19-20 Aralık 2015] 13 Aralık’taki ilkinin ardından, Yerli muhalefet liderliğinden, Bakur-Rojava başbakanlığına (2)’yi bir hafta beklettim. Gene de elim gitmiyor, şimdiye kadar kırk defa söylediklerimi bir kere daha sıralamaya.
Zaten ortada şimdiden acı bir sonuç var. Zehir gibi acı. 7 Haziran seçimlerindeki “seni başkan yaptırmayacağız!” iddiasıyla girdiği yolda, adım adım Türkiyeli bir çözümden bir tür Türkiye-Suriye macerasına kayan veya kaydırılan (bu misyon kendisine dikte edilmişse bile, itiraz etmek şöyle dursun, benimseyen, bağrına basan ve dört elle sarılan) Selâhattin Demirtaş’ın, en son “Büyük temizlik operasyonuymuş. Siz kimsiniz ya? Bu toprakların ancak kanalizasyonunu temizlersiniz. Başka da bir şeyi temizleyemezsiniz. Haklıyız, kazanacağız” efelenmesinin ardından, saygınlık ve inanılırlığının son kırıntıları, iyi çocuk imajı, sözümona barışçılığı ve sözümona Kandil’den bağımsızlığı, PKK’nın 2010’dan bu yana ikinci devletleşme hayali ve denemesiyle birlikte, Sur, Cizre ve Silopi’de kendi elleriyle açtıkları hendeklere gömülüyor. Cemil Bayık’ların, Duran Kalkan’ların, Murat Karayılan’ların “hendek siyasetinden dönmek yok, eleştirmek yok, asla geri çekilmek yok” inadı yüzünden, devlet bekleyip bekleyip küçük küçük bir yığın denemeden sonra nihayet masif kuvvet yığınağıyla harekete geçtiğinde, per perişan yollara düşen Kürt halkının artık büyük ölçüde terkettiği il ve ilçe merkezlerinde kapana kısılanlardan geriye, ister dağ kadrosundan, ister YDG-H milislerinden, aralarında çocuk yaştakiler de olmak üzere şimdiden yüzü aşkın gerillanın nâşı kalıyor.
15 Aralık’ta başlayan bu son operasyonu, etkilerini ve öte yandan, yüzde 14 ve 80 milletvekili, olmazsa yüzde 12 ve 59 milletvekiline yansıyan umutlardan bu umutsuz, bu çıkışsız, bu hepten çıldırmış saçmalığa nasıl gelindiğini, daha çok konuşacağız. Ama herhalde olay tarihe, amaçlarının haklılığı veya haksızlığından, ya da yanında yer alıp almadığınızdan bağımsız olarak (ki ben on yıldır haksız buluyor ve yanında yer almıyorum), milliyetçi bir silâhlı mücadele örgütü ve siyasal kanadının, hem de hayli avantajlı bir konumdayken işlediği büyük siyasî hatâ — girdiği en yanlış pist, oynamaya kalktığı en hesapsız kumar, durup dururken yaptığı en acemice blöf diye geçecek.
Tutun ki elden ful as çekmişler (7 Haziran). Kağıtları mı tanımıyorlar? Olasılık mı bilmiyorlar? Beğenmeyip tutup sıralı renk, hattâ floş ruvayal mı arıyorlar? Öyle veya böyle, dışarıdan seyredenler için akıllara durgunluk verecek, herkesin saçını başını yolduracak bir hamle yapıyor; dört kağıt atıp dört kağıt istiyorlar (Temmuz’un ilk üç haftası, yeni devrimci halk savaşı). Beş benzemez geliyor (Türkiye’nin IŞİD’le savaşa girmesi; mülteci sorunu; Merkel; ABD ve AB ile ilişkilerin düzelmesi; 1 Kasım seçimleri; Rus uçağı; her aşamada Ankara’nın Batı koalisyonundaki yerinin biraz daha sağlamlaşması; keza güçlenen AKP-Barzani ittifakı). Rakiplerinin yüzü belli belirsiz kanarya yutmuş kediyi andırmaya başlıyor. Hâlâ uyanmıyor, çekilmiyor, pas diyemiyorlar. Tersine, haydi bastır diye bağıran bir avuç isterik amigonun dediğini yapıyor; o beş benzemezle, karşılarındakini (hükümeti) kaçıracaklarını sanıp habire yükseltmeye girişiyorlar (silâhlı “özyönetim” işgalleri).
Derken fişleri tükeniyor, arttıramaz oluyorlar (Kürt halkından sıfır destek). Restine rest. All in. Konuşmalar bitiyor, elleri açma zamanı geliyor.