“Kürt” kelimesinin tarih sahnesine ne zaman çıktığı konusu tartışmalıdır. MS 3. yüzyıl kadar gerilere götürenler olmakla birlikte, “Kürt” adının sistematik ve yaygın olarak kullanılmasına MS 7. yüzyıldan itibaren Arap kaynaklarında rastlanır.
“Kürdistan” terimi ise ilk kez Büyük Selçuklular döneminde idari bir birimi belirtmek için kullanılır. 12. yüzyılda Sultan Sencer (ö. 1157) Zağros’un doğu kısmında, Hemedan yakınlarında idari bir bölge kurar ve “Kürdistan” adını verir.
“Kürdistan’ın esas idari yapısı hakkında çok fazla şey bilinmiyor. Ancak elimizde İlhanlıların hizmetinde eski bir devlet muhasibi olan Kazvin’li Hamdullah Müstavfi’nin Kürdistan Eyaleti’ne ışık tutabilecek kayıtları var. Nüzhetü’l Kulûb (1340) adlı eserinde, bu vilayette bulunan onaltı kazayı sıralayan Müstavfi, Kürdistan’ın Selçuklular zamanındaki sınırlarını şöyle gösterir: ‘(Kürdistan) Arabî Irak, Kuzistan, Farsî Irak, Azerbeycan ve Diyarbakır’ı kapsamaktadır.”
Şerefname
1596 tarihli Şerefname, Kürtler ve Kürt tarihi hakkında bir Kürdün yazdığı en eski metin olarak bilinir. Bitlis Emirliği’nin o dönemki yöneticisi olan Şerefhan Bitlisi tarafından kaleme alınan bu eserde Kürdistan şöyle tarif edilir:
“Kürtlerin memleketinin sınırları, Okyanus’tan ayrılan Hürmüz Denizi (Basra Körfezi) kıyısından başlar; bir doğru çizgi üzerinden oradan Malatya ve Malatya illerinin nihayetine kadar uzanır. Böylece bu çizginin kuzey tarafını Fars, Acem Irak’ı (güneybatı İran’ın Kuzistan eyaleti), Azerbaycan, Küçük Ermenistan ve Büyük Ermenistan teşkil eder. Güneyine ise Arap Irak’ı, Musul ve Diyarbekir illeri düşer.”
Evliya Çelebi’nin Kürdistan’ı
Martin van Bruinessen’in “muhtemelen ilk Kürdolog” olarak nitelediği Evliya Çelebi, 1640-1655 yılları arasında birçok kez Kürdistan’ı ziyaret eden bir Osmanlı seyyahıdır. Açık görüşlü ve önyargısız bir gözlemcidir; duyduğu ve gördüğü her şeyi not eder ve Kürtlerin gündelik yaşamına dair çok değerli bilgilerin bugünlere ulaşmasını sağlar. Bruinessen, onun “eğitim görmüş bir bilim insanı olmamasına rağmen, diğer herhangi bir yazardan çok daha fazla, yaşadığı dönemin Kürt kültürünün en iyi belgelerini bize bıraktığını” belirtir.
Evliya, Seyahatname’sinin 4. cildinde Kürdistan’ı açık bir biçimde betimleyip sınırlarını çizer:
“Büyük ülkedir. Bir ucu Erzurum, Van diyarlarından, Hakkari, Cizre, İmadiye, Musul, Şehrizor, Harir, Erdelan, Derne, Derteng’i de içererek Basra’ya varıncaya kadar yetmiş konak [mesafe birimi] yer Kürdistan ü Sengistan (dağlık taşlık Kürdistan) sayılır. Arap Irak’ı ile Osmanlı arasında bu yüksek dağlar içinde altı bin adet Kürt aşiret ve kabilesi güçlü bir sed olmasaydı, Acem kavmi için diyar-ı Rum’u [Anadolu] istila etmek çok kolay olurdu.”
Kürdistan Eyaleti
Osmanlı devleti, Bedirhan Bey isyanını bastırıp emirliklere son verdikten sonra, bölgede merkezin hakimiyetini daimi kılacak yeni bir idari düzen kurmaya karar verir. Anadolu Ordusu Müşiri Osman Paşa; Diyarbekir eyaleti, Van, Muş ve Hakkari sancakları ile Cizre, Bohtan ve Mardin kazalarının birleştirilerek yeni bir eyalet teşkil edilmesini, başına da “dirayetli ve vukuflu bir zatın” vali tayin edilmesini teklif eder. Ona göre, merkezi güçlü ve egemen kılacak olan budur.
Paşanın teklifi İstanbul’da kabul görür ve 5 Aralık 1847 tarihli tezkereyle Kürdistan Eyaleti kurulur. Osmanlı’nın bölgeye hakim olduğu ilk yıllardan itibaren coğrafi bir tabir olarak kullandığı Kürdistan, böylece Osmanlı idari taksimatında ilk kez resmen bir eyalet ismine dönüşür. Musul valisi Esad Muhlis Paşa, ilk Kürdistan valisi olarak atanır. Eyaletin ilk merkezi olarak Ahlat seçilir; daha sonra (1851’de) bazı idari değişikliklere bağlı olarak merkez Diyarbekir’e taşınır.
Şemsettin Sami’nin Kürdistan’ı
Kürdistan Eyaleti 21 yıl varlığını korur, 1868’de Diyarbekir Eyaletine dönüştürülür. O tarihten sonra Osmanlı yazarları Kürdistan’ı “Kürtlerin yurdu” olarak tanımlamaya çalışır. Şemsettin Sami’nin Kamus-ul Alem’deki Kürdistan tanımı, bu çerçevede ele alınabilir:
“Asya-yı garbide kısm-ı a’zamı Memâlik-i Osmaniye’de ve bir kısmı İran’a tâbi büyük bir memleket olup, ekseriyet üzere ahalisi bulunan Kürd kavminin ismiyle tesmiye olunmuştur. Bu isim taksimât-ı mülkiye ve siyâsiyeye dahil olmayıp, vaktiyle bizde Kürdistan valiliği ve şimdi İran’da Kürdistan eyaleti bu isimle müsemma memleketin bütününü ihata etmediği gibi, Kürdler dahi dağınık ve sair akvâmla karışık bulunduklarından; Kürdistan’ın hududunu tamamıyla tayin etmek müşkildir…
“Bu itibarla Memâlik-i Osmaniye’de Musul vilayetinin kısm-ı a’zamı yani Dicle’nin Musul’da bulunan yerleri ve Van ve Bitlis vilayetleriyle Diyarbekir ve Mamurettülaziz vilayetlerinin birer parçası ve Dersim Sancağı Kürdistan’dan ma’dûd olduğu gibi, İran’da dahi Kürdistan namıyla maruf olan eyaletle Azerbaycan eyaletinin nısfı yani cenûb-u garbî kısmı Kürdistan’dır.”
Bilmemek ayıp değil!
Kürdistan’a dair bu bilgileri hatırlatmanın nedeni, TBMM’de yaşanan Kürdistan tartışması. Malum, HDP Milletvekili Osman Baydemir konuşmasında “Kürdistan” deyince, oturumu yöneten AK Partili Meclis Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı hemen müdahale etti ve “Kürdistan neresi?” diye sordu. Akabinde Baydemir “Kürdistan”ı telaffuz etti diye Genel Kurul’dan çıkarıldı ve kendisine iki birleşime girmeme cezası verildi. Ayrıca yeni İçtüzük çerçevesinde Baydemir para cezasına da çarptırılabilecek.
Bin yıldır kullanılan bir terimi — hem de — Meclis kürsüsünde dillendirdiği için bir vekilin cezalandırılmasındaki anakronizm ve hukuki ayıp bir yanda dursun. Biz gelelim “Kürdistan neresi?” sualine.
Her daim iyi niyeti muhafaza etmek gerek; Bahçekapılı Kürdistan’ın neresi olduğunu bilmeyebilir. Bilmemek de ayıp değil. Lakin çok şükür artık malzeme bol; Sayın Başkan Vekili burada belirtilenlere ya da daha başka kaynaklara bakarak Kürdistan hakkında bilgi sahibi olabilir.
Erdoğan’ın Kürdistan’ı
Eğer bunlara itimat etmiyor veya böyle bir zahmetin altına girmek istemiyorsa, o vakit ona muhtemelen daha fazla güvenebileceği ve rahatlıkla erişebileceği bir kaynak önerebilirim. Bahçekapılı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19 Kasım 2013’te partisinin Meclis Grup Toplantısında söylediklerine baksın yeter:
“Bu millet köksüz değildir. Bu millet reddi miras yapacak, ecdadını unutacak, ecdadına sırt çevirecek bir millet değildir. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Şurada doksan yıl, yüz yıl öncesine gidin. CHP’nin, MHP’nin yöneticileri şurada Meclis kütüphanesine gitsinler, ilk Meclis zabıtlarını, gizli celse zabıtlarını okusunlar. Milletvekilidirler, okuma hakları var, gitsinler okusunlar. Bugün MHP ve CHP neye karşı çıkıyorlarsa, orada, ilk Meclis zabıtlarında o karşı çıktıkları şeyleri görecekler. Hem de en başta Gazi Mustafa Kemal’in nutuklarında görecekler. Kürt kelimesini o Meclis’te görecekler. Gürcü, Laz, Arap, Boşnak kelimelerini o zabıtlarda görecekler. Kürdistan kelimesini o Meclis zabıtlarında görecekler. Anasır-ı İslam kavramını o zabıtlarda görecekler.
“Kendi tarihini bilmeyen, kendi tarihini okumayan karanlıktan ve cehaletten başka bir şey söylemez. Şöyle biraz daha geriye Osmanlı’ya gittikleri zaman Doğu ve Güneydoğu’nun Kürdistan Eyaleti olduğunu görecekler. Doğu Karadeniz’in Lazistan Eyaleti olduğunu görecekler. Bunlar bizim tarihimizin bize devrettiği mirastır. Bunları görmemezlikten gelemezsiniz.” (https://www.youtube.com/watch?v=1xGqJpbLDV4)
KAYNAKÇA
Hakan Özoğlu, Osmanlı Devleti ve Kürt Milliyetçiliği (Kitap Yayınevi, 2009), s. 32-58.
Martin van Bruinessen, Kürdolojinin Bahçesinde (İletişim Yayınları, 2012), s. 129-146.
Cemal Ülke, Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kürdistan Eyaleti ve Kürdistan Eyaletinin Kuruluşu (Bingöl Üniversitesi Yayını, 2013), s. 152-172.