Hulusi Akar’dan getirdiğini iddia ettiği ‘hayırlı darbe’ haberleriyle Fethullah Gülen’i Akar’ın Cemaat’e müzahir bir darbeye hazırlandığına inandıran Mehmet Değerli’nin hikâyesinin bir bölümünü, eski Zaman gazetesi muhabiri Ahmet Dönmez’in “Cemaat içeriden adım adım 15 Temmuz’a nasıl sürüklendi” başlıklı dizisine müracaatla bundan önceki iki yazımda anlatmıştım.
Dönmez’in, Değerli’yi tanıyan çok sayıda insanın ve onun ‘Kamp’taki günlerinde (Ocak 2015 – Haziran 2016) yanında olan bazı cemaat gönüllülerinin tanıklığına baş vurarak çıkardığı portresini okuyunca, değil anlattıklarına inanılmasını, kampa kabul edilmesini bile açıklamak zorlaşıyor.
İşte “kod adı Votka Mehmet” olan Mehmet Değerli portresinden birkaç tadımlık paragraf; şu linkten tamamını okuyabilirsiniz:
“Yaklaşık 4 yıldır Mehmet Değerli çalışıyorum.
“Tanıyanlarla konuştum, hakkında anlatılanları dinledim, karşı argümanlara kulak verdim ve nihayet kendisi ile de uzun görüşmeler yaptım.
“Her şeyden önce şunu söylemek isterim: Eğer hakkında bu kadar şey bilmiyor olsaydım, söylediklerine ben de inanabilirdim.
“Sebebi, onu çok iyi tanıyan birinin şu sözlerinde gizli: ‘Siz, gerçekleri bile Mehmet Değerli’nin yalanları söylediği rahatlıkta söyleyemezsiniz.’
“Huyunu-suyunu bilen herkesin söylediği ilk şey bu: ‘Allah bir dediği dışında hiçbir şeye inanma!’”
Mehmet Değerli çocukluğunu ve gençliğini Cemaat içinde ve onun değerleri doğrultusunda geçirdikten sonra iş hayatına atılıyor ve sonrasında bambaşka bir adam haline geliyor:
“Ancak yaşantı itibariyle artık ailesinin değerleri ile çok uzak düşmüştü. Alkol kullanıyor, barlardan çıkmıyor, alemlere bayılıyordu. Favori içkisi, votka ile vişne karışımıydı. Yıllar sonra ona ‘Votka Mehmet’ denecekti. Ayrıca en büyük keyiflerinden biri de puro içmekti. Günde 3 paketi bulan sigaralarını ise söylemeye bile gerek yok.
“En büyük hobilerinden biri pahalı saat koleksiyonuydu. Bilhassa Bvlgari ve Rolex saatlere tutkundu. Bir de pahalı araba merakı vardı. Ancak anlatılanlara göre arabasına da hiç kıyamıyor, kilometresi artmasın diye garajda bekletiyor, başka arkadaşlarından araba istiyordu.
“Aslında hoş sohbet, eğlenceli ve matrak bir insan olduğu için bütün kusurlarına rağmen ilişkileri sürüyordu. Arkadaşları da genellikle zengin aile çocuklarıydı.
“Erken sayılabilecek yaşlarda evlendi. Ne var ki zamanla arkadaşları arasında kötü bir şöhrete sahip oldu. Yakın arkadaşlarının sevgililerine, nişanlılarına sarkıntılık ettiği ortaya çıktı. Zaten onunla ilgili en fazla kullanılan sıfatlardan birincisi ‘yalancılık’sa, ikincisi ‘kadın düşkünlüğü’, üçüncüsü de vehamet derecesindeki para zaafı… Ki bu zaafları keşfedildiği için zaten Yalçın Çevikel onu yurtdışı seks partilerine götürecekti.”
Yüksek rütbeli laik askerlerin ve Mehmet Değerli’nin dostu: Yalçın Çevikel
Tam burada duralım ve meseleyi, Mehmet Değerli’yi “doldurduğu” düşünülen ikinci kişi olan Yalçın Çevikel’e bağlayalım.
Ahmet Dönmez, Yalçın Çevikel’i anlatırken, onun Hulusi Akar’ın ‘hayırlı darbe’ye hazırlandığı hususunda Mehmet Değerli üzerinde İbrahim Taşdelen kadar direkt “çalıştığından” söz etmiyor, fakat kuvvetli imalarda bulunuyor. Çizdiği portreden, ilişkilerinden bunu çıkartabiliyoruz; ya da ben öyle anladım.
Yalçın Çevikel Milsoft Yazılım Teknolojileri A.Ş. adlı, yazılım alanında Avrupa’nın birkaç önde gelen firmasından birinin sahibiydi. Firmanın konumuz bakımından önemini anlatabilmek için, sahibine geçmeden önce şu kadarını söyleyeyim: Milsoft, 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde yakalanan cemaatin sivil üyelerinin bir şekilde yollarının kesiştiği bir firmaydı.
Şöyle anlatıyor Ahmet Dönmez, Yalçın Çevikel’i:
“Çevikel’in diğer şirketleri arasında Mydonose Radio, Mydonose Showland, My Bilet ve Gloria Jean’s Cafe gibi ünlü markalar da vardı. Ayrıca gıdadan tıbbi cihazlara, lojistikten hastaneye kadar birçok farklı alanda faaliyet gösteriyordu. Daha 90’ların sonunda yıllık cirosunun 100 milyon doların üzerinde olduğu belirtiliyordu. Çevikel, Ankara vergi rekortmenleri arasındaydı.
“Savunma sanayiinde güçlü isimlerden biri haline gelen Çevikel, TSK‘dan birçok önemli komutanla iyi ilişkiler geliştirmişti. Bunlardan biri de eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına‘ydı. Fırtına’nın çocuklarını yurtdışında okutacak kadar samimilerdi.”
Milsoft’un kuruluşu 1998… Bu tarihten sonra Çevikel sürekli olarak askeri ihaleler kazanmaya ve askeri yetkililerle dostluklar geliştirmeye başladı.
2008’e kadar işleri çok iyi giden Çevikel, bu tarihte büyük fakat yanlış bir yatırıma girince kredi ihtiyacı duydu ve Bank Asya’ya müracaat etti. İşte Mehmet Değerli’yle yolları da o zaman kesişti:
“2011 yılına gelindiğinde Yalçın Çevikel’in geri ödemelere başlaması gerekiyordu. Fakat beklendiği gibi hiçbir ödeme yapamadı.
“Bu artık bankanın sorunlu krediler departmanının konusuydu.
“İşte bu sırada Yalçın Çevikel, Mehmet Değerli’nin kapısını çaldı.
“Değerli’den devreye girmesini ve belli bir komisyon karşılığında bu borçları yapılandırmasını istiyordu.
“Bu iş için neden Değerli’ye gitmişti, onu nerden bulmuştu, muamma. Değerli, kendilerini bir arkadaşının tanıştırdığını söylüyor ama o arkadaşının ismini vermek istemiyor.”
Mehmet Değerli-Yalçın Çevikel arasındaki ilişkiyi; Çevikel’in paraya karşı zaafı olduğu söylenen Değerli’ye yaşattığı lüks hayatı, gece âlemlerini burada uzun uzun anlatamam. Çünkü ben asıl Gülen’in, böyle bir ağ içindeki bir adamın sözlerine neden ve nasıl inandığı sorusunun peşindeyim.
Dönmez bu tuhaflığı şöyle aktarıyor okurlarına:
“O gece alemlerinden Kamp’a yerleşme safahatına geçiş, sanırım birçok kişi için son derece merak uyandırıcı bir aşamadır.
“Nasıl olmuştur da askerlerle yurtdışında seks partilerine katılan bir insan, daha sonra Kamp’ın VIP misafiri olmuştur?
“Ve nasıl olmuştur da o misafir, bütün bir cemaati ve liderini adeta teslim almış, 1.5 yıl boyunca kedinin fare ile oynadığı gibi oynamış ve nihayet tepetaklak uçuruma sürüklemiştir?”
Ahmet Dönmez sorduğu bu sorulara dönemin siyasi koşullarını hatırlatarak ve yarı-psikolojik bir çözümlemeyle cevap veriyor:
“(Mehmet Değerli’nin Kamp’a katıldığı) tarihi yeniden hatırlayalım: 7 Ocak 2015.
“17-25 Aralık operasyonları tersine çevrilmiş, hukuk güpegündüz linç edilmiş, kaba devlet gücü her yeri ele geçirmiş, Emniyet’te geniş çaplı tasfiyeler başlamış, AKP 30 Mart yerel seçimlerinden zaferle çıkmış, Tayyip Erdoğan 10 Ağustos’ta ilk turda Cumhurbaşkanı seçilmiş, HSYK seçimleri kaybedilmiş, Cemaat’in çeşitli hamleleri bertaraf edilmiş, Hareket’e yakın olduğu öne sürülen polisler tutuklanmaya başlamış, Zaman Gazetesi ve STV’ye polis baskını olmuş, Ekrem Dumanlı gözaltına alınmış, Hidayet Karaca tutuklanmış ve kurumlara kayyum atamaları başlamıştı.
“(…)
“Yani psikoloji ile oynanıyordu.
“Ayrıca TSK’da toplu ihraçlar olacağı bilgisi de dolaşımdaydı.
“Gülen’e ‘Askeri Şura’da 3 bin arkadaşımızı atacaklar,’ deniyordu.
“Zaten Gezi olaylarının hemen ardından Tayyip Erdoğan, Cemaat’in bazı ileri gelenlerine, ‘Devlette bir tane bile memurunuzu bırakmayacağım’ diye gözdağı vermişti.
“30 Ekim 2014 tarihli meşhur MGK’da Cemaat’in topluca tasfiyesi yönünde bir karar alınmıştı. Bu toplantıda, ‘mahrem yapı’ ile sivil yapı arasında hızlı geçişkenlik yaşandığı için Cemaat’in topyekün tasfiye edilmesi gerektiği yönünde bir mutabakata varılmıştı.
“Gülen bunu biliyordu. Bir de üzerine TSK gibi en kıymet verdiği kurumdan yapılacak toplu ihraçlar, Hareket’in liderini iyiden iyiye etkiliyordu.
“Karar alma noktası ızdırap, korku, endişe, panik, intikam isteği ve sabırsızlık gibi kuvvetli duyguların tesiri altındaydı.”
Değerli’nin sağlam referansları
İşte bu koşullarda, Gülen’in en güvendiği isimlerden biri olan Adil Öksüz’ün “Size birini gönderiyorum, çok değerli bilgileri var, mutlaka hocamızla görüştürün” diye takdim edip Kamp’a yolladığı Mehmet Değerli, çaresizlik içinde büyük bir çare gibi görülmüştü Gülen’in gözüne. Ahmet Dönmez, edindiği bilgilerle böyle bir momentte Gülen’in, anlatılanlara inanmasını da anlaşılabilir buluyor. Çünkü inanmaya çok büyük bir ihtiyacı vardı:
“İşte böyle bir çaresizlik ortamında ‘Hulusi Akar’la görüşüyorum, size anlatacak önemli şeylerim var’ diyen Mehmet Değerli, dürr-ü güher gibi değerliydi.
“Daha önce de altını çizdiğim gibi, aslında Mehmet Değerli, Gülen’in öyle hemen inanacağı, güveneceği biri de değildi. Peki böyle birine Gülen neden inanmıştı?
“Ona neden bir oda vermişti?
“Bunun üç sebebi var.
“Birincisi; inanmıştı, çünkü inanmaya ihtiyacı vardı. İnanmak istemişti. Çünkü yukarıda özetlediğim psikoloji, en çok da onu ele geçirmişti. Bir tahta kulübeden başlayıp bu noktalara getirdiği 40 yıllık bir yapılanmanın liste liste, duvar duvar yıkıldığını; vücudundan parça parça et koparıldığını görüyordu. Bu kâbusu bitirecek, devlet destekli bu fırtınayı dindirecek bir muştuya muhtaçtı.”
Tabii bir de Mehmet Değerli’nin güçlü referansları vardı, Gülen’in ona inanmasında bunun da çok büyük bir rolü vardı:
“Yıllardır tanıdığı, sadakatinden şüphe etmediği, sözüne güvendiği kişilere sorduğu zaman onlar da Değerli’ye referans olunca, inanmamak için bir nedeni kalmamıştı.
“Mesela kimler referans oldu Değerli’ye?
“En başta Adil Öksüz… Zaten onu Kamp’a gönderen oydu.
“Onun haricinde, Öksüz’ün eniştesi ve ‘başmolla’ hüviyetinde olan Cemal Türk‘ün de Değerli’yi uzun süredir tanıdığı ve kendisine ihtimam gösterdiği anlatılıyor.
“İddialara göre Mustafa Özcan da Cevdet Türkyolu da ‘Sezai’ müstear isimli İsmail Kokuroğlu da referans olmuştu. Bu ekibe yakın başkaları da oldu.”
İhtimaller, ihtimaller…
Ahmet Dönmez, dört yıllık çalışmasının sonunda, Gülen’i ‘hayırlı darbe’nin gelmekte olduğuna ikna eden Mehmet Değerli olmasaydı 15 Temmuz’un yaşanmayacağını söylüyor.
Burada kritik bir soruyla karşı karşıyayız: Mehmet Değerli’yi kim Gülen’i ikna etmekle görevlendirmişti? Kimin adına çalışıyordu?
Ahmet Dönmez’in bu soruya kesin bir cevabı yok. ‘Devlet’ten, Cemaat içinde devleti darbeyle ele geçirmeye karar vermiş grup ya da gruplara kadar bir dizi ihtimalden söz ediyor.
Ahmet Dönmez’in “Cemaat İçeriden Adım Adım 15 Temmuz’a nasıl Sürüklendi” başlıklı uzun soluklu yazı dizisini özetlediğim mini diziyi burada noktalıyorum.
Bundan sonraki yazıyı, daha önce söz verdiğim gibi Ahmet Dönmez’in sırf hakikatin, doğru bildiğinin aşkına Türkiye’deki en belalı işlerden biri olan mahallesinden kopuşunun öyküsüne ve o noktada ortaya koyduğu cesarete ayıracağım.