2007 yılının Nisan ayı… Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi bitmiş, yeni Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül. Baykal liderliğindeki CHP, eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun icat ettiği projenin peşinde. Formül: 367 milletvekili ile Meclis açılmazsa, Cumhurbaşkanı seçilemez. Böyle bir akıl ve hukuk dışı icat, o günkü kuvvet dengeleri içinde, bir anlamda amacına ulaşabildi.
Türkiye, Cumhurbaşkanını seçemeyince AK Parti hükümeti "erken seçim" kararı aldı. Halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı için anayasa referandumuna gidildi. Bugünkü Türkiye'nin anayasal ve siyasal çerçevesi, "367" tezinin peşine düşen CHP liderliği sayesinde çizildi.
AK Parti'yi yıllarca yenilmez yapan, işte CHP'nin bu akıldışı siyaset tercihi oldu. "Mağdur AK Parti", mağdur geniş halk kitleleriyle bir özdeşlik kurdu. CHP, kaybedenlerin, elitlerin temsilcisi olarak görüldü ve yerinde saydı.
Sonuç değişmez mi?
Yeni Şafak'tan Kemal Öztürk, İnternethaber'den Hadi Özışık ile şöyleşisinde, şu değerlendirmeyi yapıyor: "Girdiği bütün seçimleri kaybetmiş CHP, bunun gereğini yaptı mı? Mesela bir lider değiştirdi mi? Sistem değiştirmedi. Fikir değiştirmedi, program değiştirmedi. Aynı şekilde devam ediyor. 31 Mart'ta da aynısı olacak. Durum değişmeyecek, yine kaybedecek." Benzer doğrultuda saptamaları herhalde hemen hepimiz uzun zamandır yapıyoruz. Bu süreçte CHP çok büyük değişim geçirmedi. Ama AK Parti'nin tersine bir değişim geçirdiği söylenemez mi?
İktidar partisinin "mağduriyet" dönemi bitti. Daha özgür ve daha demokratik Türkiye'ye doğru ilerleme iddiasıyla yapılan siyasetin tıkandığını söyleyen, "metal yorgunluğu" saptamaları yapan partililerin sayısı artıyor. "Asıl statükocu iktidar oldu" yönündeki muhalefet eleştileri çoğalıyor. AK Parti'nin CHP karşısındaki üstünlük kozlarının yıprandığı, etkisinin azaldığı yönünde araştırma sonuçlarıyla karşılaşıyoruz.. Uzun iktidar yıllarının getirdiği, kötü yönetim, yolsuzluk iddiaları da ciddi olarak gündeme geliyor.
Muhalefet
Bunlar, muhalefetin imkanlarını ve gücünü artırıyor, umutlarını yükseltiyor mu? CHP şimdi daha mağdurlara yakın bir yerden konuşabiliyor mu? Tartışılır. Muhalefetin temel sorunu hala devletçi-statükocu genel çizginin dışına çıkamamış olması. Ama bu noktada iktidar partisinin durumu da parlak değil. Artık 367 icatları, asker bildirileri ve muhtıraları dönemi geride kaldı. Bunlara karşı bir yerde konuşlanan AK Parti'nin, elindeki en temel avantaj "sivilleşme ihtiyacı"nın temsilcisi olmasıydı. Artık bu açıdan da durum değişiyor.
Seçmen, bu tersine değişim eğilimini ne ölçüde dikkate alacak?
Göreceğiz…