Ana SayfaYazarlarKatalan seçimlerinin iki galibi

Katalan seçimlerinin iki galibi

 

Katalunya’da 21 Aralık’ta yapılan erken seçimlerden, konuyla ilgili yazılarımda bir süredir aktardığım anketlerde yükseldiğine dikkat çekilen bağımsızlık karşıtı liberal Yurttaşlar Partisi Ciutadans (C’s) ilk sırada çıktı. Dolayısıyla yüzde 25,34 oyla Parlament’te (özerk parlamento) 37 sandalye elde eden Albert Rivera’nın partisinin bu başarısı kimse için sürpriz olmadı. Ama Ciutadans’ın ülke geneline de yansıması olası bu başarısı, Crónica’dan José Antonio Sorolla’nın bu konudaki değerlendirmesine attığı başlık gibi “acı bir zafer” (Amarga victoria de Ciutadans) oldu. Acı bir zafer çünkü Ciutadans artan oylarının büyük bölümünü Anayasa Bloğu içinde yer alan iktidar partisi Halkçı Parti’den (PP) sağladı. 

 

Aslında C’s’in yükselişine koşut olarak PP’nin oylarının düşeceği tahmin olunuyordu. Ancak Rajoy’un partisinin iki yıl önceki seçimlerde kazandığı sandalyelerin 8’ini kaybedecek ve 3 sandalye ile yetinecek kadar silineceği biraz sürpriz oldu. Bu nedenle C’s’in oylarını 5,5 puan arttırması ve Parlament’te ilave 12 sandalye kazanması, Sosyalist Parti’nin gücünü koruması hatta bir miktar iyileştirmesine karşın pek işe yaramadı. Anayasa Bloğu sonuçta toplam yüzde 43,5 oy oranıyla 57 sandalyede kaldı.

 

Konuyla ilgili önceki yazılarımda altını çizdiğim üzere, Anayasa Bloğu oy oranını azami düzeyde arttırsa dahi, Seçim Yasası, bağımsızlık yanlısı partilerin geleneksel kalesi olan bazı seçim bölgelerine tahsis edilen ek sandalyeler yüzünden ayrılıkçı partilere avantaj sağlıyordu. O bakımdan Anayasa Bloğu’nun amacı imkânsız görünen salt çoğunluğa ulaşmaktan çok Bağımsızlık Cephesi’ni salt çoğunluğun altında bırakmaktı. Son anketlerde Anayasa Bloğu açısından görülen en avantajlı skor da geçen yazımda aktardığım gibi, ayrılıkçı bloğu ancak 167 sandalyeye hapsetmekti. Sonuç olarak, anketlerin tahminlerinde yanılmadığını ve bu seçimlerin Parlament ‘teki iki bloğun toplam oy oranı ve sandalye sayısında kaydadeğer bir değişikliğe yol açmayarak bloklararası dengeyi koruduğunu söylemek mümkün.

 

PdeCat’ın başarısı

 

Seçimlerin ikinci galibi, Carles Puigdemont’un Avrupa Demokrat Partisi PdeCat (Partit Demòcrata Europeu Català) oldu. Bu aslında şaşırtıcıydı çünkü anketler geçen defa ERC ile ittifak halinde seçime girmiş olan PdeCat’ın bu kez CUP ile birlikte bu cephenin zayıf halkası olacağını tahmin ediyordu. Ama hiç de öyle olmadı. Pdecat, oluşturduğu “Katalunya için birlikte” (JUNTSxCAT) listeleriyle girdiği seçimde Bağımsızlık Cephesi’nin en çok oyu (yüzde 21,65) ve sandalyeyi (34) kazanan partisi oldu.

 

Aslında, anketlerde dört yıldır favori gösterilen ve bu defa da Bağımsızlık Cephesi’ni sürükleyeceği tahmin olunan, ERC de tarihi bir başarıya imza attı. Lideri Oriol Junqueras tutuklu yargılanan bu tarihi parti, şimdiye kadar yüzde 21,4 oyla 32 sandalye kazanmamıştı.  Ama kendisine oy kaybettirdiğini düşündüğü PdeCat ile bu defa ittifaka gitmedi, bu nedenle de 2. sırada kalarak ayrılıkçı cephe içindeki liderliğini kaybetti. Bu da erken seçimin ilginç sonuçlarından biri oldu kuşkusuz.

 

Bu cephenin en zayıf halkası olarak radikal Sol eğilimli CUP (Candidatura d’Unitat Popular) görülüyordu. Geçen dönemde sahip olduğu 10 parlamenterle Pdecat/ ERC İttifakı “Evet için Birlikte” Junts pel Sí’yi salt çoğunluğa taşıyan CUP, beklenenin de ötesinde oy kaybederek 4 sandalye ile yetinmek durumunda kaldı. Ama diğer iki ayrılıkçı partinin başarısı Bağımsızlık Cephesi’nin salt çoğunluğa ulaşmasını sağladı. Bu cephe toplam yüzde 47,5 oyla 70 sandalye kazanmış bulunuyor.

 

Bundan sonra ne olur?

 

Anayasa Bloğu’nun Parlament’i feshederek erken seçime gitmesinin ardındaki temel yaklaşım anayasaya aykırı olarak tek yanlı bağımsızlık ilan eden ayrılıkçı siyasetçilerin Katalan seçmen tarafından cezalandırılacağı beklentisiydi. Ancak katılımın yüzde 82 gibi rekor düzeye ulaştığı bu seçimin sonuçları bu beklentiyi boşa çıkardı. Anayasa Bloğu her ne kadar oy ve sandalye kazanmış olsa da Bağımsızlık Cephesi’ni salt çoğunluğun altına düşüremedi.

 

Bu itibarla salt çoğunluğa ulaşan Bağımsızlık Cephesi’nin yeniden özerk hükümeti kurması doğal.  Ama gerek PdeCat’ın gerek ERC’in başta liderleri Puigdemont ile Junqueras olmak üzere bazı parlamenterleri yurt dışında veya tutuklu. ABC, ERC’ten Junqueras’la birlikte iki parlamenter, Jordi Sánchez ve Joaquim Forn’un tutuklu yargılandığına, PdeCat ’ten Carles Puigdemont’la birlikte yurt dışında bulunan dört parlamenterin İspanya’ya döndüklerinde tutuklanmalarının beklendiğine dikkat çekiyor. Ardından oy kullanamayacak olan bu parlamenterlerle Bağımsızlık Cephesi’nin nasıl hükümet olacağını sorguluyor. Bu kuşkusuz önümüzdeki dönemde yanıtı bulunması gereken bir başka soru.

 

Bağımsızlık Cephesi’nin seçimlerden salt çoğunluğu koruyarak çıkması her şeyin “Sil baştan” olduğu anlamına gelmiyor. Konuyla ilgili önceki yazılarımda vurgulamış olduğum gibi gerek ERC gerek PdeCat seçimlerden önce strateji değiştirdiklerini açıklamışlardı. Artık tek yanlı bağımsızlık ilan edilmeyecek ama bağımsızlık hedefinden de vazgeçilmeyecekti. Bağımsız Katalunya’nın artık “ikili müzakere” yoluyla kurulması için çalışılacaktı. “İkili müzakere” ile kastedilen ise, merkezi hükümete ve bu krizde İspanya’nın yanında yer almış olan AB’ye, Katalan sorununun “anlaşmalı” (pactado) bir referandumla çözülmesi için baskı yapmaktı elbette.

 

Anadolu Ajansı’na yaptığım konuyla ilgili değerlendirmemde belirttiğim gibi, “bu strateji değişikliği (…) yasadışı 1 Ekim referandumdan sonra yaşanan gelişmelerin doğal sonucuydu. Uluslararası hukuk da İspanyol anayasası da oldubittilerle sonuç alınmasına elvermemişti. Başbakan Rajoy da seçimlerden bir gün önce yaptığı açıklamada, ‘PdeCat ve ERC yine tek yanlı hareket ederlerse 155. madde uygulamasına devam edeceğinin’ altını çizmişti. Bu nedenle bu konuda sonuç almanın tek yolu anayasa çerçevesinde hareket etmek olacaktı.

 

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, 21 Aralık erken seçimlerinde Bağımsızlık Cephesi’nin yeniden salt çoğunluğa ulaşması öncelikle Katalunya’da biri birlik, diğeri bağımsızlıktan yana iki kutbun varlığını koruduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Katalan sorununun anayasanın 155. maddesinin müdahalesinden sonra kaldığı yerden devam ettiğini söylemek mümkün.

 

Bu durumda, Katalan sorununun çözümü için karşıt görüşteki siyasi partilerin diyalog içinde olmaları kuşkusuz büyük önem taşıyor. Sadece ayrılıkçıların Anayasa Bloğu ile görüşerek bağımsızlık yolunun açılmasını sağlamaları için değil, aynı zamanda Anayasa Bloğu’nun da Bağımsızlık Cephe ile birlikte yaşam için diyaloğa girmesi şart. Başbakan Rajoy’un seçimin ardından kurulacak Katalan özerk hükümetine yaptığı “anayasal çerçevede diyalog” önerisi bu yönde atılmış ilk adım olarak önem taşıyor.

 

 

 

- Advertisment -