Ana SayfaYazarlarGalip sayılır bu yolda mağlup

Galip sayılır bu yolda mağlup

 

“Trabzonspor ve hattâ Trabzon ile özdeşleşen üç isim sayın” dense, herhalde milletin büyük bir kısmının aklına ilk gelen isim Şenol Güneş olur. Güneş, Trabzon’un her şeyi! Kalecisi, kaptanı, öğretmeni, teknik direktörü. Futbol hayatının en büyük mutluluklarını da (altı şampiyonluk), en büyük hayal kırıklıklarını da (1995-1996, 2010-2011 sezonları) memleketinde yaşayan bir futbol bilgesi.

 

Trabzon’da duygusal dozu çok yüksek bir maç oynandı. Güneş, kendi adını taşıyan spor kompleksinde ilk defa bir maça çıktı; lâkin efsanesi olduğu kentin takımının başında değil, efsanesi olmaya doğru hızlı adımlarla yol aldığı BJK’nin başında. Maç, şüphesiz ligdeki sıralamanın şekillenmesi açısından çok büyük bir önemi haizdi. Fakat Şenol Hoca için bundan öte bir mânâya sahipti. Efsanenin maçına hürmet büyüktü, stat lebalep dolmuştu.

 

BJK maça çok iyi başladı. Şenol Hoca, defansını önde kurdu. TS’nin savunmasına ve orta sahasına ciddi bir baskı uyguladı. Bilhassa Onazi ve Okay’a yapılan pres görülecek cinstendi. Güneş’in hesabı belliydi: rakibin orta ikilisini rahat oynatmamakla hem rakibinin oyun kurmalarını engelleyecek, hem de onlardan kapılacak toplarla hızlı gol aranacaktı. Nitekim hesap tuttu; takım çıkarken bir kez Okay bir kez de Onazi’den kapılan topla BJK, TS kalesi önünde ciddi tehlike yarattı.

 

İlk 25 dakika bariz BJK üstünlüğü ile geçti. BJK, rakip yarı sahada bol pasa dayanan bir oyun oynadı. Böylece TS, alan paylaşımını da iyi yapamadığı için, hep topun arkasından koşmak mecburiyetinde kaldı. Kanatları da iyi çalıştı BJK’nin, Queresma ve Babel takımın ileri çıkmasında ve ileride tutulmasında etkiliydiler. BJK, oyunu istediği yöne çevirdi, neredeyse TS’ye top göstermedi. 

 

Burada Atiba’yı özellikle anmak gerekir. Gösterişsiz ama son derece işlevsel bir futbolu var Atiba’nın. BJK’nin pas bağlantılarının kurulmasında ve çalışmasında çok önemli bir rol oynuyor.  Oyunun ritmini belirliyor. Takımın ileri ile gerisi arasındaki dengeyi sağlıyor. Sağlam bir futbol aklına sahip; nerede duracağını, nereye koşacağını, arkadaşlarına nasıl alan açacağını gayet iyi biliyor. BJK’nin galibiyet golünde golden önce yaptığı boş koşu, ders olarak okutulacak güzellikteydi. Bu nitelikte bir oyuncu, her takıma hem direnç hem oyun zenginliği katar.

 

Maça ortak olmak

 

BJK’nin akın akın gelen coşkulu futbolu karşısında TS ilk yarım saatte oldukça tutuktu. Herhalde aşırı konsantrasyon ve maça dönük yüksek beklentiler, futbolcuları normal performanslarından geriye düşürmüş olmalıydı. Zira en basit hareketleri yaparken bile elleri ayakları birbirine dolaşıyordu. Pas yapamadılar, top tutamadılar, oyun kuramadılar. Sadece hırslı bir şekilde BJK’nin topunu bozmaya çabaladılar.

 

Ancak golü bulduktan sonra hava döndü. TS rahatladı, son on maçtaki görüntüsüne büründü. Ayağa ve hızlı toplarla BJK’nn üstüne gitti. Okay’ın muhteşem golü ile önce maça ortak olan TS, akabinde Yusuf ve Rodellega ile iki önemli fırsat daha buldu ama bunları değerlendiremedi.

 

TS, ikinci devreye savunmasını biraz daha ileriye çekerek başladı. Önceki maçlarda ofansa çok büyük bir sağlayan iki bek (Pereira ve Mas), BJK maçında bu mânâda çok etkili değillerdi. Yine de Pereira ikinci yarıda biraz daha fazla ileride gözüktü. Bu da TS’yi daha etkili kıldı.

 

45-65 arasındaki 20 dakika fırtına gibiydi. Aboubakar’ın çok ince bir top alışı ve Onur’u ters ayakta yakalayan vuruşu ile BJK öne geçtiyse de TS buna çok kısa sürede cevap verdi. Castillo maçın başından beri yapmak istediği hareketi nihayet yaptı; içeri kat etti, önünü açtı, şut pozisyonu buldu ve golü yazdı. Ardından kornerden gelen topta Rodellega TS’yi öne geçirdi.

 

Tam işler TS’nin istediği kıvama gelmişken, ceza sahasının önünde penaltı ayarında bir serbest vuruş kazandı BJK. Talisca, şapka çıkartılacak bir frikik golünü daha kaydetti. Onun becerisine, vuruş tekniğinin mükemmelliğine söyleyecek sözüm yok; yalnızca hayranlığımı belirtebilirim. Bununla birlikte Onur’un çok yanlış bir baraj kurduğunu da belirtmek isterim. Ekranda barajın o halini seyrederken içimden gözümü kapatmak geçti, çünkü gol bağıra çağıra geliyordu.

 

Yılın golü  

 

Yenilen golün üzüntüsü daha tazeyken Rodellega inanılmaz bir iş yaptı. Fabri’nin ileri çıktığını görüp başlama vuruşunda kaleyi denedi. Mükemmel bir şekilde süzülen top, maalesef gidip direkte patladı. Eğer o top bir santim aşağıdan gidip doksandan ağlarla buluşsa, büyük ihtimal, Rodellega yılın golüne imza atmış olurdu. Ne yazık ki şans orada TS’ye yüzünü göstermedi.

 

3-3’ten sonra maç, atanın kazanacağı bir hal aldı. Dolayısıyla 70. dakikadan sonra her iki teknik adamın önceliği maçı tutmak oldu. Güneş’in Necip, Yanal’ın Aytaç hamleleri beraberlik halinde iki tarafın da bundan çok şikâyetçi olmayacağını gösteriyordu. Nitekim Güneş maçtan sonraki basın toplantısında bunu açıkça dillendirdi. Beraberliğe üzülmeyeceğini, şansın kendilerine gülmesiyle galip geldiklerini söyledi.

 

Performansları bağlamında müspet ve menfi olarak öne çıkan bazı futbolcular vardı. TS’de en çok aksayan Uğur oldu. İlk golde yanlış yerde durduğu için Adriano’nun çizgiden kestiği topa müdahale edemedi ve Cenk’e gol vuruşu fırsatı tanıdı. Üçüncü golün öncesinde de yine yanlış bir hamle ile faul yaptı ve maçın beraberliğe gelmesine sebebiyet verdi. Okay, her geçen gün futbolunun üstüne bir şeyler ekliyor. Sorumluluk alma düzeyi yükseldikçe, direnci arttıkça yalnızca TS’nin değil Milli Takım’ın da değişmezlerinden biri olacak. Rodellega, kanımca TS’nin birinci santraforu olmalı. Arıyor, araştırıyor, rakip defansı rahatsız ediyor, her topa kafasını uzatıyor.  Castillo, biraz daha derli toplu ve disiplinli oynamayı becerdiğinde takımın hücumdaki tesirini adam akıllı yükseltecek. Yusuf ise bu sezonun en büyük kazanımı; iki asistle vazifesini yaptı, bir de 32. dakikada BJK defansını geçerek Fabri ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu filelere gönderseydi, işte o zaman ballı börek olurdu.

 

TS galip gelseydi çok daha güzel olurdu elbet. Ama olsun; galip sayılır bu yolda mağlup! 

 

- Advertisment -