Ana SayfaYazarlarKompozisyon ödevi (şerefli, tutarlı köşe yazarı)

Kompozisyon ödevi (şerefli, tutarlı köşe yazarı)

[30 Temmuz 2015] İlk ve orta öğretimimizin genellikle ne kadar kuru ve gerçek hayattan kopuk olduğunu gözönünde bulundurarak düzenlediğimiz yeni tür İnsan ve Toplum Bilimleri alıştırmalarına devam ediyoruz. Bugünkü konumuz öncelikle Felsefe ve Mantık derslerinin kapsamına girmekte. Ama bir noktada, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi’ne de, tabii daha çok Ahlâk ucundan, dokunuyor olabilir.

 

Shakespeare’in Julius Caesar (Jül Sezar) trajedisini bilir misiniz? Brutus, Cassius, Casca ve diğer komplocular, kendini imparator ilân etme hazırlığı içinde olduğunu öne sürdükleri Sezar’ı, Senato girişinde bir dilekçe bahanesiyle kuşatıp defalarca hançerleyerek öldürmüşler; Brutus Roma halkına hitaben eylemlerini savunan bir konuşma yapmış; derken katiller her nasılsa Sezar’ın evlatlığı ve en yakını Mark Antony’ye bir cenaze konuşması yapma olanağı tanımışlardır. Antony, kollarında Sezar’ın nâşını taşıyarak gelir, usulca yere koyar ve kendisi için çok tehlikeli olan o kritik noktada, FriendsRomanscountrymenlend me your ears; / I come to bury Caesar, not to praise him [Dostlar, Romalılar, hemşehrilerim, bana biraz kulak verin / Sezar’ı gömmeye geliyorum, övmeye değil] diye, çok aşağıdan alarak lâfa girer; suikastçilerin başını the noble Brutus [soylu Brutus] diye anar; suçlamalarını adım adım tırmandırırken de her çentikte durup, en az dört kere düşmanlarının “şeref”ini savunmaktan geri durmaz: For Brutus is an honourable man; / So are they all, all honourable men, (…) And Brutus is an honourable man (…) And Brutus is an honourable man (…) And, sure, he is an honourable man [Çünkü Brutus şerefli bir insandır / Ve ötekiler de öyle, şerefli insanlardır hepsi (…) Ve tabii Brutus şerefli biridir (…) Ve tabii Brutus şerefli biridir (…) Ve Brutus hiç kuşkusuz şerefli biridir]. Söylevin tamamı bir siyaset şaheseridir, ama özellikle bu honourable man [şerefli biri] ibaresi, ritmik bir gizli nakarat gibi kulaklarda çınlar durur.

 

Öyle ki, lisede okuduğumdan beri hiç unutmamışım ve şimdi de, istediğim an derhal geliyor aklıma. Başlık resmi yerine aldığım iki alıntıya bakarken ben de galiba Mark Antony ile birlikte geçiriyorum içimden: Hürriyet Türkiye’nin büyük ve şerefli, haysiyetli bir gazetesidir kuşkusuz. Bütün yöneticileri ve kadrosu şerefli insanlardan oluşur. Çünkü en başta Ertuğrul Özkök şerefli bir insandır. Ve ötekiler de öyle, şerefli insanlardır hepsi. Ve tabii Tufan Türenç de şerefli biridir. Ve tabii Tufan Türenç de şerefli biridir. Ve Tufan Türenç şerefli biridir hiç kuşkusuz.

 

Gelin görün ki, bu tutarlı ve onurlu köşe yazarı, bilge kanaat önderi maalesef alçakça bir saldırıya maruz kalmış bulunuyor. Tam da millî birlik ve beraberliğe bu kadar muhtaç olduğumuz şu günlerde, birileri tutuyor, öküz altında buzağı arayıp zorlama çelişkiler keşfetmeye ve çatlaklar üretmeye kalkıyor. Yukarıdaki tweet’leri siz de dikkatle inceleyin. Biri 8 Haziran 2014 tarihli. Diyor ki: PKK her türlü eylemi yapıyor. Yol kesiyor, adam öldürüyor, yaralıyor, karakol basıyor. Bu nasıl çözüm süreci? Diğeri yeni, 25 Temmuz 2015 tarihli.  Diyor ki: Alınan yol, verilen emekler heba mı olacak? Şimdi yeniden başa mı dönülecek. Halkımızın mutluluğu sona mı erecek? Allah allah, ne var bunda? Gelgelelim, bu işlerden pek anlamadığı belli olan, herhalde hayli amatör bir web sitesi, tutmuş bu ikisini yanyana koymuş ve altına da, Demirtaş’la bir karşılaştırma iliştirmeye cüret etmiş. Güya Selâhattin Demirtaş tutarsızmış da, kâh öyle kâh böyle konuşuyor ve sıkıyı görünce çok anî virajlar alıyormuş da, üstüne üstlük Tufan Türenç de tutarsızmış da, şimdi Türenç’in yanar dönerliği Demirtaş’ın yanar dönerliğini andırmıyor muymuş.   

 

Yuh artık. Nasıl bu kadar insafsız olunabilir? (1) Öncelikle Selâhattin Demirtaş’ın demeç, röportaj ve açıklamalarında en küçük bir çelişki olmadığını; aksini iddia etmenin (i) Kürt halkının aslen mağdur ve mazlum karakterini görmezden gelen üsttenci, dolayısıyla ırkçı bir tavır demek olduğunu; (ii) aynı zamanda felsefî açıdan diyalektik değil metafizik düşünce alışkanlığından kaynaklandığını ispatlayın.

 

(2) Tufan Türenç’e ise, her durumda ne olursa olsun AKP’ye karşı bir şeyler söyleme (bu yüzden, AKP’yi kâh çözüm istiyor diye, kâh çözüm sürecini terketti diye suçlama) şeklinde bir görüntü izafe edilmek ; üstelik de bu, Hürriyet gazetesi üzerinden Doğan Medya’nın tamamına ve hattâ laik-ulusalcı-Atatürkçü-derin devletçi kesimin geneline yapıştırılmak isteniyor. Bunun da ne kadar alçakça bir yalan ve ifira olduğunu, çeşitli argümantasyon yollarına başvurarak açıklayın. (i) Tufan Türenç’in böyle bir açık verecek kadar aptal olamayacağını, mutlaka başka bir şey kastediyor olması gerektiğini anlatın. (ii) Demirtaş için de yaptığınız gibi, bir kere daha “bir şey ya öyle ya böyledir” diyen metafiziği değil, “hem öyle hem böyle” olabileceğini gösteren diyalektiği savunun. (iii) Türenç’in ikinci tweet’inin pekâlâ AKP’yi hedef almıyor olabileceğini; Türenç’in sonunda Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye geçmiş olmasının da hesaba katılabileceğini; “halkımızın mutluluğu” derken aslında bu huzur ve mutluluğu AKP’ye bağlıyor olması ihtimalinin dışlanamayacağını öne sürün. (iv) Gerekirse bu konuda bir bilirkişi raporu talep edin (aleyhte çıksa da dert edinmeyin; ne de olsa Hürriyet, Hrant Dink olayında da görüldüğü gibi böyle raporları yok saymak konusunda engin bir tecrübeye sahiptir). (v) Savunmanızın son bölümünde, olaya Doğan Medya açısından bakarak, bunların son tahlilde “münferit” olaylar ve/ya “bağımsız birimlerin eylemleri” olduğunu, dolayısıyla onları ve tüm Beyaz Türkleri bağlamayacağını; ayrıca, çok istenirse alelusül bir “özeleştiri” de yapılabileceğini vurgulamayı unutmayın.      

 

(3) Sonra KCK Dış İlişkiler Sorumlusu Demhat Agit gibi size de, BBC Türkçe Servisiyle bir mülâkat ayarlayalım; bilhassa yukarıdaki (v) maddesini onlara da anlatın.

- Advertisment -