10-12 Eylül’de Yalova’da Genç Yazarlar Kurultay’ının ikincisi gerçekleşiyor. Son yıllarda özellikle hikaye ve şiirde başarılı kalemleri okumak hepimize gurur veriyor. Fakat edebi türler arasındaki geçişkenliklere, klasik türlerin aşınmasına, biçim değiştirmesine bakacak olursak deneysel yaklaşımlar ağırlık kazanacak gibi görünüyor. Mesela Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın romanında resim fotoğraf ve farklı puntoları ifadeyi güçlendirmek için kullanan Jonathan Safran Foer gibi yazarlar gerçekten ilgi çekici. Okuyan yazan, kelimeler yoluyla yaşadığımız dünyaya şahitlik etmeye, anlamların buyurganlığından ve boyunduruğundan kurtulmaya çalışan kitap kurdu genç yazarlara naçizane ne söyleyebilirim diye düşünüyorum.
Yazmaktan edebiyatı kastediyorsak, bu sanat organize gruplar içinde yapılabilecek bir takım çalışması olmadığından, yalnızlaşmayı göze almak, İsmet Özel’in deyişiyle ‘kim ne der putundan’ kurtulmak temel şartlardan. Ardından içtenlik, sahicilik, inandırıcılık, kendimize özgülük ve samimiyet gibi söylemesi kolay, yürünmesi zor taşlı dikenli patikalardan geçmek gerek.
***
Sonra başöğretmenlik yapmak, ideolojilerin bayrağını dalgalandırmak, birilerini aklamayı ya da mahkum etmeyi görev addetmek, son sözü söylemek gibi sinsi bariyerlere takılmadan yola devam etmek gelir ki, azim iştir.
Günümüz dünyasında insanın iç çoğulluğu, taşıdığı sayısız aidiyet, binbir çeşit insanlık hali, yetenekleri ve meziyetleri hiçe sayılmakta, bireyler belli topluluklar ve kümeler halinde tasnif edilip tanımlanmakta. Edebiyat işte tam da bu konforlu kutucuklara boyun eğmediğimiz yerde başlar, insanın insana karşı müdafaasıdır adeta. Bu daha önce yazılanların içinden geçerek, nice disiplinlerden bal toplayarak, akıntıya kürek çekere gerçekleşen bir süreç. Edebiyat gayrı ihtiyari bilgi verir ama bilgi vermek için değildir. Bilgiden daha fazlasına ihtiyaç duyanlar için kaleme alınır, duygulara, sezgilere, bilinemezlere, kör kuyulara, ses vermeyenlerin susturulmuşların mırıltılarına eğilmek içindir.
Doğar doğmaz karşılaştığımız verili dünyada her şey nasıl da keskince belirlenmiş. Neye inanıp kime güveneceğimize, nasıl mutlu olacağımıza, ihtiyaçlarımızın sonsuz uzun bir listesine, hatta önceliklerimizin ne olması gerektiğine dair uyarı ve tekdir bombardımanı altındayız. İyiler, kötüler, haklılar haksızlar hakkında kafa yormanın hiç lüzumu yok, çünkü hepimiz adına düşünen ve birörnek yolumuzu çizen çilekeşlerin emeklerini boşa çıkarmak nadanlık olur. İşte edebiyat bu kuşatmayı kırmak ve boşluklar yaratmak zorunda. Çiçekli Bir Boşluk kitabımdaki hikayelerde içine kaçıp tek başımıza hayaller kurup düşünebileceğimiz baloncuklardan bu yüzden söz etmiştim.
Edebiyatın bize boşluklar bahşetmesi, bilinenin içindeki bilinmeyenlere, basit olanın içindeki fevkaladeliğe dikkat çekmesi lazım. Gerçeğin farklı yüzeylerine, boyutlarına, başka ihtimallere işaret eden fiskeler barındırsın ki zihnimiz temiz havayla buluşsun, çürütücü tortular bizi bir nebze terk etsin.
***
Herodot meşhur bir tarihçi. Fazla bilinmese de hikayeci bir yanı da var. Anlattığı hikayelerden biri çok ilginç:
Pers kralı Mısır firavunu Psammetikos’u yenip esir almış. Sonra firavunu aşağılamak için çeşitli planlar yapmış. İlki zafer alayının geçeceği yere Mısır kralını oturtup ayağından zincirlemek. Sonra kızını geçirmiş gözlerinin önünden hizmetçi olarak. Nazlı kızı üzerinde parçalanmış kıyafetler, elinde toprak bir testi ile su kuyusuna doğru ilerliyor. Bu duruma bütün Mısırlılar ağlayıp gözyaşı dökerken, Firavunun kılı bile kıpırdamıyor, duruşunu hiç bozmuyor. Daha sonra idam sehpası kurulmuş, biricik oğlu boynuna zincir vurulmuş olarak sehpaya doğru götürülüyor, kralda yine hiçbir tepki yok. Ne zaman ki esirler arasında itilip kakılarak sürüklenen yaşlı hizmetkârını görmüş, firavun o zaman birden ağlamaya başlamış. Burada bitiyor hikaye. Montaigne’den Walter Benjamin’e nice kişiler tarafından bu son üzerine yüzyıllarca farklı görüşler serdedildi. Zengin heyecanlı bir tartışma ve analiz deryası oluştu. Sanatın edebiyatın işlevi hayatımızda boşluklar kapılar imkanlar olasılıklar yaratmak. Ezberleri ve önyargıları sezdirerek, insanın, yaşamın, mekanın, anın içinden geçirerek nazara vermek.
Dipnot: “Herodot’un hikâyesine kıymetli okurlarımız da bir yorum yazsa ne güzel olur. Neden sadece
hizmetkarında çözüldü Mısır kralı”