Hızlı değişen bir toplum karşısında, sadece o toplumun iç dinamiklerini okuma ve taşıma yeteneğiniz sayesinde iktidar olmak durumundaysanız, tembellik edecek tek bir an bile bulamayabilirsiniz. Hele kitle partisi hüviyetiniz varsa bu durum daha da karmaşıklaşır. Seçmen tabanınız her an belirli yönlerde daralıp başka yönlerde genişleyebilir ve siz bu sürekli değişimi kuşatacak söylemi ve programı üretmekte zorlanırsınız.
Bunun anlamı AKP’nin işinin diğer partilere göre çok daha zor olduğudur. Çünkü diğerlerinin yapılan yanlışlara rağmen aynı oyu alma ihtimali çok daha fazla. Bugün muhalefet partilerinin hepsi kendi ideolojik itirazlarını muğlak kimlik çerçeveleri içine hapsetme yolunu seçmiş durumdalar. Büyümeleri AKP’nin hatalarına muhtaç… Söz konusu itirazı ‘varoluşsal’ kılabildikleri ölçüde tabanlarını konsolide edebiliyor ve daha da tembelleşiyorlar. Tek ihtiyaçları AKP’yi geçici olarak vurabilecek zekice bir söylem veya kendilerini ‘renklendirecek’ bir sunuş üretmekten ibaret. Kimlik siyasetinden uzaklaşma gibi gözüken şey, aslında bu partilerin elinde kimlikten pek de fazlasının olmadığını bu seçimde bir kez daha ortaya koydu.
Bu rahatlatıcı bir yaklaşım ve birçok AKP’li için de muhtemelen çok cazip. Ne de olsa en geniş cemaati bu parti temsil ediyor. Eğer demokrasi oyların kimliklere göre bölünmesini ifade edecekse kimse AKP’yi yenemeyecek demektir. Dolayısıyla parti yönetimleri kendilerini tembelliğin cazibesine terk ederek meselenin kimliksel tabanı olabildiğince genişletmekten ibaret olduğuna inanabilirler. Bu durumda giderek daha fazla oy alan bir parti iseniz, kolay yoldan düşünme alışkanlığınız söz konusu kimliğin genişlediğini ima edecektir. Bu seçmeni sadece siz temsil ettiğiniz sürece de seçimleri hemen hemen aynı oranla kazanmamanız için bir neden yoktur.
Ne var ki seçmen tabanında yaşanan genişleme sadece bir kimliksel yayılma anlamına gelmez. Doğal olarak o kimliğe yakın duran bir melezleşmenin de seçmen haline geldiğini gösterir. Ama genellikle daha fazlası da olur… Bizzat kendi öz tabanınız da bu süreçte değişip kısmen melezleşir. Örneğin yüzde 35 alan bir AKP ile yüzde 50 alan bir AKP, tabanda niteliksel bir başkalaşmayı ima edebilir. Var olan 35’e ek bir 15 gelmiş değildir… Var olan 35’e ek olarak ‘farklı’ bir 15 de gelmiş değildir… Asıl önemlisi bu 15 gelirken eldeki 35 de bir biçimde değişmiştir.
AKP seçmeni genişledikçe parti içinde bazıları oluşan yeni tabanın hâlâ bire bir kendilerine benzediğini sanmış olabilirler. Kendi hassasiyetlerini vurguladıkça hâlâ o kitleye tam olarak hitap ettiklerini düşünmeleri şaşırtıcı değil. Lehte ve aleyhteki birçok yorumcu da bu algıyı pekiştirdi. Çünkü her iki taraf da AKP’nin diline bakıp seçmenini belirli bir kimliğe oturttu. Oysa AKP’ye oy verenler diğer partilerin seçmenine benzemiyor. Belki bu parti ilk yola çıktığında söz konusu benzerlik geçerliydi. Ancak seçmen genişlemesi bir yeni kimliksel geçişliliği ve zımni bir seçmen ittifakını ifade etti.
Bu nedenle diğerlerinin aksine artık AKP yapılan yanlışın bedelini ödemek zorunda olan bir parti. Ama doğruyu yapınca da önü açık olan tek parti…