Orhan Pamuk, bir filme dönüşen "Masumiyet Müzesi" romanının kahramanı Kemal'le, kendi hayatı arasındaki benzerliği karşılaştırırken, şöyle bir değerlendirmede bulunur:
"Kemal, gülünç aşk hikayesi yüzünden Nişantaşlı burjuva sınıfının dışına itiliyor. Çok alay ediyorlar. Aşk hikayesini de biraz ayıp buluyorlar. Ben de aynı sınıftan uzaklaştım; bundan şikayetçi değilim ama Füsun'a olan aşkımdan değil, edebiyat sevgimden değil, içine düştüğüm siyasi durumlardan ötürü."(Orhan Pamuk, Hatıraların Masumiyeti, Yapıkredi Yayınları, s.38)
Orhan Pamuk, nasıl sorunlar yaşadığını anlatırken, ülkenin yakın tarihine de ışık tutan durumları paylaşıyor:
"2004-2010 arasında hiç de istemediğim halde siyasete çekildim. Öldürülmekten de korkuyordum o dönemde. Kaçtım ve hiç kimseye çaktırmadan buraya gelip müzeyle uğraştım. Ama gazetelerde Orhan Pamuk Türkiye'den gitti, artık Amerika'da diye yazıldığı için bu benim işime geliyordu. Kimseye gözükmeden buraya gelip, korumayla gider müzede işlerimi yapardım…Biraz hayalet gibi olmuştum." (a.g.e s. 38-39)
Öyle bir dönemden geçtik. Hrant'ın gazetesinin önünde öldürüldüğü, aydınlara yönelik tehditlerin tırmandığı korku dolu bir süreç yaşamıştık. Orhan da, bu ortamdan nasibini almıştı. Tehditler, onu da hedef haline getirmişti. Neler yaşadığının yakın tanıklarından biriyim.
Kırmızı Saçlı Kadın
Orhan Pamuk'un arkası arkasına çıkan iki kitabını masamın üzerine koydum.
"Kırmızı Saçlı Kadın." Bir kuyucu çırağının romanı. Tema:
"Babayı öldürmek." Romanda da oğul babayı öldürür.
Romanın sonundaki ölüm gecesinin çarpıcı diyalogunu paylaşmak istiyorum:
Oğul, "Mahmut ustanın intikamı için" saymaya başladı. "Beni terk ettiğin için.Yıllar ve yıllar sonra oğlunun mektubuna cevap vermediğin için…Senin istediğin gibi bir şey olmak için. Ve tabii mirasın bana kalacağı için…"(Kırmızı Saçlı Kadın, Yapıkredi Yayınları, s.170)
Bu diyalogun ardından, kuyunun başında, oğul, babayı öldürür. Pamuk'un romanı da; Batı'nın ve Doğu'nun iki temel efsanesi Sophokles'in Kral Oidipus'u(babayı öldürmek) ile Firdevsi'nin, "Rüstem ve Sührab"ı(oğulu öldürmek) gibi ölümle noktalanır.
Son romanı birçok arkadaşım gibi bir çırpıda okuduğumu söyleyebilirim.
Kırmızı Saçlı Kadın, klasik Orhan Pamuk romanından farklı. Aslında, Pamuk'un romanlarının hepsi, birbirinden farklı, kendine özgü sürprizlerle dolu. Değişik bir dil, değişik tarzla karşımıza çıkıyor.
Masumiyet müzesi
"Hatıraların Masumiyeti"ne gelince, Orhan Pamuk'un yaratıcılığı ortaya çıkıyor.
Roman yazmak için müze kurmaya karar veriyor, müze kurmak için de roman yazıyor. Bu serüvenin belgeseli çekilirken, da aşk, şehir ve hatıralar üzerine düşüncelerini kitaplaştırıyor. (Belgesel İstanbul'da gösterimde.)
"Masumiyet Müzesi", bir roman müzesi olarak dünyanın ilgisini çekiyor. Yurtdışından İstanbul'a düzenlenen kültür turlarının önemli duraklarından birisi bu müze.
Orhan Pamuk, kendi imkanlarıyla, kültür tarihimize katkıda bulunan bir eseri ülkemize kazandırdı. İstanbul'un Çukurcuma semtindeki müze, artık kalıcı bir değer olarak, şehrin hafızasına kaydolmuş durumda. Pamuk, müze filmini nasıl oluşturduğunu, oluşturabildiğini, heyecanını, şöyle paylaşıyor:
"Roman ve müzede olduğu gibi, bu filmin arkasında da her şeyden çok İstanbul'da yaptığım uzun yürüyüşler var.(…) Müzeyi yaptığım yıllarda yazmaya başladığım yeni romanım Kafamda Bir Tuhaflık'ın satıcı kahramınının yaşadığı, İstanbul'un merkezindeki yoksul mahallelerindeki uzun gece yürüyüşlerimi de aynı günlerde yapıyordum." (Hatıraların Masumiyeti, s.9)
Orhan Pamuk'a teşekkür borçluyuz. Edebiyatımızı zenginleştirdiği için, daha küresel bir değer haline getirdiği için. Bunca hoyratlıkla karşılaşmasına rağmen, bu topraklara bağlı kaldığı, kalmayı başardığı için.
Yolculuğu hep sürsün…