Yeni bir suç ihdas edildi, bu "HDP'ye oy verme suçu" ve bu suç aslında Kürtleri ve sosyalistleri kapsayan bir suç değil. Kürt ve sosyalist olmadığı halde HDP'ye oy verenler çok sert eleştirileri uğruyorlar.
Bu arada yarım yüzyıllık bir viski hikayesinin tekrar ortaya çıkması da, bazı zihinsel hallerde elli yılda bir gelişme kaydetmemiş olmamızı da gösteriyor.
1965'te Türkiye İşçi Partisi, o güne göre büyük bir sürpriz yaparak Meclis'e 15 milletvekili ile geldiğinde bir viski "geyiği" başlamıştı. Konu yine yalıda oturan, viski içen ve komünist-sosyalist bir partiye oy verenlerdi.
Elli yıl sonra viski geyiğine tekrar dönmemiz hem psikolojik hem de sosyolojik açıklamaları olabilir. Bu açıklamalar ne olursa olsun tek sonuç bazı kafaların aynı kaldığıdır.
HDP'nin 7 Haziran'da yüzde 13.6 gibi inanılması güç bir oy oranına ulaşmasını sağlayan oyların kimden geldiği de aslında hiç kimse için sır değil.
Öncelikle Kürtler, kendi partileri, kendi sözcüleri ve kendi davalarının savunucusu olarak gördükleri HDP'ye oy verdiler.
İkinci olarak: Kürt meselesinin ancak kuvvetli bir siyasi parti eliyle demokratik hatta çözülebileceğine inanan çeşitli solcular, sosyalistler, komünistler HDP'ye oy verdi.
Üçüncü olarak: HDP'nin barajın altında kalmaması ve çözüm sürecinde etkili olmaya devam etmesi gerektiğini düşünen "liberaller" HDP'ye oy verdi.
Dördüncü olarak: Seçim kampanyasında Ak Parti ve Erdoğan'ın birinci hedefe HDP'yi yerleştirmesi dolayısıyla, her durumda ilk refleksleri "Erdoğan karşıtlığı" olanlar HDP'ye oy verdi.
HDP'ye oy verenleri suçlayanların temel varsayımı, üçüncü ve dördüncü kısımdakilerin oy vermesiyle HDP'nin barajı aşmış olmasıdır. Üçüncü kısım, yani liberaller. Dördüncü kısım, yani Erdoğan karşıtlığı temel siyaset güdüsü olanlar.
HDP'ye oy vererek teröre destek olmak suçlaması ise aslında ciddiye alınmaması gereken bir suçlamadır. 7 Haziran sonucunu doğru tahlil etmek yerine en kolayını seçenlerin tavrıdır ki, bu teşhis yanlışında ısrar öncelikle Ak Parti'ye zarar verecek bir pozisyondur.