Ana SayfaYazarlarHer şey kültür ve sanat için...

Her şey kültür ve sanat için…

 

Sirkeci Garı, 1890’dan beri İstanbul’un Avrupa’ya açılan kapısı ve 129 yaşında.

 

1908’de Bağdat Demiryolu’nun başlangıç noktası olarak yapılan Haydarpaşa Garı ise 111 yaşında.

 

İstanbul’un sembolü olan bu iki tarihi garda bulunan bazı binalar ve açık alanlar, önümüzdeki 15 yıl boyunca sadece kültür ve sanat etkinlikleri için kullanılmak üzere, 2017’de 10 bin lira sermayeyle, 29 yaşındaki bir girişimci tarafından kurulmuş bir şirkete kiralandı.

 

Genç girişimci, hiçbir şekilde ticari amaçlar için kullanamayacağı bu tarihi mekanlardaki binalar ve alanlar için her ay TCDD’ye 300 bin TL kira ödeyecek.

 

Yani karşımızda, İstanbul’un iki yakasındaki bu tarihi mekanları, hiç para kazanmamayı göze alarak, sadece kültür ve sanat için kullanmak üzere, bu kadar yüklü bir rakama kiralamış gerçek bir burjuva var.

 

Bu mucizenin nasıl gerçekleştiğini anlamak için en baştan başlamalıyız.

 

22 Eylül 2019 Pazar günü Resmi Gazete’de Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü 1.Bölge Müdürlüğü Taşınmaz İhale Komisyonu Başkanlığı’nın bir ihalesi yayınlandı.

 

“Taşınmazlar kültür ve sanat etkinlikleri için kullanılmak üzere ihaleye verilecektir” başlıklı ihaledeki taşınmazlar, İstanbul’un en tarihi ve en kıymetli iki garının içinde yer alıyordu.

 

390 bin 700 metrekarelik bir alanı kapsayan Haydarpaşa Garı’nda içinde toplamda 2.340 metrekarelik iki bina ve bir depodan oluşan kapalı alanlar ve açık alanların olduğu 25 bin metrekarelik bir alan ve 98 bin 199 metrekarelik bir alanı kaplayan Sirkeci Garı’nda da 2.420 metrekaresi kapalı olmak üzere, 4.170 metrekarelik bir alan kiraya verilecekti.

 

Yani kiraya verilen Haydarpaşa Garı ve Sirkeci Garı’nın ana binaları değil. Zaten Sirkeci Garı’nın ana binası 2005’den beri pek de parlak olmayan bir demiryolu müzesine çevrildi. Haydarpaşa Garı ise 2010’daki “tuhaf ve şaibeli” yangından sonra dokuz yıldır açgözlü girişimcilerin gözü üzerinde atıl ve akıbeti belirsiz olarak bekliyor.

 

Ama İstanbul’un gözbebeği iki tarihi garın yakın çevresindeki binaların ve açık alanların kültür ve sanat etkinlikleri için kullanılmak üzere 15 yıl kiralanması, bu binaların ana dekorunu oluşturan tarihi binaların kullanış amacını ve akıbetini de etkileyeceği kesin.

 

Bu kritik ihaledeki tuhaflıklar şartnameye konan bir madde ile başladı:

“Son 5 yıl içerisinde “digital kültürel ve sanatsal faaliyetlerde” bulunduğuna dair en az 4.000.000,00 TL tutarında belge (iş deneyim belgesi) sunması ve envanterinde en az 20.000.000,00 TL tutarında digital ekipmanı barındırması ve bu ekipmanlar için 5.000.000,00 TL tutarında süresiz banka teminat mektubu verilecektir.”

 

Kültür ve sanat faaliyetleri için kullanılması düşünülen bir mekanda 20 milyonluk dijital ekipmanın neden gerekli olduğu sorusu bir tarafa, karşılanması ancak büyük kurumlar ve televizyonlar için mümkün olan bu ekipman şartı, ihalenin en baştan bir adrese teslim edilmek üzere açıldığı şüphelerini uyandırdı.

 

İlk tartışma da bu yüzden çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu şartı eleştirerek, belediye olarak bu ihaleye gireceklerini açıkladı.

 

Bunun üzerine 25 Eylül günü Ulaştırma Bakanlığı, daha önce bir ihale için yapıldığına pek rastlanmamış bir açıklama yaptı ve tuhaf bir gerekçeyle belediyenin ihaleye girişinin rekabeti bozacağını iddia etti:

“Söz konusu ihale şartında, 'ihale sonrasında işletme için gerekli olan işyeri açma ve işletmek için tüm izinleri ve ruhsatlarını yüklenici firma kendisi alır' maddesi yer almaktadır. Bu nedenle İBB'nin veya iştiraklerinin böylesine bir ihaleye girmesi durumunda; ihale sonrası su, doğalgaz bağlatılması gibi işlerin Büyükşehir Belediyelerinde, işyeri açma ve işletme izinlerinin ise ilçe belediyelerinden alacakları için belediye ile ihalede yarışmak, diğer katılımcılarda caydırıcı etkisi olacak ve ihaleye katılımı azaltacaktır. İhalenin olmazsa olmaz kuralı olan rekabet ortamı sağlanamayacaktır. Oysa sözü edilen ihalede maksat, mülk sahibi olan idareye gelir sağlamak ve kültür sanat etkinliklerine imkân oluşturmaktır."

 

Bu tuhaf itiraza rağmen 4 Ekim günü yapılan ihaleye kapalı zarfla verilen dört tekliften biri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (Kültür A.Ş-İSBAK-Metro A.Ş-Medya A.Ş) şirketlerinin oluşturduğu dörtlü konsorsiyum oldu.

 

Diğer teklif sahibi; Anadolu Kültürel Girişimcilik’ti. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müze ve ören yerlerinin ticari işletmesini yapan firmaydı. Yani yine büyük ölçekli bir kamu şirketiydi.

 

Ticari amaçlar için kullanılamayacak, epey masraflı mekanları kiralamak için, bu iki büyük kamu şirketi dışında iki de özel şirket teklif verdi.

 

Bunlardan birinin sahibi olan Emre Kamçılı, Dean Martin, Tony Bennett, Elvis Presley, Marilyn Monroe, Beatles, Elizabeth Taylor, Charlie Chaplin, Frank Sinatra ve James Dean gibi dünyaca ünlü yıldızların özel eşyalarından oluşan 5000 parçalık Efsanelerin Hazineleri adı bir koleksiyon sahibi olarak daha önce haber olmuş bir isim. Herhalde koleksiyonunu sergilemek için buralara talip olmuştu.

 

İhaleye teklif veren ikinci şirket ise Hezarfen Danışmanlık Limited Şirketi. Şirketin sahibi olan 1988 doğumlu Hüseyin Avni Önder, bir dönem AK Parti İstanbul İl Gençlik Kolları’nda görev almış, Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmış. Şirketi kurmadan önceki son işi Okçular Vakfı Genel Müdürlüğü.

 

Zaten üç yıldır faaliyette olan şirket, Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği İstanbul Gençlik Festivali’ni, Okçular Vakfı’nın Malazgirt’teki kutlamalarını, Fetih Kupası’nı, Cumhurbaşkanlığı ve AK Parti’nin bazı mitinglerini organize etmiş.

 

4 Ekim günü kapalı zarflarla verilen teklifler açıldığında Kültür Bakanlığı’nın şirketi olan Anadolu Kültürel Girişimciliği teklif sunmayarak teşekkür edip çekildi, Emre Kamçılı'nın teklifi iş bitirme belgesi uygun olmadığı için değerlendirme dışı bırakıldı ve geriye şartnameye uyan iki teklif kaldı.

 

Kapalı zarflar açıldığında Hezarfen Danışmanlık şirketinin aylık 300 bin TL teklif sunduğu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki 4 şirketin aylık 100 bin TL teklif sunduğu görüldü.

 

Fakat o gün beklendiği gibi ihalenin pazarlığın yapılacağı ikinci kısmına geçilmedi, “evrakların inceleneceği” söylenerek ihaleye 15 gün ara verildi.

 

Bu arada ayda 300 bin TL ile en yüksek teklifi veren Hezarfen Danışmanlık şirketi, 9 Ekim günü sermaye artırımına giderek, 2017’de kurulurken 10 bin TL olan sermayesini, 1 milyon TL’ye çıkardı.

 

15 günün dolduğu son iş günü olan geçen Cuma günü ise sadece Hezarfen Şirketi çağrılarak yeniden artırma ihalesi yapıldı ve ihale bu şirkete verildi.

 

Yeniden artırma ihalesine davet edilmek için bekleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerine ise sadece ihale dışı bırakıldıklarını bildiren bir yazı gönderildi.

 

Dört belediye iştirakinden oluşan konsorsiyumun en başta şartnameye uygun bulunan teklifinin ihale dışı bırakılmasına TCDD üç gerekçe göstermiş; Her bir iştirakin ayrı ayrı 4 milyon TL’lik iş deneyim belgesi sunmaması; dört şirket arasında yapılan sözleşmede “müşterek ve müteselsilen” ifadesinin kullanılmaması ve dört şirketin aralarında imzaladıkları ortaklık sözleşmesinin ihale şartnamesinden üstün hale gelmiş olması.

 

Büyükşehir Belediye yetkilileri bu gerekçelere itiraz ediyor. Kelime tercihlerinin gerekçe gösterilmesine İmamoğlu “komik bahaneler” demişti.

 

Diğer gösterilen gerekçeler de belediye yetkililerine göre skandal:

“Konsorsiyum halinde tek bir yapı olarak ihaleye giren dört belediye iştirakinin hepsinin tek tek şartnamedeki 4 milyon TL iş deneyim şartını sağlama zorunlu değilken bu gerekçe tam bir skandaldır. Ayrıca sadece Kültür AŞ. son bir yıllık iş deneyim belgesi olarak 274.798.951 TL sundu. Eleme nedeni şartnamede istenen teknik envanterin eksikliği de değil. Aksine belediye şirketleri, Hezarfen şirketinin teknik envanteri eksik olduğu için itiraz etti.”

 

Belediye yetkilileri ihalenin ağır şartnamesini hatırlatıyor ve şöyle diyor: “Evet, ihaleye yeterliliği olan herkes girer ama koskoca İBB’nin dört şirketinin bir araya gelerek şartları zar zor taşıdığı bir ihalede bu profilde birinin böyle bir ihaleye girmesi hayatın olağan akışına aykırıdır.”

 

Hezarfen şirketine yakın kaynaklar ise belediye şirketlerinin aylık 100 bin, kendi şirketlerinin aylık 300 bin teklif verdiğini hatırlatıyor ve “Her idare, böylesi bir farkta 300 bin veren şirketi çağırır tek başına, %10 artırım yaparak 'hayırlı olsun' der. %10 değil %20ye yakın artırımla aldı şirket” diye bu itirazlara itiraz ediyor.

 

Belediyeye göre bu tez de yanlış: “Şartnamede kapalı teklif usulü zarflar açıldığında pazarlığa geçilir hükmü var, pazarlığa geçmek zorunda, böyle bir gerekçe hukuki olmaz. Ayrıca ihale konusu yerler tarihi ve kültürel yer olarak tapuda şerh edilmesi nedeniyle bu yerlerin kiralanması özel bir yönetmeliğe ve pazarlık usulü ile ihaleye bağlanmıştır. Asıl idare çağırıp bu kadar yüksek ücreti nasıl veriyorsun, burada ticari faaliyet yok, rakibin yüz bin demiş diye sorgulaması lazım. Üstelik sermayen on bin lirayken.”

 

Büyükşehir Belediyesi bu gerekçelerle, bugün hem tüm yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunacak hem de ihale dışı bırakma kararına karşı da idare mahkemesinde iptal davası açacak.

 

Ekrem İmamoğlu, bu itirazlar için avukatlara çağrı yaptı. İstanbul Barosu da bu çağrıya iştirak edeceklerini açıkladı.

 

İhaleyi kazanan üç yıllık şirketin, ticari olmayan bir ihaleye, bu kadar para vererek nasıl ve neden girdiğini bilmiyoruz. Projeleri ve motivasyonları açıklanmadı. Ama İstanbul Belediyesi’nin dört şirketi ve Kültür Bakanlığı’nın şirketi karşısında bunu nasıl başarabildikleri hakkında her tecrübeli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bir fikri var.

 

Ama buna rağmen iki gündür bu tartışmalı ihaleyi bile savunanların sayısı bir hayli fazla.

 

Üstelik bu insanların çoğunun bu özel şirketle hiçbir ilgileri de yok. Yine de İstanbul’un bu tarihi mekanlarının kendilerinin de içinde olduğu kamuya ait belediye şirketleri yerine bir özel şirkete verilmesini hararetle destekliyorlar.

 

Üstelik bunu az önce Aliya’nın ölüm yıldönümü için onun erdemli, mütevazi liderliğini övdükten, Alev Alatlı’nın “Her yasal olan hak, helal değildir” sözünü paylaştıktan hemen sonra yapıyorlar.

 

Ahlak lafta değil, hayatın içinde sınanarak ortaya çıkıyor. Aforizmalar, kimseyi erdemli yapmaya yetmiyor. Kültürel iktidar da siyaseten üniversitelere kayyım atayıp, kültür, sanat işleri yapsınlar diye birilerine bina vermekle kurulamıyor.

 

Yine de keşke bütün siyasi kavgalar kültür ve sanat amaçlı kullanılmak üzere tarihi bir mekanın kime kiraya verileceği üzerine kopsaydı…

 

- Advertisment -