18 marttaki yazımda ülkemizde henüz ölüm olmadığını, korona pozitif vaka sayısının ise 47 olduğunu yazmıştım. 23 mart itibariyle hayatını kaybedenlerin sayısı 30 ve toplam vaka sayısı 1529.
Tarih hızlı işliyor. Geçen haftayı tereddütler içinde geçiren dünyada ne çok şey değişti. Bir hafta içinde gelinen noktada 1.7 milyar insan evinde izolasyon içinde. Doğal bağışıklığın oluşmasını bekliyoruz diyen İngiltere’de virüsün kontrollü biçimde yayılmasının iyi olacağı iddia ediliyordu.
Okullar kapatılmamış, ağır vakalar dışında kimseye test yapılmamıştı. Günlük hayatın kısıtlanmadığı ülkede her şey kişisel iradeye bırakılmıştı. “Sürü bağışıklığı” olarak bilinen yöntem çok açık ki güçsüzün elenmesine neden olacaktı. Fikir değiştiren yöneticiler tam tersi bir tutumla üç hafta sokağa çıkma yasağı ilan ettiler. Bu haftadan aklımda kalanlardan biri ise Londralı bir sağlık çalışanının gözyaşları oldu. 24 saat süren nöbetinin ardından markete uğrayıp sonra evine istirahata gitmek isteyen bir hemşire sayısız market dolaşıp bir gram sebze meyve bulamayınca rafları yağmalayanlara sesleniyordu: “sizin için bu kadar çalışıp yorulduktan sonra, yiyecek hiçbir şey bulamadan evime gidiyorum, bunu neden yapıyorsunuz, neden hiç kimseyi düşünmeden her şeyi tükettiniz, nasıl ayakta kalacağım, bu durumda işe nasıl gidebilirim?”
Bugün ülkemizde iki haftadır korona tatilinde olan öğrenciler için ders zili çaldı ve ekran başından ders izleme uygulaması başladı. Anneler babalar gençler çocuklar online eğitime adapte olma heyecanını yaşadı. Önceki küresel salgınlarda böyle imkanlar yoktu. Öte yandan teknoloji bütün görkemiyle evde kalanların önüne serilmiş gibi görünse de, elektrik kesildiği an büyük emekle varılan ilerlemenin fişi de çekilmiş oluyor.
Salgının düzeyi hakkında yeterince bilgilendirilmediklerini düşünen halklar da var. Mesela Rusya’da muhalefet ölüm kayıtlarının zatürre olarak yazılarak felaketin halktan gizlendiğini iddia ediyor. Yöneticiler ise krizi çok iyi yönettik, 50 bin kişiye test yaptık, karantina iyi işledi, Çin sınırını kapattık ve başardık diyorlar. Devlet babaların halkları çocukları gibi görüp üzülmesin panik olmasınlar diye durumu gizlemeleri sorumsuzluk katsayısını artıracağından daha vahim sonuçlara yol açabilecektir. Gerçekler çoğu durumda olgunlaşma için sağlam bir zemin oluşturur.
Bütün dünya kendi ülkesi kadar başka ülkeleri de izliyor, deneyimler paylaşılıyor, malzeme ve sağlık çalışanı yardımlaşması giderek çoğalacak gibi. Madrid Devlet Hastanesinde hastaların yerlere yatırılıp solunum cihazına bağlanması hepimizin üzüntüsü artık. İspanya’da 3500 sağlık çalışanına korona bulaşması da ortak derdimiz. Dünyaca ünlü İspanyol opera sanatçısı Placido Domingo’nun da koronodan karantinaya alınmasını not düşelim. NY valisi Andrew Cuomo ikazlara uymayıp sokağa çıkan gençlere Süpermen değilsiniz size de bulaşır ve kamu sağlığını tehlikeye atıyorsunuz diyerek sert çıktı. Açıkladığı rakamlar ürkütücü, NY’daki vaka sayısı on bini geçti ve yüzde 54’ü 18-49 yaş aralığında. Fransa İçişleri Bakanı Christophe Castaner da halkın dışarı çıkmayın uyarılarına aldırmamasından şikayetçi. Bazı kuralları çiğneyince kendilerini modern çağ kahramanı sanıyorlar ama onlar embesil dedi. Bir günde 793 kişinin hayatını kaybettiği İtalya’da ise Sicilya’daki Delia Belediye Başkanı Gianfilippo Bancheri kelimenin tam manasıyla haykırıyordu birden sokakta spor aşığı kesilenlere. Kadınlara da soruyordu saçınızı yaptıracaksınız da ne olacak durum bu kadar vahimken, evde kalmanın hayati önemi ortadayken diye. Bu hafta Monako kralı ve Almanya şansölyesi Angela Merkel de coronaya yakalandı. Sağlık bakanımız Fahrettin Koca tıbbi malzemeleri devlet satın almak istediği halde vermeyip, yurt dışına yüksek fiyatla ihracat yapmak için saklayan fabrikaları çok sert dille uyardı, şirketlere el koyup kamulaştırmakla tehdit etti. NY valisi Cuomo da 70 cent olan maskeyi 7 dolara satıyorlar, biz almazsak başka ülkelere veriyorlar, tıbbî malzeme satan bütün özel şirketlerin kamulaştırılması lazım dedi. Dünya liderleri insanın temel ihtiyaçlarının kâr için feda edildiği, ağır eşitsizliklerin kurulduğu bir dünyada yeni bir düzenin işaretini mi veriyorlar? Yoksulları eleyen neo liberal politikalar, sonsuz kâr için her şeyin mübah olduğu ekonomiler, paradan para kazanan sistemler çatırdıyor mu gerçekten.
Gezegende olumlu kıpırdanmalar da var. Pahalı arşivler kanallar bedava erişime açılıyor, başkalarının acıları görülebiliyor, evden bedava konserler veriliyor. İşten çıkarılanlar, günlük kazancıyla yaşayıp karantina günlerinde parasız kalanlar, mülteciler, yaşlılar ve bütün dezavantajlılar için örgütlenenler, kaybettik sandığımız komşuluklar, bencilliğin sürdürülemezliğinin göstergesi.
Bu arada dünya genelinde hava temizlenmiş, yunuslar kaçtıkları denizlere dönmeye başlamış. İnsan uğultusu yerine kuş sesleri hakim sokaklara. Gezegen dinlenmek zehirlerinden arınmak istedi belli ki.