Sevil Özdemir
Amsterdam, üzerine yüzlerce şey yazılabilecek şehirlerden biri…
Kanalları, köprüleri, tarihi binaları, gece hayatı, özgürlükleri… Ama ben size Amsterdam'da yaşayanlar için çok sıradan şeylerden biri olan bisikletten bahsetmek istiyorum…
Bir bisikletin insanın hayatında, daha doğrusu bir şehir dolusu insanın hayatında bu kadar önemli yer teşkil ettiğini Amsterdam'da gördüm ve gözlerime inanmakta zorluk çektim… Yaklaşık 800 bin kişinin yaşadığı bir şehirde 1 milyondan fazla bisiklet olduğunu söylesem şaka yaptığımı düşünmezsiniz değil mi?
Bir şehirde bisiklet kullanımının ne kadar çok olabileceğinin en güzel örneği Amsterdam'dır herhalde. Yılda 25 bin bisiklet kanallara düşüyormuş. Bunların bir kısmı kurtuluyor, bir kısmı ise kanalda kayboluyormuş. Bu kadar bisikletin olduğu yerde hırsızlık olması da normaldir sanırım çünkü yılda yaklaşık 100 bin bisiklet çalınıyormuş…
Gitmeden önce bununla ilgili pek çok şey duymuştum, özellikle de bisiklet yoluna dikkat etmem gerektiğini ve bisikletlilerin çok hızlı kullandığını… Ama şehrin içine gelip, otelimizi ararken, yaya yolunun hemen altında bulunan bisiklet yolunu yaya yolu zannedip, bir bisikletli yanımdan teğet geçtiğinde bir aydınlanma hissetmedim desem yalan olur 🙂
İşte o anda benim bisiklet fobim oluştu diyebilirim, karşıdan karşıya geçerken, yolda yürürken her an bir bisikletli geçecekmiş endişesiyle dikkat etmeye başladım etrafıma… Daha önce arabadan çok bisiklet trafiğinden korkacağımı söyleseler inanmazdım… Arkadaşlarıma; bana burada bisiklet çarpsa bunu söylemeye utanırım, araba çarptı derim, sakın beni bozmayın dediğim ve hemen ardından dümdüz bir şehirde herkes bisiklet kullanır, İstanbul'un yokuşlu yollarında kullanın bu bisikletleri de görelim diye söylendiğim doğrudur 🙂
Bu kadar bisikletliyi yarışmaların dışında, geçen sene Londra'da, insanların, otomobillere bağımlı yaşamasını protesto etmek ve bisiklet kullanımına dikkat çekmek için bir araya gelen ve İngiltere'de gelenekselleşen “Londra Bisiklete Çıplak Binme Günü”nde bir de Amsterdam'da gördüm, tabii bu şans mı şanssızlık mı tartışılır 🙂
Amsterdam'da kaldığım süre içinde nedense bir bisiklet krallığında olduğum ve geri kalanların ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz kaldığı hissine kapıldım ki, bu bir şehir için en az üzülecek durumdur sanırım…
Böyle söyleyince bir şeyler eksik kalıyor ve abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz o zaman şöyle bir yol deneyelim;
Şimdi gözlerinizi kapayın ve arabadan çok bisikletin olduğu bir şehri düşünmeye çalışın… Sizin sokağınızda kaldırımlara araba park edilirken, burada her kaldırım bisiklet parkı olarak kullanılsın, sonra ayrı bir bisiklet yolu ve ışıkları olsun bu şehrin, kurallara uymazsanız her an bir bisiklet kazası geçirebileceğinizi ama öyle küçük bir şey değil, ciddi ciddi kamyon şoförü edasıyla kullanılan bir bisikletin fena halde size çarpabileceğini de hesaba katın.
Etrafta bisiklet taksilerin dolaştığını, markette alışverişinizi yaptıktan sonra poşeti bisikletin koluna takıp evinize gittiğinizi, bisikletin ön sepetinde bebeğinizi kar, kış demeden gezdirebildiğinizi, etekle, topuklu ayakkabılarla, takım elbiseyle bisiklet üzerinde cambazlık yaptığınızı, okula giden çocukların, gençlerin servis yerine bisiklet kullandığını, cep telefonu yasağı olmaksızın telefonla konuşurken bisiklet sürebildiğinizi, sevgilinizle el ele tutuşarak iki bisikletle yan yana gidebildiğinizi, 80 yaşınıza gelseniz de her zaman fit kalıp bisiklet kullanmaya devam ettiğinizi, her yere bisikletle gidebileceğinizi, yaya öncelikli değil, bisiklet öncelikli bir şehirde yaşadığınızı ve bu şehirde üç katlı bir bisiklet otoparkı olduğunu düşünün…
Gözlerinizi açabilirsiniz…
Nasıl? İnanması güç değil mi?
Bisiklet fobimi anlayabildiniz mi?
Bence de aynen öyle…
Her biri bisiklet yarışında Lance Armstrong’u zorlayacak kapasitede sürücüleriyle dikkat çeken bu bisiklet krallığına giderseniz, siz siz olun bisiklet yoluna ve kurallarına dikkat edin, benden söylemesi 🙂