Yaklaşan genel seçimlerin en önemli gündem maddesi muhakkak ki yeni anayasa olacak. Diğer taraftan, Türkiye’nin esas yönünü belirleyecek olmasına karşın, ancak önümüzdeki birkaç yıla yayılarak gerçekleşecek bu kritik adım doğal olarak arka planda kalmaya mahkûm. Dolayısıyla yeni anayasanın “uzantısı” olarak görülebilecek olan başkanlık sistemi ve ademi merkezi yönetim yapılanmasının kısa vadede gündemi işgal etmesi muhtemel. Bu iki konuyu birleştiren ise Çözüm Süreci… Çünkü Kürt meselesinde “çözüm” bir yandan ademi merkeziliği bir tarafın talebi olarak tartışmaya açıyor, öte yandan da hem bu yapılanmanın hayata geçmesi açısından başkanlık sistemi lehine bir argüman yaratıyor, hem de doğrudan siyasi pazarlık sonucu olarak başkanlık sistemini devreye sokuyor.Ancak bu tablonun gerçekçiliği HDP’nin önümüzdeki dönemde sahip olacağı siyasi güç ve yürüteceği siyasetle doğrudan bağlantılı. Dolayısıyla bu partinin parlamentoya girip giremeyeceği, yani barajı aşıp aşamayacağı belirleyici bir etken… Bu açıdan HDP’nin seçime parti olarak girme kararı son derece stratejik ve bir o kadar da kırılgan bir adım. Çünkü sonuç belli değil ve belli olduğunda da iş işten geçmiş olacak. Bu hamle tek atımlık bir kurşun… Sonunda tabii ki “ölüm” yok, ama ortaya çıkacak sonuç HDP’nin belki de uzun vadede niteliğini belirleyecek, daha ötesinde Kürt siyasetinin nasıl bir geleceğe yöneldiğini söyleyecek.Ne var ki HDP’nin stratejik tercihleri seçime nasıl girileceği kararıyla sona ermiş değil. Belki de bundan çok daha önemli bir kararın eşiğinde duruluyor. Soru barajı aşmak üzere nasıl bir söylem ve duruş geliştirileceğidir. HDP için kabaca iki yol var: Ya Çözüm Süreci’ne sahip çıkılarak baraj geçilmeye çalışılacak ya da aynı hedefe ulaşmanın yolu olarak AKP karşıtlığı yükseltilecek. Birincisinde bölgede AKP’den bir miktar oy almak ve Batıda da bunu “liberal” oylarla desteklemek mümkün. İkincisinde ise asıl hedef CHP seçmeni olacak. Söz konusu iki yolu birleştirmek görünen o ki HDP’nin maharetini fazlasıyla aşıyor. Ayrıca diğer partilerin HDP’ye bu fırsatı tanımaları da pek düşünülemez. Her fırsatta bu partiyi bir “köşe” seçmeye zorlayacakları aşikâr.HDP’nin tercihi sonraki döneme de damgasını vuracak. Hangi yol seçilirse seçilsin bundan geriye dönüş pek kolay olamayacak. Öte yandan seçim sonuçları da girilen yolun niteliğini etkileyecek, onun sertleşmesine veya esneklik kazanmasına yol açabilecek. Yani barajın geçilmesi kendi başına bir siyasi anlama sahip değil. Barajın hangi söylem ve duruşun sahiplenilmesiyle geçildiği önemli… Böyle bakıldığında HDP’nin önünde iki değil, dört yol bulunuyor: Çözüm Süreci’ni sahiplenerek barajın geçilmesi veya geçilememesi yanında, AKP karşıtlığını öne çıkartan bir çizgi ile barajın geçilmesi veya geçilememesi….Bunların her birinin siyasi anlamı ve önümüzdeki süreçte HDP’ye yükleyeceği işlev farklı olacak. Çözüm Süreci’ni sahiplenen bir HDP’nin barajı geçmesi halinde Türkiye’nin yeni ve demokratik bir anayasaya doğru hızla ilerlemesi, kültürel hakların kısa zamanda tümüyle karşılanması ve HDP’nin “ana muhalefet” olma şansını yakalaması şaşırtıcı olmaz. Buna karşılık HDP’nin Çözüm Süreci’ni sahiplenmesine rağmen barajı geçememesi halinde, Kürt siyasetinin iç yapılanmasında kırılmaların yaşanması ve sertlik yanlılarının ön plana çıkması beklenir. Böyle bir durumda kritik karar AKP’nin olacak. Eğer hükümet kültürel reformlara hız kazandırıp, çıtayı yükseltirse bu alanda moral üstünlüğü tümüyle eline geçirebilir. Aksi halde bunca emeğin heba olduğu yeni bir belirsizlik ve çatışma sürecine girilecektir. HDP’nin AKP karşıtlığı üzerinden CHP oylarına talip olduğu durumda ise, barajın geçilmesi halinde bu politikanın başarısına güvenerek Meclis içi çatışmayı hedefleyecek ve sonuçta parlamentoyu bloke etmeye yönelecek bir yaklaşım sergilenmesi fazlasıyla muhtemel gözüküyor. Aksi bir sonuçta, yani baraj geçilemezse HDP’nin siyasi hayatının sonuna gelinmesi doğal bir gelişme olacak. Kürt siyaseti muhtemelen bir yeniden yapılanma süreci içerisine girecek ve bu noktada gözler bir kez daha Öcalan’a çevrilecek. AKP ise Çözüm Süreci’nin tek taşıyıcısı haline gelerek büyük bir prestij kazanacak ve herhalde bunu siyasi getiriye dönüştürmek isteyecek.Tercih sadece Kürt siyasetini bağlamakla kalmayıp, bütün Kürtlerin ve giderek bütün Türkiyelilerin nasıl bir geleceğe yöneleceğini büyük çapta etkileyecek. Toplum olarak atılacak adımların anlam ve işlevini bilerek siyasi kararları etkilemeye çalışmak, seyirci olmaktan çıkmak bu etapta epeyce önemli… 19-03-2015 / Akşam
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik