Trump yine bir tweet attı ve Türkiye’de yine tansiyon zirve yaptı. Bu tweetinde Trump bölgedeki üç aktörü doğrudan muhatap alıyordu.
Birinci muhatap, IŞİD idi. Trump, çekilmede kararlı; Dışişleri Bakanı Pompeo da bunu teyit ediyor. Ancak Trump, Suriye’den çekilseler de IŞİD’i vurmaya devam edeceklerini her seferinde tekrarlıyor. IŞİD’in dağılan güçlerinin bir araya gelmesi ve eskisi gibi büyük bir tehdide dönüşme olasılığının belirmesi halinde Irak’tan da IŞİD’i vuracaklarının işaretini veriyor. Dolayısıyla IŞİD, ABD’nin hedef tahtasındaki önceliğini koruyor.
İkinci muhatap, Türkiye idi. Trump, eğer Kürtleri vurursa Türkiye’yi ekonomik olarak mahvedeceklerini (devastate) söyledi. Trump’ın alışılagelen diplomatik dilden uzak olduğu biliniyordu. Ancak bu kadar açıklık (!) Trump için bile fazla sayılabilirdi. Trump’ın açıklamalarına Türkiye’de iki tür cevap gösterildi. İktidara yakın medyada ve muhalefet temsilcilerinde sert bir tepki vardı. Trump “sahte kabadayı”ya benzetildi ve sözleri “Türkiye’ye küstah tehdit” olarak nitelendi.
Alttan almak
Buna mukabil iktidar kanadında daha soğukkanlı bir tavır söz konusu oldu. Cumhurbaşkanlığını temsilen konuşan yetkililer, Trump’ı yanıtlarken, özellikle Türkiye’nin Kürtler ile herhangi bir sorunu olmadığının altını çizme gereği duydular. Türkiye’nin Kürtlere değil, PKK’ye ve onun Suriye’deki uzantısı olan PYD/YPG’ye karşı olduğunu vurguladılar. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na göre de, stratejik ortakların sosyal medya üzerinden tartışmaları doğru bir yöntem değildi. Hülâsa iktidar, Trump ile üst perdeden bir diyaloga girmedi ve bunun yerine alttan almayı tercih etti.
Trump’ın mesajının üzerinden çok geçmeden Erdoğan, Trump ile görüştü. Washington’dan Suriye’de durdukları yeri ve öncelikleri Ankara’ya anlattıklarına ilişkin bir açıklama yapıldı. Başkanın görüşmede, Türkiye’nin Kürtlere ve diğer SDG unsurlarına kötü muamele etmemesinin ABD için taşıdığı öneme değindiği ve güvenlik endişeleri konusunda Türkiye ile çalışma isteğini yinelediği belirtildi. Erdoğan da Trump ile “gayet müspet bir görüşme yaptıklarını” ve uzlaştıklarını söyledi.
Görüşmenin akabinde söylem radikal bir şekilde değişti. Bir gün önce Türkiye’yi iktisadi olarak viraneye çevirmekle tehdit eden Trump, bir gün sonra “Türkiye ile ekonomik ilişkileri geliştirmek için büyük bir potansiyel var” diyen yeni bir tweet attı.
Türkiye’yi provoke etme!
Üçüncü muhatap ise SDG idi. Trump “Kürtlerin Türkiye’yi provoke etmesini istemiyoruz” derken SDG’yi kastediyordu. Çünkü Suriye’deki diğer Kürt grupların ne böyle bir imkânı ne de böyle bir gayeleri var. Trump’ın mesajı SDG’ye ve onun üzerinden de PKK ve PYD’ye yönelikti. Onları Türkiye’nin güvenlik endişelerini kaşıyacak herhangi bir eyleme girişmemeleri için uyarıyordu.
Görüldüğü üzere gel-gitler çok fazla, pozisyonlar çabucak değişebiliyor, gelişmeleri takip etmek güç. Lâkin bütün bu hayhuyun içinde ABD’nin Suriye’de belirginlik kazanan bir siyaseti de var. ABD, Türkiye’nin “Fırat’ın Doğusu”na bir operasyon yapmasını ve Türkiye ile SDG arasında bir çatışma çıkmasını istemiyor. Çünkü ABD’nin bakışına göre böyle bir çatışma hem Suriye’deki işleri daha da içinden çıkılmaz bir hale getirir, hem de ABD’nin bölgede elini zayıflatır.
ABD ne Türkiye’yi ne de SDG’yi gözden çıkarma niyetinde. Pompeo’nun bir süredir verdiği beyanlar bu siyasetin bir yansıması. Trump’ın son görüşmede Erdoğan’a söylediklerinin benzerlerini Pompeo uzun süredir her vesileyle dillendiriyor. Yani hem müttefikleri Türkiye’nin kaygılarını anladıklarını ve bunların giderilmesi için birlikte çalışacaklarını, hem de Suriye’de bugüne kadar birlikte mücadele ettikleri güçleri (SDG’yi) korumasız bırakıp kaderlerine terk edemeyeceklerini söylüyor.
Asgarî mutabakat
Türkiye ile köprüleri atmak da ABD’nin işine gelmiyor, SDG’yi tamamen Suriye ve Rusya’nın kucağına itmek de. Bu nedenle ABD, iki tarafın asgarî de olsa mutabık olabileceği bir formül üretmeye çalışıyor. “Güvenli bölge” ya da “tampon bölge” seçeneği de bunun için öne sürülüyor.
Aslında “güvenli bölge” yeni bir konu değil. Yakın zamanda ilk olarak Suriye Özel Temsilcisi Jefrrey “Kuzey Suriye için uçuşa yasak bir bölge oluşturulmasının” düşünülebileceği, bunun BM’nin, müttefik ülkelerin ve diğer ülkelerin koordinasyonu ile gerçekleştirilebileceğini söylemişti. Geçen hafta ise Senatör Graham, ABD’nin çekilmesinin Suriye’de bir sorun doğurmaması için Trump’ın güvenli bölge tarzı bir fikir üzerinde çalıştığını duyurmuştu. Almanya’dan da Suriye’deki Kürtlerin korunması gerektiği ve bu korumanın BM denetimi altındaki bir güç tarafından yapılabileceğine dair bir açıklama gelmişti.
Tampon bölgenin işlevi
Başta Pompeo olmak üzere ABD’lilerin söyledikleri genel olarak değerlendirildiğinde, güvenli bölgenin iki işlevinin olacağı söylenebilir: Biri, Suriye’den Türkiye’ye dönük bir saldırının engellenmesidir. Diğeri de, IŞİD’e karşı savaşan grupların — SDG’nin — güvenliğinin sağlanmasıdır. Bu itibarla eğer güvenli bölge hayata geçirilebilirse, Türkiye ile SDG’nin karşı karşıya gelmesini de, Türkiye’nin bölgeye doğrudan bir müdahalesini de önlemiş olacak.
Türkiye “Zaten bizim de düşüncemiz buydu” deyip Trump’ın “20 millik bir güvenli bölge oluşturun” çağrısının üzerine atladı. Erdoğan, Trump ile görüşmesinde bu konuda anlaştıklarını açıkladı. Ancak burada iki problem var.
İlki, güvenli bölgenin güvenliğinin kimin tarafından sağlanacağıdır. Bu konu belirsizliğini koruyor. İkincisi ise, Türkiye’nin ABD ile bir güvenli bölge yaratma projesi yürütmesi durumunda, bunun Astana Süreci ile nasıl uyumlulaştırılacağıdır. Zira o cenahtan gayri-memnun sesler çıkmaya başladı bile…
—————————–
(*) Kürdistan 24, 16.01.2019
http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/1435c850-c0f6-44ff-b1ef-ac6762394eae