Ana SayfaYazarlarMalatya (2): “Baba, Real Madrid de buraya gelir mi?”

Malatya (2): “Baba, Real Madrid de buraya gelir mi?”

 

Araya bir-iki önemli hadise girdi, Malatya izlenimleri yarıda kaldı. Kaldığımız yerden devam edelim ve Malatya’ya dair sözlerimizi, şimdilik, tamamlayalım.

 

Malatya’nın son derece güzel yeni bir stadı var. Şehrin dışında, ulaşımı rahat, şık bir mekân; zemini hoş, koltukları konforlu, otoparkı geniş, ışıklandırması göz alıcı, akustiği mükemmel. Giriş ve çıkışlar çok rahat; maçtan kısa bir süre önce gidip yerinizi alıyor, maç bittikten sonra kolaylıkla stadı terk edebiliyordunuz. Stadın kapasitesi 27.044; sondaki 44 rakamının şehrin plakasına nispet olduğunu tahmin edersiniz. Büyük maçlarda seyirci sayısı 20 bine kadar çıkabilse de Evkur Malatyaspor maçlarını ortalama 10 bin kişiye oynuyor.

 

Şehir, takımından ve özellikle hocasından gayet memnun. Teknik Direktör Erol Bulut’a büyük bir sevgi ve güven var. Süper Lig hasretini geçen yıl dindiren Malatya, serüvenine Ertuğrul Sağlam ile başlamıştı. Ancak kan uyuşmazlığı sahaya başarısızlık olarak yansıyınca rota Bulut’a çevrilmişti. Malatya için kritik bir karardı; zira bu, Bulut’un ilk teknik direktörlük deneyimi olacaktı. Genç hocanın başarısız olması halinde, kulübe ve yönetime ağır bir faturanın çıkması kaçınılmazdı.

 

Ancak Bulut, bu ağır yükün altından kalktı. Ligde kalmayı hedef belleyen bir takımı alıp üst sıralara taşıdı. Doğru transferlerle dişli bir takım yarattı. Kendi evinde Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı ve Trabzonspor’u deviren Malatya’yı Süper Lig’in en zorlu deplasmanlarından biri haline getirdi.

 

Garip bir sevgi!

 

Trabzonspor maçı için tribündeki yerini aldığımızda her şey güzel görünüyordu. Hava mis gibiydi. Taraftar sayısı fena sayılmazdı. Tribünlerde hoş bir manzara vardı. Malatyalılar bir yandan takımlarını desteklerken diğer taraftan da Trabzonspor taraftarlarını alkışlıyorlardı. “Malatya-Trabzon kardeştir” sloganı yükseliyordu dört bir taraftan.

 

Takımlar sahaya çıktıklarında coşku arttı. Ünal Karaman çıkış tünelinden görünür görünmez Malatya’da bir alkış tufanı koptu. Trabzon’da efsane olmadan önce Malatya formasını terleten Karaman, tribünlerin “Ünal Hoca buraya” çağrısına kulaklarını tıkamadı. Kendisini çağıran taraftara koştu, onların sevgisine içten bir saygıyla karşılık verdi. Maç bittiğinde yanımdaki Malatyalılara, gülerek, “Garip bir sevgi anlayışınız var” dedim: “Önce adamı cilalıyorsunuz, sonra da beş atıyorsunuz.”

 

Bu sezon Trabzonspor’u ilk defa çıplak gözle seyredebildim. Onur; hem formsuz hem de moralsiz. Kadro dışı bırakılmasını ve arkasından yaptığı açıklamaları düşününce, onun zihnen tekrar eski Onur haline gelebilmesinin çok zor olduğu kanısındayım. Defansın ortasındaki Touré ve Hüseyni ağır kalıyorlar. Takımın belkemiğini oluşturan bu ikilinin arasında olması gereken bir uyum yok; ilk müdahalelerinde gecikiyorlar ve topu oyuna da iyi sokamıyorlar. Özellikle Malatya maçında her ikisi de herhalde kariyerlerinin en kötü günlerinden birini yaşadılar. İlk gol Onazi’nin hatasının sonucuydu; ama 2. ve 3. goller Hüseyni’nin, 4. ve 5. goller de Touré’nin hediyesiydi. 

 

Hayalet gibi!

 

Takımın sol kanadının hem önünde hem arkasında ciddi sıkıntı var. Novak kötü bir sol bek sayılmaz, takımdaki alternatifler içinde en iyisi, ama öyle ekstra bir sol bek de değil. Nwakeame, GS maçında döktürdü, ondan sonra kayboldu. Çok şey vaat ediyordu ama beklentilerin gerisinde kaldı. Malatya’da da ilk yarı hayalet gibiydi; ne defansta göründü ne de ofansta. Maçın sonlarına doğru biraz hareketlense de bu, onun maharetinden değil, oyunun kopmasından ve rakibin buna verdiği izinden kaynaklanıyordu.

 

Pereira, Trabzonspor’un en iyisi; doksan dakika maçın içinde. Hırslı, çabuk, hücumda da savunmada da elinden geleni yapıyor. Olcay, ileride çok parlak işler yapamıyor. Ama geride Pereira’ya yardıma geliyor. Malatya’da ilk darbeyi yiyinceye kadar Trabzonspor’un sağ tarafı fena işlemedi. Pereira-Olcay ikilisi Malatya’nın sol tarafına zor anlar yaşattılar, bir-iki pozisyon da hazırladılar ama bunlara golle sonuçlanmadı.

 

Onazi, orta sahanın yükünü çekiyor; üretkenliği ve yaratıcılığı tartışma götürür ama çalışkan. Sosa, kâğıt üzerinde ligin en iyi orta saha oyuncusu, ayrıca BJK’de yaptıklarına da tanık etmişliğimiz var. Potansiyelini biliyoruz ama onda da heves ve istek yok. Sırtına zorla forma geçirmişler gibi bir havası var; istemediği bir görevi zoraki yerine getiriyor görünmeye çalışan bir tablo sunuyor bize. Sosa’ya baktığınızda takımını toparlamak ve maçı koparmak için bütün gücünü sahaya döken bir lider değil, idare etmeye çalışan birini görüyorsunuz.

 

İşlenmesi gereken cevher

 

Abdülkadir bir cevher ama işlenmesi lazım, hem mental hem de oyun bilgisi bakımından.  Ne yazık ki A Takıma yükseldiği günden bugüne kadar aradan geçen süreyi Abdülkadir’in de Trabzonspor’un da iyi kullandığı söylenemez. Takımdaki rolünün ne olduğuna, nerede ve nasıl oynayacağına dair bir kafa karışıklığı var. Açıkta oynadığında yeteneklerini gösteremiyor ve etkinliğini kaybediyor. Forvetin arkasına alındığında ise kaybolup gidiyor. Görünen o ki, Abdülkadir iyi antrene edilemiyor.

 

Rodellega, beğendiğim bir forvet; ne var ki o da kendisinden beklenen patlamayı yapamadı Trabzonspor’da. Bazen akla zarar goller atıyor, hepimiz ayakta alkışlıyoruz. Bazen de olmayacak goller kaçırıyor, hem bizi dumura uğratıyor hem de takımın başını yakıyor. Malatya’da henüz maçta gol yokken neredeyse boş kaleye gönderemediği top maçın dönüm noktalarından biri oldu.

 

Ezcümle tek tek ele alındığında Trabzon’da çok da kötü bir kadro yok. Ama takım mühendisliğinde çok büyük arızlar var. Takım en sağlam olması gereken yerinde yani defansın ortasında bir kırılganlık söz konusu. Kanatlar iyi çalışmıyor. Orta sahadaki isimler belli bir çıtanın üzerinde olsa da onlar potansiyellerini sahaya yansıtamıyorlar. Buna bir de Burak ve Onur meselelerindeki gibi rahatsızlıklar eklenince Trabzonspor bir türlü üst sırlara tırmanamıyor.

 

Karaman’ın karnesi

 

Böyle bir vasatta takımın başındaki hocanın sahip olduğu vasıflar önemlidir. Futbolcuların bireysel performanslarını artırabilen ve olası krizleri yönetebilen bir hoca, elindeki malzeme eksik de olsa ondan iyi bir verim alabilir. Karaman’ın şu ana kadar verdiği görüntü maalesef bu konuda ümitvar olmayı engelliyor.  

 

Karaman’ın takımın başına gelmesi benim için sürpriz oldu. Hoca adayı olarak telaffuz edilen isimler arasında benim en az şans verdiğim Karaman’dı. Lakin herhalde o dönem Sportif Direktör olan Özkan Sümer’in isteği ağır bastı ve takım Karaman’a teslim edildi. Karaman, mükemmel bir futbolcuydu ama teknik direktör olarak bir başarının altında imzası yoktu. Ancak salt buna bakarak Karaman’ı değerlendirmek yanlış olurdu. Önemli olan, takımın sorumluluğunu aldıktan sonra neler yapacağı, takımı aldığı noktadan daha ileri taşıyıp taşıyamayacağıydı.

 

Lig heyecanının başlamasının üzerinden 12 hafta geçti. Yani Karaman hakkında kısa bir değerlendirme yapmak için yeteri kadar maç oynandı. Trabzonspor bu maçların 4’ünde galip geldi, 4’ünde yenildi, 4’ünde de berabere kaldı. 19 gol attı, 18 gol yedi, 16 puan topladı. Attığı gol sayısı tatminkâr, ama yediği gol sayısı alarm verici cinsten; bu, Karaman’ın sağlam bir defans kurgulayamadığını gösteriyor. Eğer güvenilir bir savunma hattı oluşturamazsanız, bir başarı kazanmanız güçleşir.

 

Kırık not

 

Karaman, henüz bir oyun düzeni üzerinde de karar kılamadı. Lige tekli forvetle başladı. Kasımpaşa maçında bir nevi zorunluluktan ikili forvete geçti. Bundan netice alınca ve Rodelllega’yı kesemeyince bir süre böyle devam etti. Burak kadro dışı bırakılınca yeniden tekli forvete döndü. Hoca’nın bir an önce şablona karar vermesi ve takımı buna adapte etmesi gerekiyor.

 

Oyuna müdahalelerde ya geç kaldı ya da yanlış tercihlerde bulundu. Malatya’dan ağır bir tokat yedi. Garip gelebilir ama ben Ünal Hoca’nın en az hatayı bu maçta yaptığını düşünüyorum. Başını Hüseyni ve Touré’nin çektiği birçok futbolcu inanılması zor şahsi hatalar yaptılar. Hoca’nın bunlara müdahale edebilmesi söz konusu değildi. Olcay gibi bir futbolcu barajda eğilip kendi kalecisini şaşırtıyorsa Ünal Hoca ne yapsın? Ama Karaman, Malatya’dan önceki üç maçta kaçırılan galibiyetlerin baş sorumlusuydu. Karaman’ın gerek taktik ve gerek oyuna müdahalelerdeki hatalar tam altı puana neden oldu.

 

Tek tek oyuncuların kapasitelerini yükseltme konusunda da Karaman’ın kırık not aldığını söyleyebiliriz. Trabzon’un üzerine titrediği Yusuf ve Abdülkadir, geçen yıldan daha iyi değiller. Hatta Yusuf’ta artık endişe verici seviyeye gelen bir gerileme gözleniyor. Dolayısıyla bütün parametrelerde Karaman’ın becerisine dair ciddi soru işaretleri var. Yönetim şimdilik arkasında durdu ama bir-iki maç daha böyle kaybederse Karaman’ı Trabzon’daki geleceği karanlık olur.

 

Malatya’nın havası

 

Peşi sıra gelen galibiyetler Malatya’yı havaya sokmuş. Taraftar gözünü yukarı dikmiş. Maç bitmiş. Malatyalılar sevinçli, ben boynu bükük, stattan ayrılıyoruz. Önümde bir baba-oğul; çocuk 12-13 yaşlarında. Sarı-kırmızılı kaşkolü bağlamış boynuna, babasının yanında hoplaya zıplaya hoplaya zıplaya ilerliyor. Bir yandan da soru yağmuruna tutuyor babasını. Hafiften kulak kabartıyorum ona.

 

“Baba” diyor “Biz şimdi Şampiyonlar Ligi’ne gidersek Real Madrid de buraya gelir mi?” Başını sallıyor babası: “Gelir tabi oğlum, neden gelmesin?”  

 

“Aferin kerataya” diyorum içimden. Bir kere, öyle Avrupa Ligi’ymiş falanmış, filanmış, hiç uğraşmıyor.  Çıtayı en tepeye koyuyor, direkt Şampiyonlar Ligi’ni hedef alıyor ve postu oraya sermek istiyor. Helal! Ayrıca “şampiyon” deyince de aklına -öyle Barcelona, City, Juventus, Bayern, PSG, vs.- gelmiyor, Real geliyor. Yani gerçek şampiyondan anlıyor.

 

Sevdim onu, iş var bu çocukta!

 

- Advertisment -