Televizyonlarımız, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) iktidara geldiği 3 Kasım 2002’den sonra Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde, hükümeti bir dış müdahaleyle devirmeye çalışan yegâne gücün Gülen Cemaati olduğunu anlatan Kemalist subaylarla dolup taşıyor.
Onlara bakarsanız, TSK içinde, AK Parti iktidarını hal’etmek amacına mâtuf fikriyatın ilk eyleminin tarihi 15 Temmuz 2016’dır!
Türkiye’yi tanımayan birinin, bu programları izledikten sonra, Kemalist subayların AK Parti iktidarında, darbe sözcüğünü akıllarına bile getirmediğine, herhangi bir Batı ülkesinin askerleri gibi davrandığına inanması işten bile değil.
Bunu yaparken iki dayanak noktasından hareket ediyorlar… Birincisi: Kemalist asker-sivil kesimlerin “devirmeci” marifetlerini ortaya sermek üzere açılan Ergenekon ve Balyoz davalarının Cemaat eliyle murdar edilmesi zemininde oluşan kamuoyu hassasiyeti… İkincisi: Bir zamanlar gayri meşru yollarla devirmek için uğraştıkları AK Parti’nin, değişen koşullarda Cemaat’e karşı kendileriyle işbirliği eğiliminde olması…
Özden Örnek’in hamlesi
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, ortaya çıkan bu yeni atmosferde 2004’teki “Sarıkız” ve “Ayışığı” darbe girişimlerinin de “sayılmayacağını” ummuş olmalı ki, AK Parti’ye karşı asker organizasyonlarının en sahihi ve en tartışmasızı olan Darbe Günlükleri’ni de Balyoz ve Ergenekon’un akıbetine uğratmak için harekete geçmiş görünüyor.
Örnek, dün (6 Eylül) Sözcü gazetesinin manşetinde yer alan “Davutoğlu ve Gül’ün yargılanması lazım” başlıklı söyleşisinde şöyle diyordu:
“Ben 2001 senesinde okul hatıralarımı yazmaya başlamıştım. Yazılı metinlerin diğer kısımlarında o kadar çok çelişki vardı ki! Özellikle de Alper Görmüş'ün (aranıyor kendisi) ‘Darbe Günlükleri’ dediği kısımlar ile oynandığı çok açıktı. Söylediklerimin ayrıntılarını merak edenlere 2014 yılında yazdığım kitabımı okumalarını öneririm. Zamanında aleyhimde fırtına koparanların hiçbiri kitabım hakkında en ufak bir yorumda bulunmadı veya bulunamadı.”
(Söyleşiye dair birinci ara not: Özden Örnek, kitabıyla ilgili olarak zamanında aleyhinde fırtına koparanların hiçbirinin kitabı hakkında en ufak bir yorumda bulunmadığını veya bulunamadığına dikkat çekiyor. Bence, Darbe Günlükleri’nin sahte çıkması için can atan kesimlerin “Sahte Darbe Günlükleri” adlı bir kitaba neden hiç teveccüh göstermediğine odaklansaydı daha iyi ederdi. Öyle yapsaydı, kitabının zannettiği gibi ikna edici bir olmadığını, son derece zayıf bir kitap olduğunu anlayabilirdi.
Bana gelince: Ben şahsen bu kadar iddialı bir isim taşıyan kitabın nasıl bu kadar zayıf olduğuna şaşırmış, zayıflığına ek olarak her sayfasında takibi zorlaştıracak kadar bozuk cümle ve tashih içeren bu metne cevap vermeye gerek duymamıştım. Fakat madem Özden Örnek’ten böyle bir davet geldi, önümüzdeki günlerde bu davetine icabet edeceğim.
Söyleşiye dair ikinci ara not: Sayın Özden Örnek, arandığımı söylemişsiniz, yok öyle bir şey. Bu iddianızın, lütfen samimiyetime inanın, son günlerin modası jurnalciliğin, çamur at izi kalsıncılığın yeni bir örneği olduğunu düşünmüyorum. Zihniniz sizi yanıltmış olmalı.)
Çocuk kandırır gibi…
Kemalist subayların televizyon performansları esas olarak şu soru etrafında odaklanıyor: Ordudaki yegâne darbeci güç Cemaat olduğuna ve TSK’nın geleneksel eliti zinhar böyle bir şey düşünmeyeceğine göre… Ayrıca Cemaat’in de bir daha böyle bir kalkışmaya girişmesi mümkün olmadığına göre, neden “bir daha ihtilal üretemeyecek bir ordu” amacına dönük düzenlemeler yapılıyor? Neden ordu seçilmiş sivillerin denetleyebildiği bir kurum haline getirilmek isteniyor? Neden ordu üzerinde “sivil bir vesayet” (İlker Başbuğ) kurulmak isteniyor?
Temel varsayım geçerli olmayınca, varılan hüküm de yanlış oluyor. Dedikleri gibi, bundan sonra TSK içinde hiçbir darbeci eğilimin ortaya çıkmayacağı varsayımı geçerli olsaydı, TSK’nın kurumsal yapısında, eğitiminde, mali özerkliğinde gerçekten de hiçbir değişime gidilmeyebilirdi… Fakat problem şurada ki, varsayım geçerli değil!
Televizyonlardaki emekli Kemalist subaylar, TSK’daki muvazzaf benzerlerinin günün birinde yeniden müdahaleci eğilimler içine girebileceklerini söyleyenlere çok sinirleniyorlar. Anlamadıkları, anlamak istemedikleri nokta şu: Evet, bu mümkün ve siyasi iktidar bu ihtimali ciddiye aldığı için bu düzenlemeleri yapıyor.
“HDP iktidar olursa da mı darbe olmayacak?”
Böyle bir ihtimalin olduğunu, televizyonlardaki emekli subaylar bazı samimiyet krizi anlarında kendileri de itiraf ediyorlar… Örnek vaka olarak 22 Ağustos 2016 tarihli Tarafsız Bölge programından çok anlamlı bir diyaloğu sizinle paylaşmak istiyorum… Diyalog, Prof. Mehmet Şahin ile Balyoz davasından yargılanıp beraat eden emekli kurmay albay Ali Türkşen arasında geçiyor. Konu, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hükümetin TSK’nın kurumsal yapısında gerçekleştirdiği değişiklikler… Aktarıyorum, ardından birkaç cümle de ben ilave edeceğim:
Mehmet Şahin: “Siyasetçiler, sadece 15 Temmuz kanlı darbe girişimini ele alarak bazı şeyler yapmıyorlar. 1960, 1971, 1980, 27 Nisan 2007 bildirisi… Bunların tamamını gözönünde bulundurarak bir şey yapıyorlar.”
Ali Türkşen: (…) Sorunu doğru teşhis etmek lazım. Askeri okulları kapattınız. Bu mudur yani? Askeri okullar mı darbeci yetiştiriyordu? Sen soruları çaldırma. (…) Biz silahlı kuvvetlerde çalışırken şöyle düşünüyorduk. Hangi idare gelirse gelsin, biz bu vatanın savunması, laik, demokratik hukuk devleti olarak yaşaması için… Sonunda ola ola darbeci olduk ama… Yani o tarafa bakıyorsunuz. Ama gelen siyasi irade sizinle aynı yöne bakmıyor olabiliyor… İşte o sıkıntı…
Mehmet Şahin: Ülkeyi siyasiler yönetir, anayasaya göre yönetir, hukuka göre yönetir. Devletin kurumları, askerler dahil olmak üzere bunlara tâbi olur. Demokratik ülkelerde olan budur.
Ali Türkşen: Teorik olarak konuştuğunuzda bir itirazım yok.
Mehmet Şahin: Pratikte de bunun böyle olması gerekiyor. Bütün kurumların, siyasi irade, hangi parti olursa olsun, bakın ayrım yapmadan söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kurulmuş iktidarda hangi parti varsa, kurumlar, bunların direktifleri altında olurlar. (…) Geçmiş yıllarda olduğu gibi, ben sizin anayasaya uymadığınızı düşünüyorum diye…”
Ali Türkşen: Peki HDP iktidarda olsa…
İşte bu kadar… Ali Türkşen raconu kesiyor ve Mehmet Şahin’in “TC yasalarına göre kurulmuş hangi parti iktidarda olursa olsun” sözlerine “pratik” sınırı getiriveriyor. (Geçerken söyleyelim: O esnada Ali Türkşen’in hemen solunda HDP yöneticisi Erol Katırcıoğlu oturuyordu).
Yani siyasi iktidar TSK ile “aynı yöne” bakıyorsa mesele yok. Fakat aynı yöne bakmıyorsa, TSK’ya harekete geçme hakkı doğuyor.
Askeri liseler örneği
Kurmay albay Ali Türkşen’in askeri liselerde neyi sorun olarak gördüğüne dikkat ettiniz mi? “Soruları Cemaat’e çaldırmasaydınız hiçbir sorun yoktu” diyor mealen. Yani, 14 yaşındaki çocukların sert bir endoktrinasyon sürecinden geçirilmesinde hiçbir sorun görmüyor. Daha doğrusu sözkonusu ideoloji Kemalizm olduğunda bir sorun görmüyor ve örtük olarak, siyasi iktidara o ideoloji doğrultusunda müdahalede bulunulmasını “laik demokratik hukuk devleti”nin meşru çerçevesi içinde görüyor.
Özden Örnek de, Oda TV için kaleme aldığı “Askeri okullar meselesine bir de böyle bakın” başlıklı yazıda, meselenin Cemaat’in askeri okullara sızması-sızamaması meselesi olduğunu savunuyor. Aklında, askeri okullarda yetişip “demokratik, laik hukuk devleti”ni korumak için darbe yapanlarla ilgili hiçbir şey yok. Ya da onların darbeleri makbul sayılıyor… Şöyle soruyor Özden Örnek:
“Lise kısımları ve astsubay hazırlık okulları kapatılınca gençler, liseden sonra yapılan üniversite giriş sınavlarından TSK için yeni öğretim kurumlarına alınacaklar. Şimdi sorular: eski sistemde engel olamadığınız Gülenci veya diğer bir ideolojiye sahip çocukların yeni kurumlara girişine nasıl engel olacaksınız? Kullanacağınız tedbir nedir? Eğer böyle bir tedbir varsa okulları kapatmadan neden o tedbiri kullanmıyorsunuz?”
İşte böyle… Cemaat’in darbesine ağız dolusu saydıran Kemalist subaylarımız, iş Cemaat’inki dahil bütün darbeleri önlemeye matuf tedbirlere geldiğinde birdenbire rahatsızlanmaya başlıyorlar.
Böylece anlıyoruz ki, mesele başka.