Selahattin Demirtaş, 24 Haziran seçimlerinde tutuklu olmasına rağmen etkili bir kampanya yürüttü. Seçim dönemi süresince her gün avukatları ve ziyaretçileri aracılığıyla açıklamalarda bulundu, sosyal medyayı etkin bir şekilde kullandı. Bir cumhurbaşkanı adayının hapishaneden seçimlere katılması bir ilkti; Demirtaş’ın durumu bu yönüyle de bir öneme sahipti. Kısıtlı olanaklara ve zor koşullara karşın Demirtaş yine de başarılı bir kampanya yönetti. Yüzde 8.40 oy aldı ve yarışı — büyük bir iddia ile seçime giren Meral Akşener’in önünde — üçüncü sırada tamamladı.
Ancak 24 Haziran’ın ardından Demirtaş’tan ses seda kesildi. Ne kendisi kamuoyuna dönük bir beyanatta bulundu, ne de HDP’den onu hatırlatacak bir etkinlik geldi. Sanki Demirtaş hiç seçime girmemiş ve HDP’nin adayı olmamış gibi bir hava doğdu. Demirtaş, unutulmaya terk edilmiş gibiydi.
Bunun dikkat çekmemesi mümkün değildi. Medyada Demirtaş’ın neden ortalarda görünmediğine dair sorular içeren yazılar görülmeye başladı. Bu yazılarda hem Demirtaş’a dönük bir çağrı, hem de HDP’ye dönük bir eleştiri vardı. Eleştirilerin odağını, seçimlerin üzerinden 1.5 aylık bir süre geçmesine rağmen HDP’nin Demirtaş’ı gündeme taşıyacak bir adım atmaması oluşturuyordu.
“Yetkili değil ama sorumluyum”
HDP’den bu eleştirileri karşılayan bir atak gelmedi. Ama Demirtaş boş durmadı ve ANF’ye yazdığı bir makale ile sessizliğini bozdu. Makalede öne çıkan husus HDP’ye yönelik eleştiriler ve önerilerdi. Demirtaş “Yetkili olmadığını” ama “sorumlu” olduğunu hatırlattı. Bir nevi “Ben, buradayım” dedi. Sözünü sakınmadı, sert bir eleştiri çerçevesi ortaya koydu ve partinin de bu eleştirilerini değerlendirmesi gerektiğini bildirdi.
Demirtaş’ın doğrudan parti yönetimine doğrulttuğu dört eleştiri söz konusu. Birincisi, Demirtaş 24 Haziran’ın diğer seçimlerden çok daha büyük önem taşıdığını ve derinlikli bir şekilde tahlil edilmesi gerektiğini bildiriyor. Bölgede ve dünyada tarihî gelişmelerin yaşandığı bir süreçte yapılan bu seçimlerin “Artık oldu bitti, önümüzdeki seçimlere bakalım” denilerek geçiştirilmesinin hatalı ve eksik bir yaklaşım olacağını söylüyor.
Demirtaş’a göre sağlıklı bir 24 Haziran değerlendirmesi, ancak HDP’nin hem devletin tıkanmayı aşmak için aldığı pozisyonu hem de Kürt halkının buna gösterdiği reaksiyonu kapsamlı bir şekilde analiz etmesi ile mümkün olabilir. Ne var ki Demirtaş’ın satır aralarında, HDP’nin böylesine ayrıntılı bir seçim incelemesi yapmadığı yönündeki bir hissiyatı okumak mümkün.
Özeleştiri eksikliği
İkincisi, Demirtaş “faşist blok” olarak nitelediği AK Parti-MHP ittifakını bu seçimlerde geriletme ihtimalinin bulunduğunu, buna mukabil partinin çeşitli düzeylerinde yaşanan “basiretsizlik, öngörüsüzlükler ve acemilikler” nedeniyle bu ihtimalin gerçekleşmediğini belirtiyor. Kendisini de bu yanlışlara dâhil ediyor ve ortaya çıkan tabloda bütün parti yönetiminin ciddi bir sorumluluğu bulunduğuna işaret ediyor. Demirtaş, sandıklara sahip çıkılmaması, oyların çalınmasına engel olunamaması ve partinin üç yıldır aksaksız çalışan merkezi bilgisayar sisteminin 24 Haziran akşamı çalışmaması gibi en temel sorunların bile izah edilmemesinden yakınıyor. Ve halka “açık bir şekilde, yeterli ve tatmin edici bir eleştirinin verilmemiş olmasını da büyük bir eksiklik” olarak görüyor.
Üçüncüsü, Demirtaş seçim döneminde ve seçim gecesinde yaşananların bir problem teşkil ettiğini kabul ediyor, ama ona göre asıl mesele seçim sonrasına dair partide bir planlamanın olmamasında düğümleniyor. HDP’nin 25 Haziran’a “öngörüsüz ve tedbirsiz”yakalanmasına vurgu yapıyor. 24 Haziran’ın gelişigüzel bir seçim olmadığı ve sonuç ne olursa olsun seçimden sonra zorlu bir mücadelenin başlayacağı belli olmasına rağmen partinin elinde bir “mücadele yol haritasının” bulunmamasını noksanlıkların en büyüğü sayıyor.
Demirtaş’ın eleştirileri burada yoğunlaşıyor ve sertleşiyor. Partide, tek mücadele alanı seçimmiş ve o da kaybedildiğine göre artık yapılabilecek bir şey yokmuş gibi bir havanın egemen olduğunu söylüyor. “Tam bir apolitiklik” olarak tanımladığı bu durumun halkı “faşizmin insafına terk etmek” anlamına geleceğini belirtiyor. İçinde HDP’nin de yer aldığı muhalefetin seçim sonrasında çizdiği görüntünün halka heyecan ve umut vermemesinden şikâyet ediyor.
“HDP tatil havasından çıkmalı”
Dördüncüsü, Demirtaş tam da burada HDP’ye birtakım önerilerde bulunuyor. Bu öneriler beş başlıkta toplanabilir:
* Mücadele işlevsizleşmiş Meclis’e sıkıştırılmamalı; AK Parti-MHP ittifakının arzu ettiği biçimde “demokrasicilik oynama siyasetinden” vazgeçilmeli.
* Muhalefetin dili sertleşmeli; muktediri kızdırmamayı gözeten mutedil bir dil ile “faşizme eleştiricikler yöneltip muhalefet ediyor görüntüsü” vermenin çok sırıttığı unutulmamalı.
* HDP bir an önce “tatil havasından çıkıp” sahaya inmeli ve demokratik protesto hakkını yaygın olarak örgütlemeli ve bunun öncülüğünü yapmalı. Mitingler, yürüyüşler, gösteriler, forumlar ve benzeri demokratik yöntemlerle kamusal alanı etki altına almalı.
* Toplumun bütün muhalefet kesimleriyle işbirliği ve dayanışma içine girmeli; toplumsal sorunları gündeme getirip muhalefeti görünür ve etkili kılmalı.
* HDP gibi halka öncülük etmesi beklenenler daha cesur ve kararlı bir duruş sergilemeli; çekingen ve kaygılı durmak yerine her yerde sesini yükseltmeli. Direnmek dışında bir seçeneğin olmadığını idrak etmeli ve “bizzat direnerek ve direnişi örgütleyerek halkın verdiği desteğe lâyık” olmalı.
Demirtaş’ın önerileri bugüne kadar yapılamayanları imliyor; yani önerilerin her biri aslında birer eleştiri. Bir başka anlatımla; Demirtaş mevcut HDP yönetiminin “demokrasicilik oynadığını”, iktidara karşı yumuşak bir dil kullandığını, tatil modundaki partinin demokratik muhalefeti toparlayamadığını, diğer muhalif yapılarla güç birliği yapamadığını ve yeterince cesur davranmadığını düşünüyor.
Radikal muhalefet talebi
Ve Demirtaş buna karşı “çok daha sert muhalefet istemi” olarak özetlenebilecek bir öneri paketi sunuyor. İktidar blokuyla – kalmışsa — son köprülerin atılmasını ve zayıf bağların kopartılmasını istiyor. “Örtülü” de olsa bir uzlaşma arayışından kaçınılmasını ve “bir direniş hattı” kurulmasını savunuyor.
Peki, Demirtaş’ın hazmedilmesi zor bu eleştirilerini ve muhalefetin var olandan çok daha radikal çizgiye taşınması talebini nasıl okumak gerekir? Şüphesiz açıklama birçok yönden ele alınabilir. Kendi adıma üç noktaya değinmek isterim:
(1) HDP’nin, verili durumda, Demirtaş’ın dediklerini gerçekleştirmesi mümkün mü?
Demirtaş’ın önerilerini hayata aktarmak zor. Misal, HDP’nin “sahaya inmesini” önerisi, hem hukuki koşullar hem de halkın talebi açısından sorgulanmalı. Hâlihazırdaki hukuki düzen Demirtaş’ın düşlediği gibi hemen her gün sokaklarda gösteri yapılmasına müsait değil. “Olsun, yine de zorlamak gerek” denilebilir ama o vakit de sürekli sokakta ve olaylar içindeki bir HDP görüntüsü oluşur. Bu da HDP’nin daha da kriminalize edilmesine hizmet eder.
Ayrıca halkın böyle bir beklenti içinde olduğunu gösteren bir emare de yok. Görünen köy kılavuz istemez; HDP yarın ertesi gün sokakları hareketlendirmeye dayalı bir stratejiyi benimseyebilir ama bundan bir netice etme ihtimali son derece düşük olur. Diğer muhalifler bir yana HDP kendi tabanını bile mobilize etmede çok güçlük yaşar.
Keza “toplumun bütün muhalif kesimleriyle işbirliği” önerisi de, kulağa hoş geliyor ama fiiliyatta birçok zorluk içeriyor. Her şeyden evvel PKK’nin varlığı HDP’nin radikal sol haricindeki grup ve kesimlerle ortak yol yürümesini imkânsızlaştırıyor. Radikal sol ile olan birlikteliğin ise HDP’ye bir katkı sağladığı çok su götürür.
Meclis’teki muhalefetin de HDP ile beraber hareket etmek gibi bir niyeti veya çabası bulunmuyor. Tersine, memleketi etkisi altına alan milliyetçi havadan dolayı Meclis içi muhalefet HDP ile aynı kare içinde görünmemek için azami bir gayret sarf ediyor. Bu itibarla muhalefet cephesini genişletme iddiasını dillendirmek kolay ama gerçekleştirmek çok güç; hele HDP açısından bu meyanda aşılması gereken birçok bariyer var.
“Cici demokrasi”
(2) Böylesi bir muhalefet HDP’ye fayda sağlar mı?
Demirtaş’ın kullandığı “demokrasicilik oynama siyaseti” ifadesi, bana 1970’lerin “cici demokrasi” kavramını anımsattı. Cici demokrasi, solun seçimleri ve halk iradesini küçümseyen kesimlerinin kullandığı bir kavramdı. Demirtaş’ın toplum nezdinde hayırla yâd edilmeyen bir kavramı hatırlatan bir dile başvurması kendisi için bir talihsizlik. Demirtaş’ın parlamento dışı siyasetin önemine dikkat çekmesinde sorun yok. Sorun, bunu yaparken parlamentodaki siyasi mücadelenin hakkını vermemesinde. Oysa sokağı fetişleştirirken Meclisi kıymetten düşürmenin HDP’ye bir faydası olmaz.
(3) O halde Demirtaş’ın muhtıra niteliğindeki bu yazıyı kaleme almasındaki asıl gaye nedir?
Sanırım Demirtaş rüzgârın aleyhine estiğini; HDP’de kendisi unutturmayı ve gücünü düşürmeyi hedefleyen bir damarın kuvvetlendiğini düşünüyor. Muhtıra sertliğindeki çıkışıyla da partideki iktidar denkleminin dışına itilmesine rıza göstermeyeceğini ilân ediyor. Sessiz sedasız ve — cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesinde olduğu gibi — taltif edilerek tasfiye edilmesine boyun eğmeyeceğini gösteriyor. İşbaşındaki yönetim ile arasına kalın bir çizgi çekiyor ve gerekirse mücadeleye hazır olduğunu belirtiyor.
Demirtaş’ın çıkışının HDP’de çarşıyı karıştırması kaçınılmazdı. Çarşı karıştı. Demirtaş’a açık ve kapalı cevaplar verildi, parti içinde soğuk rüzgârlar esti. Bunun üzerine Demirtaş yeni bir açıklama yaptı. Eleştirilerinin partiyi güçlendirmekten başka bir amaç taşımadığını söyledi. Kendisine yönelik değerlendirmelerde de partililerin dikkatli bir dil kullanmasını istedi. Görünen o ki, tartışma daha yeni başlıyor. Her halde bu pilâv daha çok su kaldırır.
——————————–
(*) Bu yazının orijinali için bkz 15.08.2018 tarihli Kürdistan 24, http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/5dd917f6-1cf1-443c-96bf-3c1618cb8dc1