Ne Garip Federico Adında Olmak, Can Sanat Yayınları, 2016
Federico García Lorca, Konuşmalar, Alef Yayınevi,2010