Ana SayfaYazarlarGazetecilikle politikacılık arasındaki sınır

Gazetecilikle politikacılık arasındaki sınır

 

Günlük gazetelerin ve haber kanallarının temel işlevi haber vermektir. Bunlar içinde çoğu zaman siyasi haberler ön plana çıkar. Habercilik de yorumculuk da köşe yazarlığı da bir anlamda siyasi bir iştir.

 

Siyaset bir meslek değildir, gazetecilik bir meslektir. Etik kuralları, ilkeleri vardır. Temel ilkelerden biri, siyasetle ve siyasetçilerle araya sınır koyabilmektir. Ülkeyi yöneten iktidarların, hegemonya ve kapsama alanlarının dışında durabilmektir.

 

Her türlü “iktidar” sahibi, basına ayar vermeyi iş edinebiliyor. Demokratik ülkelerde, “ayar verme” işi daha incelikle yerine getirilir ve bu işin sınırları vardır. Geri ve despotik yönetimlerde ise muhalif basına hayat hakkı yoktur.

 

Türkiye gibi darbelerle darbe girişimleriyle bir gidip bir gelen ülkelerde durum biraz daha karmaşıktır. Öyle dönemler vardır ki, kapağı açılmamış onlarca konu rahatça konuşulur tartışılır. AK Parti’nin reform yıllarında Kürt meselesinden Alevi meselesine, Ermeni Tehciri’nden, Dersim katliamına, Romanların, azınlıkların hak ve taleplerine kadar o kadar çok şey konuşulup tartışıldı ki…

 

Son dönemde bu ve buna benzer konuların, arka sayfalara itelendiği açık. 5-10 sene öncenin gazetelerini incelediğimizde tartışılan konulardaki ve tartışma şeklindeki geriye gidişi kolaylıkla görebiliriz.

 

Siyasetin hegemonyası

 

İlişki, giderek siyasetin medya üzerindeki hegemonyasına dönüştü. “Bu daha önce nasıldı?” diye sorarsanız… İdeal bir durum yoktu. Şöyle bir fark vardı: Siyasi iktidar bu kadar merkezileşmediği için, çok parçalı siyaset yapısı içinde, medyanın hareket yeteneği daha fazla oluyordu.

 

AK Partililer, geçmiş dönemle ilgili merkez medyanın kendilerine yönelik tutumunun dostça olmadığını, haklı olarak dile getiriyorlar. Kapatma davalarının, tutuklamaların, yasaklamaların medya tarafından nasıl desteklendiğini örneklerle gösteriyorlar.

 

“Gele gele buraya mı gelmeliydik” diyerek, geçmiş günlerdeki çabalarımızı hatırlamadan edemiyorum. İktidar ile medya arasında sınır belirsizleşmiş durumda. Medya siyasetçiden daha militan ve saldırgan bir dili kullanabiliyor. Küfrü meşru görebiliyor. Gazetecinin, parti militanı gibi davranmaması, kendi tercihleriyle haberciliği birbirinden ayırt edebilmesi çok önemli. Bu, iktidara yakın gazeteci için geçerli olduğu kadar, muhalefete yakın gazeteci için de geçerli.

 

Siyasetçi de gazeteciyi kendi borazanı haline getirmenin bir faydası olmadığını düşünebilmeli. İtibarsız bir gazetecinin yazdıklarının çok ciddiye alınmayacağını hesap edebilmeli.

- Advertisment -