Özgür Gündem gazetesinin dünkü birinci sayfasındaki resimli haberin başlığı şöyle: "Özyönetim yayılıyor."
Haberin spotunda ise şöyle bir cümle yer alıyor: "Erdoğan rejiminin devreye koyduğu topyekün savaş konsepti karşısında, özyönetim ilanı açıklaması geldi."
Sayı giderek artıyor. Şimdiye kadar özyönetim ilan edilen ilçeler şunlar: Silopi, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova, Bulanık ve Varto. Bu ilçelerde "Kent Meclisleri", "Halk Meclisleri" gibi kurumlar tarafından alındığı açıklanan kararlar, “özetle faşizan devlete karşı öz savunmamızı sağlayacağız. Bu temelde özgür yaşamı inşa edeceğiz" vb. gerekçelere dayandırılıyor.
KCK: "Özyönetimden başka seçenek yok"
PKK/HDP çizgisinin en güçlü olduğu yerlerde ilan edilen bu "özyönetim" meselesi, bölgede yeni bir duruma işaret ediyor.
8 Ağustos tarihli yazımda böyle bir gelişmenin işaretlerine vurgu yaptım. KCK yönetiminden Duran Kalkan'ın Özgür Gündem gazetesinde yer alan yazısının bir bölümüne de değindim. Duran Kalkan,“Demokratik siyaset ne yapmalı?” başlıklı yazısında; 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirirken, şu saptamada bulunuyordu: “7 Haziran genel seçim sonuçları, Türkiye sınırları içinde daha büyük bir Kürdistan’ın haritasını ortaya çıkarmış bulunuyor. Birçok çevre, bunun Kürt halkı tarafından demokratik özerkliğe evet denmesi olduğunu belirtiyor.”
Bölgesel yönetim modelleri
8 Ağustos yazımda Gürbüz Özaltınlı'nın bu durumu değerlendiren bir yorumunu da yer verdim: "Öcalan’ın barış siyasetinden belirgin bir sapma gerçekleşti. İsyanı yöneten ve yıllar içinde etnik aidiyet üzerinden güçlü toplumsal bağlar kurmuş olan siyaset kadrosunun, devlet olma perspektifini terk etmediği anlaşıldı. Suriye ve Irak’ın çözülme süreci; sınırların hükmünü yitirmesi ve yeni bir haritaya doğru yol alınırken küresel güçlerin güvenilir zemin arayışı, bu kadronun bölgesel iktidar iştahını arttırıyor. Siyasetin bütün olanaklarını toplumu bu yönde manipüle etmek için kullanmasına yol açıyor."
KCK de, bu gelişmeleri destekleyen yani "özyönetim" ilanlarına paralel açıklamalar yapıyor. Özgür Gündem gazetesinde(13 Ağustos 2015) yer alan KCK açıklaması haberinden bazı satırlar: "KCK Yürütme Kurulu Eşbaşkanlığı, Kürdistan'daki Halk Meclislerinin özyönetim ilanlarını destekleyerek AKP iktidarının ulus devlette ısrarı karşısında Kürt halkı için özyönetimden başka seçenek kalmadığını duyurdu."
KCK Eşbaşkanlığı'nın açıklaması şu cümlelerle son buluyor: "Kürt halkının; yerelden demokrasiyi geliştirme, kendi kendini yönetme, bu temelde Türkiye'yi demokratikleştirme ve tüm Türkiye halklarını ve toplumsal kesimleri, özgür ve demokratik yaşama kavuşturma dışında başka bir amacı yoktur. Türk devletini ve siyasi güçlerini halkımızın bu iradesine saygılı olmaya, demokratik oluşumları tanıyarak Türkiye'yi siyasi çıkmazdan ve savaş ortamından çıkmaya çağırıyoruz."
"Savaş sürer" mi?
Erken seçim ve koalisyon tartışmalarının yoğunlaştığı şu günlerde, ikinci planda kalan bu gelişmeler, ciddiye alınacak yeni bir aşamaya işaret ediyor. Son günlerde yaygınlaşan çatışmaların, PKK'nin eylemlerinin de belki arka planını anlamamıza katkıda bulunabilecek ipuçlarıyla karşı karşıyayız.
KCK, devlete bu "demokratik oluşumları" tanıma çağrısında bulunuyor. Ve de bu olursa "Türkiye'nin siyasi çıkmazdan ve savaş ortamından" çıkabileceğini söylüyor.
Daha önce de bir kaç kez dikkat çektim. Çözüm süreci kritik bir aşamaya geldi. Aslında başından beri tahmin ettiğimiz, üzerinde durduğumuz konu, şimdi Türkiye'nin önünde bütün çıplaklığıyla duruyor. PKK ya da bu siyasi hareketin türevleri, bölgeyi yönetmek istiyorlar. Suriye'de denedikleri "teritoryal" ya da kantonal sistemi Türkiye'de de gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Barış ve silah
Kürtlerin içinden bir siyasi akımın böyle bir talepte bulunması, meşru siyaset zemininde ve barışçı yöntemleri kullanarak dile getirmesi, bir siyasi hak olarak görülebilir. Kürtler içindeki değişik siyasi örgütlenmeler içinde "Bağımsız Kürdistan"ı da, "Federasyon"u da barışçı bir zeminde savunanlar çok uzun zamandan beri varlar.
Şimdiki sorun, bunun yasal bir zeminde savunulmasının ötesinde bir duruma işaret ediyor. Silahlı bir örgüt savununca konu değişik bir boyut kazanıyor. Nitekim bu kentlerde ciddi bir silahlı direniş ve çatışma ortamı kendisini hissettiriyor.
Devlet güçleri de bu direnişi kırmak amacıyla müdahalelerde bulunuyor, çatışma yaygınlaşıyor.
Bu süreç, bir kopuşa yol açar mı? Bunun bölgeye, Kürtlere ve Türkiye'ye faturası ne olur?
Barışçı bir çözüm, hangi temelde, yeni baştan gündeme gelebilir?
Karmaşık bir süreçten söz ediyoruz.