Bir ülkede “göz bebeği” olarak tanımlanabilecek bir kurum olacaksa, bunun eğitim kurumları olması gerektiğini düşünenlerdenim. Artık neredeyse her gazetede eğitim üzerine yazan bir uzman mevcut. Eğitim konusunda önemli sayılabilecek gelişmeler var; ancak sebeb-i hikmetine akıl sır erdirilemeyen pek çok uygulama da var ki, bunlardan biri yaklaşık 15 bin kişiyi mağdur eden ÖYP kararları…
ÖYP (Öğretim Görevlisi Yetiştirme Programı), yeni açılan üniversitelerdeki öğretim elemanı ihtiyacını karşılamak için 2010 yılında başlatılmış ve beş senedir uygulanan bir program. 2015 itibarıyla yeni araştırma görevlisi alımı durdurulsa da, bu süre içinde 15 bin kişi bu programla akademiye dahil oldu. Bu programa başvuranlar arasında, ALES, YDS ve lisans not ortalaması üzerinden yapılan puanlama sonucunda en yüksek puanı alanlar, herhangi bir mülakata tabi tutulmaksızın araştırma görevlisi olarak atandılar. Ancak “eski köye yeni adet olmaz” kavlince, bölümde kimsenin tanımadığı; torpil ve himaye ile değil, bizzat kendi başarısı ile atanan ÖYP’li araştırma görevlileri camiada bir hoşnutsuzluk uyandırdı. Bunun haklı değil, oldukça haksız gerekçeleri var. Bölüme aldıkları elemanları sürekli minnet altında bırakmanın ve angarya işlerle görevlendirmenin yaygın olduğu akademik camiada, kimseye minneti olmadan atanmış ÖYP’liler sisteme oturmuyor, hegemonyayı zayıflatıyor çünkü.
Yeni açılan üniversitelerde yüksek lisans ve/veya doktora programları olmadığı için, ÖYP’liler genellikle köklü üniversitelerde geçici olarak görevlendirildiler ve doktora bitimine kadar görevlendirildikleri üniversitede kalmalarına karar verildi. Tabii bunun da bir bedeli var: doktora bitiminde asıl görev yerlerine dönerek, geçici görevlendirmeyle kaldıkları süre kadar orada çalışma mecburiyeti, ya da görev yerine dönülmediği takdirde 300,000 TL civarında bir tazminat ödeme zorunluluğu.
Ancak ne olduysa oldu ve uygulama bir KHK ile şekil değiştirdi, 15 bin kişiyi sıkıntıya soktu. ÖYP’li araştırma görevlilerine birçok hak kaybı ve hatta iş kaybına mal olacak bir düzenleme yapıldı. Ayrıntılarına aşağıda geleceğim ama önce pratiğe nasıl yansıdığına dair iki örneğe yer vereceğim. Yeni düzenlemeden haberdar olunca, önce İstanbul’da doktora tez çalışmalarını yürüten bir arkadaşım, sonra da Diyarbakır’da yine doktora tezini teslim etme aşamasında olan başka bir arkadaşım aradı. İkisi de son derece endişeliydiler. İstanbul’daki arkadaşım, son alınan kararların hayatına etkisini şöyle anlattı: “Eğer bana buraya (asıl görev yerine) gel derlerse, 15 gün içinde bir ev bulup taşınmamız, ayrıca oğluma bir okul ve kocama da bir iş bulmamız gerekecek. Biz bunu nasıl yapacağız? Bu resmen istifa et, demek.” Diyarbakır’daki arkadaşım ise, tezini teslim edip savunmasını verdiğinde, yardımcı doçent olarak asıl görev yerine geri dönecekti. Ancak şu durumda, doktor olduğu anda, bunca zahmetine katlandığı titrinin hiçbir hayrını görmeden işsiz bir akademisyene dönüşecek. Çünkü yeni düzenlemeyle, otomatikman yardımcı doçent kadrosuyla asıl bölümünde göreve başlama hakkı elinden alınmış oldu. Halen doktora tezini yazma sürecinde olan İstanbul’daki arkadaşımla aynı durumdaki ÖYP’liler ise, asıl görev yerlerinden çağırıldıkları takdirde 15 gün içinde bütün düzenlerini bozup oraya gitmek, ya da istifa etmiş sayılmak gibi bir seçenekle karşı karşıya…
Üstelik hak kayıpları bunlarla sınırlı değil. Kadro yenileme süresi, ödenek kullanma, yurt dışı araştırma izin süreleri konularında da önemli ölçüde hak kayıpları söz konusu. ÖYP’lilerin başlangıçta dahil oldukları 33a kadrosu her yıl yenilenmez ve en önemlisi, doktora bitince ÖYP’liler yardımcı doçent kadrosuyla asıl üniversitelerinde göreve başlar. 33a kadrosundaki akademisyenlerin, araştırmaları için yurt dışında kalma süreleri bir yıldır. 25,000 TL'lik bir ödenekten (8000 yüksek lisans, 17,000 doktora) istifade edebilmektedirler. ÖYP’lilerin şimdi aktarıldığı 50d kadrosu ise doktora bursu gibidir. Her yıl sözleşme imzalanır, yani dekan istemediği takdirde akademisyenin işine son verilir. En kötüsü de, doktora bittiğinde işsiz kalınır, çünkü 50d kadrosu sadece doktora boyunca devam eder. Yardımcı doçent kadrosu da verilmez. Eğer dekan isterse 33a’ya alır ve yardımcı doçent olunur. 50d kadrosunda olan akademisyenin ödenek kullanma hakkı da yoktur. 50d’nin başka bir kötü tarafı da yurt dışı araştırma izninin maksimum üç ay olmasıdır. Tabii bu da dekanın ve rektörün onayına bağlıdır.
Nitekim Batman Üniversitesi rektörlüğü hemen harekete geçmiş bile. Dekanlara bir yazı göndererek, herhangi bir lisansüstü eğitimine kayıtlı öğrenciliği bulunmayanların veya mezun durumunda olmalarından dolayı 2574 sayılı Yüksek Öğretim Kanunun 50/d maddesi kapsamına alınma şartlarına haiz olmayanların 01. 09.2016 itibarı ile kadrolarıyla ilişkilerinin kesilmesi yönünde alınan rektörlük olurunu göndererek, gereğinin yapılmasını istemiş. Bu şu demek: Yüksek lisansını bitirip, henüz doktora programına kabulü kesinleşmemiş ÖYP’liler ile, doktorasını bitirip henüz yardımcı doçent olarak atanmamış olanların hemen ilişiği kesilecek.
15 bin ÖYP’linin birden bire, üstelik kazanılmış hak kavramını hiçe sayan bir uygulamayla bu şekilde mağdur edilmesi gerçekten akla ziyan bir durum. En kısa zamanda bu hatadan dönülür umarım.