Bundan dört beş yıl önce, yıllardır görmediğim bir arkadaşımla, 20 yıldan fazla bir süredir oturduğum Yeldeğirmeni’nde bir kafede karşılaştım. O da eşiyle birlikte oturduğum mahalleye taşınmıştı. Çay sohbeti sırasında “Neden Kadıköy” diye bir soru sordum. Verdiği cevap Kadıköy’de yaşamanın tarifiydi aynı zamanda: “Burada kendimizi özgür hissediyoruz.”
Gerçekten de öyle; genelde orta sınıf seküler insanların yaşadığı Kadıköy’de her düşünceden insan, çatışmadan bir arada yaşamayı öğrenmiştir. Bir kafede farklı kesimlerden insanların bir arada oturması, sohbet etmesi Kadıköy için sıradan bir görüntüdür. Rakı içerek yemek yiyen birileriyle başörtülü kadınların su ya da alkolsüz içecek içerek aynı masada oturması çok sık karşılaştığım bir görüntüdür ve bunu kimse yadırgamaz. Son yıllarda Kadıköy’de özellikle balık pazarının bulunduğu çarşı içi ile Moda’ya çıkan sokaklar hızlı bir değişime uğradı.
Gezi olaylarından sonra yaşanan bu hızlı değişimle birlikte Kadıköy, İstanbul’un en önemli eğlence yeri haline geldi. Bu değişimin sonucu olarak apartmanların alt katlarında bulunan değişik iş yerlerinin yerini meyhaneler, barlar ve kafeler aldı. Bu durum orada yaşayan insanlarda rahatsızlık yarattı. Çünkü o apartmanlar, aynı zamanda insanların yıllardır yaşadığı evlerden oluşuyor. Açılan yeni mekânlarla birlikte İstanbul’un her yerinden Kadıköy’e gelen insanların oluşturduğu kalabalığın bu apartmanlarda yaşayanları rahatsız etmesi kaçınılmazdı, öyle de oldu.
Üç yıl önce İstanbul’u terk edip bir kıyı kasabasına taşınmaya karar verdiğimde, beni tanıyan hemen herkesin ortak öngörüsü ‘dayanamayıp birkaç ayda havlu atacağım’ şeklindeydi. Öyle olmadı, dönmeyi de düşünmüyorum. İstanbul benim için daha çok Kadıköy demek olduğu için ara sıra özlüyorum, o ayrı.
Bu günler özlem giderme günleri… Bir özel durum vesilesiyle geldiğim İstanbul’da en çok sevdiğim şeyi yapıp Kadıköy sokaklarını arşınlıyorum.
Kadıköy çarşı içinde dört sokağın kesiştiği yerde bulunan Ermeni Kilisesi’nde yaşanan, herkesin tepki gösterdiği o olaydan sonra ayyuka çıkan şikâyetleri yerinde görme şansım oldu. Kilisenin olduğu bölge, gece gündüz kalabalık olan bir yer, bir çeşit buluşma ve geçiş noktası. Bu nedenle orada gece ve gündüz sivil ya da resmi polis bulunur. Böyle bir olaya nasıl izin verildiğini anlamış değilim. Kadıköy’de bulunduğum süre içinde her gün gece ve gündüz kilisenin önünden geçtim. Hatta dört sokağın kesiştiği beton oturaklarda oturdum. Öncelikle şunu söyleyeyim; Her zamankinden daha sakin gördüm burasını. İnsanlar buradan fazla beklemeden yollarına devam ediyordu. Polislere ve bekçilere de sıkça rastladım burada.
Kadıköy’ün merkezinin eğlence yükünü 90’lı yıllarda Reks sinemasının bulunduğu Kadife Sokak, Akmar Pasajının bulunduğu sokak ile Rıhtım caddesi üzerinde ve ara sokaklarda bulunan tektekçi meyhaneler çekiyordu. Moda’da bulunan eğlence yerleri ise her zaman gidilebilecek yerlerden olmayan lüks sınıfa giriyordu. Rıhtım caddesi üzerinde bulunan Misak-ı Milli sokak hızlı bir değişime uğradı o yıllarda; meyhanelerin, birahanelerin yerini ‘müzikhol’ adı altında pavyonlar aldı. O yıllarda hemen hemen her gece bazıları ölümle sonuçlanan olay çıkardı orada. Şimdi o sokak da oturdu, duruldu, fazla bir olay yaşanmıyor.
Ulaşım her şey olmasa da çok şeydir
Kadıköy’ün bu kadar hızlı bir şekilde İstanbul’un en önemli eğlence yerlerinden biri olmasının en önemli nedeni ulaşım ağının genişlemesi… İstanbul’un neresinde oturursanız oturun toplu taşıma araçlarıyla gece ve gündüz Kadıköy’e çok rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Bu da nispeten içine kapanık bir semt olan Kadıköy’ü insanların hafta sonları akın ettiği bir yer haline getirdi. Ulaşımla birlikte, eğlence mekanları da hızla açılmaya başladı. Osmancık sokak, Serasker Caddesi üzerinde bulunan sokaklar, balık pazarı ve kesiştiği sokaklar birer eğlence, zaman geçirme mekânları haline geldi. Kadıköy’ü cazip kılan en önemli şey ise Etiler, Beyoğlu, Boğazın iki yakası gibi yerlere göre çok daha uzuz olması, orta sınıfa hitap etmesiydi.
Gezi olaylarından sonra patlama yaşandı
Gezi olaylarından sonra Taksim ve Beyoğlu’nda yaşananlar, sürekli atılan gaz bombaları vs, insanların Kadıköy’e yönelmesini sağladı. Beyoğlu’nda yıllarca işletmecilik yapanların bir bölümü Kadıköy’de işletme açmaya başladı. Yüz yıllardır İstanbul’un eğlence ve gece hayatı yükünü çeken Beyoğlu’nun yerini Kadıköy aldı. Böylece Kadıköy, tek başına üstesinden gelemeyeceği bir yükün altına girdi. İnsanların nefes aldığını hissettiği, kadınların tek başına ya da gruplar halinde gece dışarı çıktığı ve rahatsız edilmediği bu ilçe şu sıralar aşırı talebin sancılarını çekiyor.
Merdivenlerde oturma meselesi
Kadıköy’de yaşamanın insanlara cazip gelen yanlarından biri Deniz Otobüsleri iskelesinden başlayıp Caddebostan’a kadar uzanan geniş bir sahile sahip olması ve buradaki yeşil alanlarda insanların zaman geçirebilmesidir. İşletmelerin çoğalmasıyla birlikte bu zaman geçirmeler, Kadıköy merkezde de yaşanmaya başladı. Mekânlarda oturacak kadar parası olmayan ya da alternatif zaman geçirme biçimleri arayan gençler, apartman merdivenlerinde, apartman önlerinde oturup biralarını içiyor. Eğlence mekânlarının yoğun olduğu yerlerde kadınlı erkekli yerlerde oturup kendi ‘alternatif’ ucuz eğlencesini yaratan gençler kimseye zarar vermese de, böyle bir apartmanda oturur muyum sorusuna evet demem zor. Yıllarca yaşadıkları evlerinde böyle şeylerle karşılaşan insanların bundan şikâyetçi olmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu durumdan işletme sahipleri de hoşnutsuz. Pandemi nedeniyle doğru dürüst iş yapamayan, hatta birçoğu el değiştiren bu işletmeler, sokakta yerde ve apartman merdivenlerinde oturup alternatif ucuz eğlence yaratan gençlerden pek hazzetmeseler de bu sonunun nasıl çözüleceği konusunda çaresizler. İşletmelerin sokağa masa kurma hakları varsa, insanların da o sokaklarda boş buldukları yere oturma-zaman geçirme hakları var. Özellikle gençlerin tercih ettiği sokaklar ve apartman merdivenlerinde oturarak zaman geçirme meselesi, Kadıköy gece yaşamının giderek büyüyecek en önemli sorunu olmaya aday görünüyor.
Bir Galatasaraylı olarak Kadıköy’de yaşamak
Kadıköy’de 30 yılı aşan bir süredir yaşamanın en kötü yanı ne diye soracak olursanız, hiç düşünmeden Fenerbahçe maçlarının öncesi ve sonrası diyebilirim. Bu maçların öncesinde Fenerbahçe stadının çevresinde ve özellikle Kadıköy çarşı içinde taraftarlar toplanır. Sokaklar bir anda sarı laciverte döner. Çarşı içinde mekânlarda oturulur, içilir, özellikle bu sohbetler sırasında ana konu en büyük rakipleri Galatasaray’dır. Galatasaray ile ilgili, hemen hemen tamamı belden aşağı olarak üretilen dizeler, marş edasıyla yüksek sesle dile getirilir. Bütün bunlara muhatap olmamak için Fenerbahçe maçları olduğu gün genelde Kadıköy dışına çıkarım.
Fenerbahçe-Antalyaspor maçı öncesinde Serbestiyet okurları için kendimi feda edip gözlem yaptım. Tahmin ettiğim gibi çarşı içi sarı lacivertti. Mekânlar dolmuş, şarkılar söyleniyordu. Galatasaray ile ilgili hoş olmayan şeyler duysam da eğlenceleri hoşuma gitti. Maç saatine kadar süren bu nümayiş, maçtan sonra yorgunluğun etkisiyle yerini görece sessiz bir geceye bıraktı. Bağırıp çağıran ve ne söylediği pek de belli olmayan birkaç küçük grubun yarattığı gürültü dışında pek bir aksiyon yoktu. Bir de dinlediği müziği herkesin sevdiğini sanan, hatta müzik sever olduğu şüpheli bazı insanların, kurdukları sistemle kulakları sağır eden sokak geçişleri vardı. Gece 12’den sonra toplu halde müzik dinlemenin yasak olduğu ülkede, sokaktan geçenlere zorla müzik dinleten zorbaların bir türlü önüne geçilememesi, sadece Kadıköy’ün değil memleketin de ‘büyük çaresizliği’ olsa gerek.