Kürdistan’daki bağımsızlık referandumuna “zaman” gerekçesiyle karşı çıkanlar iki büyük grupta toplanabilir: Birincisi, aslında Kürdistan’da bir referanduma “hiçbir zaman” rıza gösteremeyecek olanlardır. Referanduma gösterdikleri aşırı reaksiyona bakarak Türkiye ve İran’ı bu grupta değerlendirmek yanlış olmaz. Her iki ülke de, bağımsız bir Kürdistan’ı iç ve dış politik hedeflerine dönük büyük bir tehdit olarak algılıyor ve karşı çıkıyor. Bunun temelinde, hem İran’ın hem Türkiye’nin kendi içlerindeki Kürt meselesini demokratik bir çözüme kavuşturamamış olması yatıyor. Irak Kürdistanı’ndaki bir gelişmenin domino etkisi yaratmasından ve kendi topraklarına da sirayet etmesinden korkuyorlar.
İkinci grup ise, kendi önceliklerini gerçekleştirmek için “şimdilik” bağımsızlık yolunda adım atılmasını tasvip etmeyenlerden oluşuyor. Bu ülkeler, ilkesel olarak Kürdistan’ın bağımsızlaşmasına bir karşıtlık sergilemiyor. Kürtlerin kaderlerini kendi ellerine alma taleplerine saygı duyduklarını belirtiyorlar. Ancak mevcut şartlar nedeniyle böyle bir girişimin bölgedeki sıkıntıları büyüteceğini belirterek “şimdi zamanı değil” diyorlar. ABD, Avrupa ve Rusya, genel olarak bu çerçevede mütalaa edilebilir.
Mesela ABD’nin referanduma karşı çıkmasında başlıca iki sebep vardı. Sebeplerden biri, IŞİD ile sürdürülmekte olan mücadeleydi. ABD referandumunun dikkatleri dağıtacağını, IŞİD’e olan yoğunlaşmayı bozacağını, IŞİD’e karşı omuz omuza savaşan Irak ordusu ile KBY güçlerini karşı karşıya getireceğini düşünüyordu. Böyle bir zaafın yaşanmaması için de KBY’den referandumu ileri bir tarihe almasını talep ediyordu.
Sebeplerden diğeri ise, 2018’de Irak’ta yapılacak olan genel seçimlerdi. ABD, Ibadi’nin güç kaybetmesini istemiyordu (ve istemiyor). Çünkü Ibadi’nin yerine Maliki gibi bütün dizginleri İran’ın eline verecek birinin seçimlerin galibi olmasını, kendi planlarını bozacak bir unsur olarak görüyor. Seçimlerden İbadi’nin zaferle çıkmasını istiyor ve Irak üzerindeki İran etkisini bu yolla dengelemeyi hesap ediyor. Dolayısıyla ABD, Ibadi’nin elini zayıflatacak bir faktör olarak değerlendiğinden referandumun şimdi yapılmasını doğru bulmuyor(du).
Ne zaman?
Fakat bu noktada gerek ABD’nin, gerekse diğer zamanlama karşıtlarının yanıtlaması gereken bir soru vardı: “Ne zaman? Referandum yapmak için hangi zaman uygun olur?” KBY muhataplarına ısrarla bu soruyu iletti ama cevabını alamadı. Zira herhangi bir gücün böyle bir mesuliyeti üstlenmesi ve referandumu programlaması söz konusu değildi.
Ayrıca, IŞİD’in Irak’taki varlığına son verildiğinde ve Irak merkezi hükümeti toprakları üzerindeki hâkimiyetini tahkim ettiğinde, KBY’nin referandum yapmasına ses çıkarmayacağının bir teminatı var mıydı? Hayır, böyle bir teminatı da kimse veremezdi. Hattâ bazı veriler, Irak’ın güç toplaması halinde Kürdistan’a karşı çok daha şedit bir tavır alacağına delalet ediyordu. Ibadi’nin söylemlerindeki değişim, bunun en büyük kanıtıydı.
KBY referandum kararını açıkladığında Ibadi, mealen, “Bağımsızlık Kürt kardeşlerimizin de hakkıdır. Onların da kendi devletlerini kurmak hakkı vardır. Ama hepimizi tehdit eden bir IŞİD belası mevcut, o nedenle şu anda bir referandum yapmak doğru olmaz” diyordu. Fakat sonradan uluslararası camianın gösterdiği tepki Ibadi’yi cesaretlendirdi; artık referandumun ertelenmesini değil tamamen iptalini dillendirmeye başladı. Hülasa, bugünkü konjonktürel karşıtlığın, yarın koşullar KBY aleyhine geliştiğinde mutlak bir karşıtlığa dönüşmeyeceğinin garantisi yoktu.
“Kötü, daha kötü, en kötü”
KBY Başbakanı Neçirvan Barzani bir keresinde “Kürdistan’ın bağımsızlığı için kötü zaman, daha kötü zaman ve en kötü zaman vardır” demişti. Bir gerçeğin özlü bir ifadesiydi bu.
Gerçekten de bilhassa komşu ülkeler ve uluslararası camia açısından bakıldığında, bir Kürdistan referandumu için koşullar hiçbir zaman mükemmel olmayacaktı. Mutlaka itiraz eden, çekince koyan ya da cepheden reddeden biri veya birileri bulunacaktı. Dolayısıyla referandum için şartların tümüyle tamama erdiği ve herkesin kabullendiği bir dönem hiç gelmeyecekti. Kürdistan’ın bu tür bir eşref saatini beklemesi, Godot’yu beklemekten öte bir mana taşımayacaktı. Godot gelmemişti; o dört başı mamur eşref saati de gelmeyecekti.
KBY de bunu gördü, riski üstlendi ve referandumunu yaptı. Referandum geride kaldı ve zamanlamadan kaynaklı itirazlar da anlamını yitirdi. Artık geleceğe odaklanmak gerekiyor. Nitekim ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri söylem ve eylemlerini bu yeni duruma uyarlıyor.
Lakin Türkiye’de bu kez “Referandum iptal edilsin” ve “Referandum yok hükmündedir” yollu sesler yükseliyor. Bunların da Türkiye lehine bir netice üreteceğini sanmıyorum. Referandum yapıldı ve bitti; KBY’nin bunu iptal etmesi düşünülemez. Keza referandumu “keenlemyekün” (hiç olmamış, yoklukla mâlul) saymak da kafayı kuma gömmek olur. Referandum hüküm doğurdu. Sadece Macron’un Bağdat ile Erbil arasındaki müzakere masasını Paris’e kurmak için yaptığı hamlelere bakmak bile bunu anlamaya yeter.
Artık hiç kimse sanki referandum yapılmamış gibi davranamaz. Eğer davranırsa, bu onun etki alanını küçültmesine ve oyundaki rolünün azalmasına mal olur.