Türkiye'yi şimdiye kadar büyük çoğunlukla “muhafazakarlar” yönettiler. Cumhuriyetin ilk kuruluş yılları, yaşam tarzı bağlamında, bunun dışında tutulabilir. AK Parti'nin 2010'lara kadarki bölümü de farklı bir çerçevede değerlendirilebilir.
Benim muhafzakarlıktan anladığım; tutuculuk, düzenin, durumun, sistemin değişmesine karşı çıkmak… Değişime karşı direnmek, içe kapanmacılık… Bizim siyasi literatürümüzde, muhafazakarlık, daha çok dindarlık, geleneklere bağlılık olarak anlaşılır ve öyle değerlendirilir. Ben bu tanımın dar ve yetersiz bir tanım olduğunu düşünüyorum. Evet muhafazakarlığın dinle, inançla bir bağı var. Ama belirleyici olan sadece onlar değil.
Bence, en “muhafazakar” iktidar yılları, askeri darbelerin olduğu dönemlerdir. Gerektiğinde dini de kullanan baskıcı cunta yönetimleri, örneğin Alevi köylerine zorla cami yaptırırken de, değişik muhalif düşünceleri düşman olarak görürken de; aynı çizgiyi sürdürdüler. “Muhafazakar” yönetimlerin karakteristik özelliklerinden birisi de, yabancı düşmanlığının tırmanması, ötekinin dışlanmasıdır.
Dini metinleri okurken, dini kaynakları anlamaya çalışırken, nasıl yaklaştığınız önemli. Eğer, adalet istiyorsanız, barış ve kardeşlik istiyorsanız, metinleri o gözle okur, öyle hükümleri öne çıkarırsınız. Tersi de çok görülür: Bazı terör örgütleri, din adına, inanç adına şiddete, zulme başvururken, bazı metinleri kendi istedikleri gibi yorumlarlar.
İktidar muhafazakarlaştırırken…
Geçenlerde, bir TV tartışmasında, daha düne kadar "değişim" için aynı duyguları paylaştığım bir arkadaşımın, giderek gerçekten muhafazakarlaştığını hissettim… Klasik tutucu fikirleri, aşırı devletçi ve merkeziyetçi zihniyeti savunuyordu. Hak hukuk, temel insan hakları gibi kavramlardan sanki zararlı birer unsur gibi bahsediyordu.
Bu “doğanın kanunu” mu? İktidarların, yerleştikçe geleneksel tutucu devlet davranışlarının parçası olması kaçınılmaz mı? O bildik dil, gelip hükümranlığını çaresiz bir şekilde kabul ettirmek zorunda mı?
Toplumlar değişiyor. Dünya değişiyor. Siyaset değişiyor. Değişim kaçınılmaz. Ama iktidarların zaman içinde muhafazakarlaşma çemberinden kurtulamadığını da görebiliyor ve hissedebiliyoruz.
(Bazı Marksistlerin "sürekli devrim" tezinin, sosyalist ülkelerin deneyleri içinde nasıl buharlaşıp uçtuğunu görmedik mi?) AK Parti'nin kuruluş felsefesi içindeki “3 dönemden daha fazla milletvekili olamama” maddesi, 14 senenin sonunda epeyce anlamlı hale geliyor.