Leyla Zana’nın Meclis’teki yemininde öne çıkan iki boyut var. İlki, Zana’nın yemine başlarken Kürtçe barış çağrısında bulunması. Kürtçe, bu kez 1991’de olduğu gibi sorun olmadı ama Meclis kayıtlarına “X dili” olarak geçti. Meclis’te Kürtçe konuşmanın bir felaket olarak görülmemesi iyi. Fakat Kürtçenin halen “X” diye nitelendirilmesi çok ayıp. Devletin televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılırken, devletin üniversitelerinde Kürtçe lisans, yüksek lisans ve doktora programları açılmışken hala Kürtçeden “X” diye söz etmek Meclis adına büyük bir utanç. Meclis de Kürtçeyi tanısa iyi olacak artık.
İkincisi, Zana’nın yemindeki “Türk milleti” yerine “Türkiye milleti” demesi. 2011’de de Zana “Türkiye milleti” ifadesini kullanmış, o zaman bu ifade bir probleme dönüştürülmemişti. Ancak bu kez oturumu yöneten Deniz Baykal, yemin metninin aynen okunmadığından bahisle, Zana’nın yeminini kabul etmedi.
Arkaik bir metin
Zana’nın, 1991’deki çıkışı çok değerliydi. Devletin terör estirdiği bir dönmede Kürtçe bir karşı duruş gösterdi. Bedeli kendisi için çok ağır oldu ama birçok tabuyu devirdi. 2015’teki tavrı da değerli. En azından arkaik yemin metninin değişmesine dair tartışmayı başlattı. Birçok fikrin (yeminin anayasadan çıkarılması, yeminin hiç olmaması, kısa ve sade yeni bir metnin yazılması, herkese kendi inancına göre yemin etmesi olanağının tanınması, vb. gibi) dile gelmesini sağladı. Çok sayıda kişinin metni içine sindirmeden okuduğunu ve metnin içeriğine itiraz ettiğini görünür kıldı. Kendisine teşekkür borçluyuz.
Zana’nın yasama faaliyetlerine katılabilmesi için tekrardan yemin etmesi gerekecek. Kendisi, artık bazı şeylerin değişmesi gerektiğini belirterek tekrardan yemin etmeyeceğini ifade etti. Bana kalırsa amaç hâsıl oldu. Dolayısıyla Zana, yemin formalitesini yerine getirmeli, Meclis’teki yerini almalı ve başta yemin metni olmak üzere değişmesi gereken birçok husus için çalışmalı.
Yemin konusunda benim tercihim, vekilleri yemine zorlamamak yönünde. Ama -Cennet Uslu’nun da uyarısını hatırda tutarak- maksimalizme de düşmemek lazım. Parlamentonun yemin geleneği muhafaza edilmek istenebilir. Makul bir talep bu. Dolayısıyla hem geleneği koruyan, hem de vekillerin gönül rahatlığıyla yemin etmelerini sağlayan bir orta bir yol bulunabilir. Kısa ve üzerinde geniş mutabakat bulunan (hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi gibi) temel değerlere yaslanan bir içerik ve herkesin inancına uygun hareket etmesini sağlayacak (isteyenin kutsal kitabına el bastığı, isteyenin sadece metni okuduğu) bir yöntemle sorun hallolabilir.
Asıl tartışma
Zana’nın “Türkiye milleti” demesine farklı tepkiler gösterildi. Meselinin nirengi noktası da burası. Yemin metni değişecek mi? Değişecekse “Türkiye milleti” mi denecek, yoksa yine “Türk milleti”nde ısrar mı edilecek? AKP ve CHP, genel olarak, yemin metninin değiştirilebileceğini ama bunun yeni anayasada ele alınması gerektiği konusunda görüş bildirdiler. MHP ise yemin metninde katiyen değişiklik olmaması ve Türk milletine dokunulmaması gerektiğini belirtti.
Topa HDP Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ da girdi. Yüksekdağ’a göre, “Türkiye milleti” demek ile “Türk milleti” demek arasında çok temel ve tarihsel bir fark yoktu. Oysa gerçek, Yüksekdağ’ın düşündüğü gibi değil. “Türk milleti” ile “Türkiye milleti”, “Türk” ile “Türkiyeli” derken, kastedilenler çok farklı.
Bu, bizim kadim meselemiz. Kökleri de çok eskilere uzanıyor. Cumhuriyet’in kuruluşundan ve hatta daha öncesinden beri, bu topraklarda yaşayan insanların kimliğinin nasıl tarif edileceğini münakaşa ediyoruz. Bir sonraki yazıda bu tartışmalara bakacağız.
Kaynak: YENİYÜZYIL