[7 Mart 2015] Yandaki resim, bugün İsrail’de kalan Sodom Dağı’ndan. Hemen bütün dağ kaya tuzu (halit); ortadaki dikey, insanı andıran doğal formasyon da öyle. Fakat Lut’un karısı olduğuna inanılıyor. Adı sanı yok; sadece Lut’un karısı. Ve insan elinden çıkma heykeli değil, kendisi. Ya da taş kesilmiş hali. Tanrıya ve kocasına (kocası üzerinden Tanrıya, Tanrının meleklerinin emrini aktaran kocasına) itaat etmediği için.Öykü, Tevrat’ta (Hıristiyanlar için, Yahudi İncili’nde veya Ahdi Atik’te), Tekvin [Genesis] 19’da anlatılır (Lut’un geçmişi, ilk inananı olduğu amcası İbrahim Peygamber ile girdikleri arayış, birlikte seyahatleri ve Kenan’da ayrılıp farklı yönlere gidişleri için, bkz Tekvin 11-14). Lut sonunda gelip, bugün Lut Gölü’nün kapladığı Siddim vadisindeki “beş ova kenti”nden biri olan Sodom’a yerleşmiştir. Civardaki Gomora ile birlikte, iki günahkâr kenttir bunlar; özellikle eşcinsellik çok yaygındır. Tanrı Sodom ve Gomora’yı cezalandırmaya karar verir. İki meleğini gönderir; Lut önlerinde eğilir; geceyi sokakta veya kent meydanında geçirmeye niyetli oldukları halde, israrla alıp evine götürür, sofrasına buyur eder. Tam yatacaklarken, Lut’a olağanüstü yakışıklı iki misafir geldiğini duyan Sodom’un bütün azgın erkekleri gelip evi kuşatır. Hadi çıkar şu misafirlerini ki biz de onları “tanıyalım” diye seslenirler. Lut kapıya gelip, kardeşlerim bu kötülükten vazgeçin derse de aldırmaz, hattâ Lut’u tartaklayıp kapıyı zorlayarak eve girmeye kalkarlar. Bunun üzerine melekler işe karışır. Önce kapının önündekileri kör eder; sonra da Lut’a, bütün ailesiyle birlikte derhal şehri terk edip asla ardına bakmaksızın kaçması ve civardaki tepelere ulaşmasını, zira Tanrının bu şehirleri yok edeceğini anlatırlar. Lut yalvararak tepelerdense civardaki “küçük” Zoar kentine sığınmak için izin alır. Lut, karısı ve iki kızı yola çıkar; bu arada Tanrı gökten Sodom ve Gomora üzerine “ateş ve kükürt” yağdırmaya başlar (bunun, Afrika’dan Şeria’ya kadar uzanan Büyük Rift Vadisi’nde yaklaşık İÖ 1900’de meydana gelen büyük bir depreme denk düştüğü, satha çıkan petrol ve doğalgazın bu yüzden patlayarak yandığı, mahvolan kentlerin de yükselen göle gömüldüğü sanılıyor). Bu arada Lut’un karısı her nasılsa dönüp arkasına bakar ve ânında “bir tuz sütunu”na dönüşür (Tekvin, 19:26). Lut ve iki kızı yollarına devam edip gün doğarken Zoar’a ulaşır.
John Martin, The Destruction of Sodom and Gomorrah [Sodom ve Gomorra’nın İmhası, 1852]. Ön sağda Lut ve kızları. Arkalarında, aşağı-orta plandaki küçük beyazlık, Lut’un karısı; “bir tuz sütunu”na dönüşmüş.
Hıristiyanlardan sonra Müslümanlar da Lut’a Allahın elçilerinden biri olarak saygı gösterir. Kuran’ın Enbiya sûresi “(74) Lut’a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi. (75) Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi” der.Ama ne Tevrat, ne İncil, ne Kuran, Lut’un karısı üzerinde zerrece durmaz. İsmi bile verilmez (aynen Duygu Asena, Kadının Adı Yok, 1987). O tek satırla kaybolup gider.Öyle midir? Bir kader midir bu? Hep erkekler önde gider, karıları arkadan mı gelir? Hep erkekler mi bilir ne yapılacağını? Kadınların fıtraten eşit olmadığını; meslek sahibi olmayıp evlerinde oturmaları gerektiğini; kamusal alanda gülmemeleri ve yüksek sesle konuşmamaları, dikkati kendilerine çekmemelerini, çok çok yukarılardan büyük ve kudretli erkekler mi tebliğ eder?Erkekler karar verir, bir şehirden ve bir evden diğerine göç eder, bir ideo-politik partizanlıktan diğerine atlar, TİP’i desteklerken düşman kesilir, aklına eser Kurtuluşa veya Dev-Sola veya Maoculuğa intisap eder, Halkın Yolu’ndan PDA’ya katılalım der — ve her seferinde, aile dostlarını tersyüz etmek, eski arkadaşlarından kopup force majeure yenilerini edinmek pahasına her değişikliğe sızıltısız uymak, kadınlara mı düşer?Kendi dünyaları yok mudur onların (erkeklerin fazla evcil diye küçümsediği)? Kendi tercihleri? Kendi sesleri? Her şeyi içlerine mi gömerler? Tahammülleri kalmazsa, kocalarının (veya babalarının veya erkek kardeşlerinin) çok bilmişliğine, epistemolojik özgüvenine nasıl hayır derler? Derlerse, ama tuz sütunu, ama dayak, ama tecavüz, ama namus cinayetleri, gene erkekler tarafından cezalandırılmayı mı hak ederler?Günümüzün elit kentli feminizminin belki aştığı veya aşmış gözüktüğü bu sorular, yeryüzünde ve Türkiye’de milyarlarca kadın açısından hâlâ geçerli. Bunları en keskin biçimiyle 20. yüzyılın en büyük şairlerinden ikisi de sormuş — büyük kadın şairleri demiyorum, dikkat ederseniz; kadın-erkek ayırımı yapmaksızın bütün büyük şairlerinden ikisi; ama tabii sorabilmeleri kadın olmalarıyla, kadınlık halinin özel iç dünyası ve duyarlılıklarıyla ilgili. Anna Akhmatova (1889-1966); Wislawa Szymborska (1923-2012). Akhmatova daha başından ve uzun süre Sovyet terörüne hedef olmuş; ilk kocası (Nikolay Gumilev) gizli polis tarafından kurşuna dizilmiş; oğlu (Lev Gumilev) ve sonraki hayat arkadaşı (Nikolay Punin) yıllarını Gulag’da geçirmiş (ve Punin orada ölmüş); bir gün oğlu için hapishane önlerinde soğuktan morarmış halde kuyrukta beklerken, sıradaki başka bir kadının ansızın fısıltıyla “Bunları anlatabilir misin?” diye sorması üzerine “Evet, anlatabilirim” diyen Akhmatova, bu ahlâkî sözünü tutmuş, yurtdışına çıkmayıp rejimin bütün canavarlıklarına sonuna kadar tanıklık etmeyi yeğlemiş. Szymborska ise genç bir komünist aydın olarak yola çıkmışken giderek parti çizgisinden kopmuş ve muhalefete geçmiş; 1960’ların ortalarından itibaren net özgürlükçü demokrat kimliğini benimsemiş.
1914’te, 26 yaşındaki Modigliani’nin, 21 yaşında Nikolai Gumilev’le evli olan Anna Akhmatova’ya âşık olduğunda yaptığı Akhmatova portresi.
Wislawa Szymborska (1923-2012; 1996 Nobel Ödülü).
Akhmatova da, Szymborska da “Lut’un Karısı” diye birer şiir yazmış uzun ömür ve kariyerlerinde. Birbirinden güzel. Akhmatova’nın tümünü Türkçeleştirmeye kalkmayacağım; Rusçadan İngilizceye çevirileri o kadar farklı ki, hangisinden yola çıkacağımı bilemiyorum. Sadece, Stanley Kunitz ve Max Hayward çevirisini esas alarak özetleyeceğim: “Tanrının sadık ve âdil kulu” [Tanya Karshtedt’in daha açıkça sarkastik ifadesiyle “Kutsal Lut”] yamaca tırmanırken, peşinden giden “kadını”nı rahat bırakmıyor huzursuz bir ses: “Henüz çok geç değil, dönüp bakabilirsin / doğup büyüdüğün Sodom’un kızıl kulelerine / bir zamanlar şarkı söylediğin meydana / iplik eğirdiğin barakaya / evlilik döşeğini oğulların ve kızlarının kutsadığı / yüksek binanın şimdi boş pencerelerine.” Dayanamayıp tek bir nazar fırlatıyor kadın “ve anî bir acı / gıkını çıkaramadan dikti gözkapaklarını birbirine / vücudu pul pul berrak tuz olup döküldü / hızla koşan ayakları yere çakılıverdi.” Akhmatova, Sovyet iktidarının bütün diğer kurbanlarını anar ve hepsine kucak açarcasına isyan eder usul usul: “Bu kadının yasını kim tutacak? / Çok mu önemsiz [Karshtedt: Olabilecek en küçük kayıp gibi mi] geliyor size? / Ama benim kalbimde yeri hep mevcut / Dönüp bakmak [Karshted: Tek bir bakış] uğruna canını verdiği için.”Szymborska’nın ise tamamını sunuyorum, elimden geldiğince. Yanılmazlığı içinde Lut’un belki devrim yapmaya kalkıyor, kadının da bedelini ödüyor olması dahil, insanlık hallerinin bütün karmaşıklığını yansıttığı için. Lut’un Karısı Meraktan dönüp bakmışım; öyle diyorlar.Ama başka nedenlerim de olabilir pekâlâ.Gümüş kâseme hayıflandığımdandır belki.Dikkatsizliğimden, sandallarımı bağlarken.Habire kocam Lut’un boynununerdemli ensesine bakmamak için.Ansızın oracıkta ölüversembir saniye bile duraksamayacağı kafama dank ettiğinde.Bir anlık isyanıyla eziklerin.Bizi takip eden var mı diye.Sessizliğin ürküntüsü, Tanrının fikrini değiştirdiği umuduyla.İki kızımız tepeyi aşıyordu bile.Birden kendimi yaşlı hissettim. Mesafeler.Beyhude gezginlik. Uyuşukluk.Çıkınımı yere koyarken bakıverdim.Ayağımı nereye basacağımı bilemeden.Yoluma yılanlar çıkıverdiydi,örümcekler, tarla fareleri, yavru akbabalar.Artık ne iyiydiler ne de kötü — hepsisürünerek, sıçrayarak kaçıyordu korkudan.Dönüp baktım alabildiğine meyus.Gizlice kaçıp gittiğimiz için utançtan.Ağlamak, eve dönmek isteğiyle.Ya da sadece anî bir rüzgârsaçımı çözüp eteklerimi havalandırınca.Sodom’un surlarından bizi seyrediyorve kahkahalarla gülüyorlar sandım.Öfkeyle baktım geriye.Feci sonlarının tadını çıkarmak için.Ya da yukarıdaki nedenlerin hepsi.Gayri ihtiyarî dönüp baktım geriye.Sırf, ayağıma takılıp bana hırlayan bir taştı.Anî bir çatlaktı beni birden durduran.Kenarında, arka ayakları üzerinde sendeleyipdüşmemeye çalışan bir sıçan.İkimiz de geri dönüp baktık tam o anda.Yok, hayır. Ben koşmaya,sürünmeye, uçmaya devam ettim yokuş yukarıçöken karanlıkla birlikte göktenher şeyi yakıp kavuran çakıltaşlarıve ölü kuşlar yağıncaya dek.Fırıl fırıl dönüyordum, soluksuz.Bir gören olduysa dansettiğimi sanmıştır.Ola ki gözlerim açıktı o sırada.Ola ki yüzüm şehre dönükken düşüverdim.