Ana SayfaYazarlarMusa Kart: ‘Ey Vicdan!’

Musa Kart: ‘Ey Vicdan!’

 

Cumhuriyet’te uzun yıllar oda arkadaşlığı yaptığım karikatürist sevgili Musa Kart, hakkındaki iddilara karşı cevabını, “Ey vicdan!” diye bitirmiş. Musa, mizahçıdır, derin bir humora sahiptir… Ama ona yaşatılanların gülünüp geçilir tarafı yok. Akın Atalay'ın cevaplarını da dikkatle okudum. Bu davanın iler tutar bir tarafı olmadığını, sağlam delillerle ortaya koyuyor… Murat Sabuncu ve Kadri Gürsel'in cevapları da, sağlam bir mantığa dayanıyor.

Musa Kart, “terör örgütü üyeliği” suçlamasının saçmalığını, kendine özgü bir espriyle açıklıyor: “Ben de 3 günlük Bodrum tatili için, gazetelerde tam sayfa ilanları yayınlanan, herkesin bildiği bir seyahat şirketini aramışım. Bu arama, terör örgütüyle irtibat sayılarak, önüme suç kanıtı olarak konulmuş.

Bodrum’da deniz manzaralı bir odada 3 gün kalmayı umarken, Silivri’de beton manzaralı hücrede 9 ay kaldım. Yaşadıklarım bir rezervasyon hatası diye geçiştirilecek gibi değil!..”

Dava bir ölçü 

Cumhuriyet gazetesi davası, Türkiye'ye yön veren iradenin yönelimi açısından, özel bir anlam taşıyor. Cumhuriyet, köklü bir siyasi geçmişin temsilcisi. Ülkenin kuruluşunda harcı olan bir arka plana sahip. Böyle bir kurumu işlevsizleştirmeyi hedeflemek, onu akla hayale sığmayacak gerekçelerle suçlamak; “düşünce ve ifade özgürlüğü” meselesinin de ötesinde anlamlar taşıyor.

Akın Atalay, bunu şu sözlerle ifade ediyor: “Bu yargılamanın birbirini tamamlayan iki amacı var. Birincisi, Cumhuriyet gazetesini ele geçirmek ya da susturmak. İkincisi, siyasi iktidarın istemediği haberleri, hoşuna gitmeyecek yazıları yayınlamayı düşünebilecek, aklının ucundan geçirecek gazetelere ve gazetecilere, maruz kalacakları akıbeti göstermek.”

Meslektaşlarımız, arkadaşlarımız, 9 aydır tutuklu. İddianameye ve verilen cevaplara bakınca, insan, doğal olarak, “Nereden nereye?” sorusunu sorma ihtiyacını hissediyoruz.

Birlik ve güven 

Zor bir dönemden geçiyoruz. İç barışa ve birliğe ihtiyacımız var.

Farklı düşünenleri, eleştirel davrananları susturarak, hapse atarak, bir birlik sağlanabilir mi? Devlet, bu “anlayış”la, “kendini kanıtlayabilir” mi? Cumhuriyet gazetesinin yazar ve yöneticileri dahil bir çok gazeteci, böylesine ithamlarla hapislerde tutulduğü sürece, o gazetelerin okurları, TV’lerin izleyicileri ülkenin yönetimine, yargısına ne kadar güvenebilir? Bu insanlar hapisteyken, muhalif gazeteciler, nasıl gazetecilik yapabilir? Umarım, bu anormal durum değişir.

Umarım, tutuklu gazeteciler hapisten çıkar, Cumhuriyetçiler de bir an önce serbest bırakılır…

- Advertisment -