Erdoğan muhalefetin kendisini iktidardan indirme hedefini fesatlığın delili olarak sunabildi. Bazı rakiplerini kurallara yaslanarak yarış dışı bırakmak ister gözüken iktidarın, sandık üzerinden yönetime talip muhalefeti gayrı meşru davranmakla suçlaması garipti. Oysa Erdoğan’ın başkan olma arzusu ne denli meşru ise, rakiplerinin onun yerine başkasını seçme, ya da parlamento çoğunluğunu elde etme isteği de o denli meşru.
Ancak Bahçeli’nin meşhur sosyal medya paylaşımı meseleyi ‘çok farklı’ bir kıvama taşıdı. Bahçeli tam da seçime gidilirken muhalefeti ‘demokrasiden umudunu kesmekle’ suçlayabildi ve şu anki iktidara gözü kapalı destek vermeyi ‘demokrasi’ olarak tanımladı. Ayrıca FETÖ ve PKK’yı laf kalabalığı içinde kullanarak, seçim ortamının ‘milli davaya ihanet’ oluşturan bir dinamiğe teslim edildiğini de iddia edebildi. Oysa ülkeyi seçime götüren bizzat kendisiydi ve böyle bir tehlike var idiyse, bir buçuk yıl sonra tehlikeyi bertaraf ederek seçime gidebilirdi…
Bahçeli’nin mesajı siyasi tepkiselliğin siyasetçileri ne denli zora sokabileceğinin de örneğiydi. Gül’ün muhtemel adaylığını ‘Türkiye düşmanlarının’ sinsi hesapları ile bağdaştırmak gibi akla ziyan önermeler bir yana, sanki kendisine düşermiş gibi, Gül’ü kardeşliğin gereğini yapmaya davet etti. Böylece AK Parti içindeki kişisel ilişki hukukunun bile kendi uhdesinde olduğu mesajını vermekten çekinmedi.
Bahçeli’nin çelişkilerle dolu, yarışma ahlakını sindirme zorluğu yansıtan ve neredeyse siyasi görgüsüzlük olarak adlandırılabilecek paylaşımı, aslında bizzat söylediği ‘freni patlamış yük kamyonu’ benzetmesine cuk oturmaktaydı. Bu ‘deneyimin’ ardından iktidar kanadının yapacağı en akıllıca iş, ağızları bir süre kapamaktı belki, çünkü söylenen her laf pek de makbul sayılamayacak bir yönetim anlayışına muhatap olduğumuzu düşündürtüyordu.
Ancak Bahçeli bildiği yolda gitmeyi sürdürdü ve ‘Cumhur ittifakını’ milletin ta kendisi olarak tanımlarken, muhalefet ittifakını da ‘sahte ve sanal’ ilan etti. İktidar koalisyonuna karşı konumlanan her türlü insan, grup ve kurum da bu arada şu ibarelerle yaftalandı: “Hain, tabansız, temelsiz, meymenetsiz ve edepsiz… Kavli yalana bulanmış, karakteri yozlaşmanın çukuruna batmış… Vefasız ve vicdansızlar… Fesat ve fitneye mihmandarlıktan geçinen sefalet yuvaları…”
Herhalde bu tanımlamalar MHP liderini kesmemiş olacak ki şöyle devam etti: “Sizin neyiniz milleti temsil etmektedir ki ittifakınız millet olsun? Millet değil zillet, millet değil illet çatısı FETÖ harcıyla örülmüştür. CHP 15 Temmuz’un rövanşını almak isteyen ne kadar kripto damar varsa siyasi omurgasına bağlamıştır. CHP İP’e çıkmış; İP CHP’ye dolanmış; ipsiz sapsız, şuursuz ve sorumsuz fesat bloğu düşe kalka, ine çıka, siyasi medcezir eşliğinde bina ve tesis edilmiştir.”
***
İktidarın kendi ittifakına güzellemeler yapıp, oyunun kuralına uyarak bir araya gelen muhalefet ittifakına bu tavır ve kelimelerle saldırması, herhalde “Türkiye’nin ihtiyacı” olduğu söylenen sağlıklı siyasi ortamın oluşmasına hizmet etmiyor… Belki iktidar ortakları seçimi kazanmak açısından muhalefeti gayrı meşru ilan etmenin yararlı olduğunu düşünüyorlar ama siyasi tarihimiz bunun çoğu zaman ters teptiğini söylüyor.
Belki de bu bir siyasi strateji değil, sadece duygu hezeyanı, gizlenen korkunun açığa çıkmasıdır. Ancak sebebi her ne ise, iktidar kanadının kullandığı dil ve sergilediği tavır bile, bu zihniyetin niçin ülkeyi yönetmekte zora düştüğüne, her alanda tam yetkiye sahip olmasına rağmen tıkandığına ve sonuçta erken seçime mahkum hale geldiğine ilişkin işaretler taşıyor.
Not: Erdoğan faiz ‘belasının’ enflasyonun sebebi olduğunu söyledi ve döviz yüzde iki arttı. Ekonominin durumunu kavradığını belli eden bir laf etseydi muhtemelen yüzde iki düşerdi. Ağzını açmasaydı hiç olmazsa yerinde kalırdı… Lobi yine memnun olmuştur.