Türk Ocakları İstanbul Şubesi ve İstanbul Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları sempozyumuna Kartal Belediyesi ev sahipliği yaptı. Bu ülkede islamın hakikatine ulaşmak ve gündelik çalkantıların ötesine geçip derinlemesine çok yönlü tartışmalara tanık olmak hepimizin hakkı hatta bu yönde çaba sarfetmek önemli bir vecibe.
Sempozyum hafta sonu olsaydı daha çok katılım olabilirdi. Kamu çalışanlarından izin alıp gelenler olması bu konudaki ilginin merakın işareti yine de. Hatta ilçenin bir huzurevinden bazı yaşlılar da katılmıştı. Kuvayı milliye kıyafetleriyle giyip madalyalarını takıp kalpağını giyip gelen Hataylı Bilal Balta, dolmuşla geleyim derken aceleci şoför yüzünden düşmüştü, malum daha bir ayağınızı atmışken hareket ediyorlar genelde. Yaralanmaktan son anda kurtulmuştu Bilal bey de. Sorunları ortaya koymakla kalmayıp çözüm yolları da öneren tebliğler kısa süre sonra yayınlanacak, izleyebildiğim birkaç oturumdan notlar şöyle:
Dinsel sömürgeciliğin entelektüel kaynağı olarak oryantalizm, yeni Batılı emperyalizm gibi meseleler çok kıymetli. Fakat katılabildiğim oturumlarda daha ziyade Müslüman dünyanın kendi iç çelişkileri ve açmazları dile getirildi. Belki de asıl üzerinde durulması gereken ve denetlenebilir, çözülme imkanı olan parametre budur. Başkalarının kötü emellerini durdurabilmenin de ahlaki üstünlüğü sağlamanın da yolu kendi hakikatimize eğilmekten geçiyor.
Emre Kartal’e göre selefi akımın güçlenmesinde en önemli etken Arap milliyetçiliğinin başarısızlığı. Baas çizgisi birlik özgürlük ve sosyalizm iddialarıyla ortaya çıktı fakat baştan beri otoriter bir yapıydı. Hristiyan Arapların da liderlik yaptığı bir oluşumdu panarabizm. Hareketin liderlerinden Mişel Eflak mesela, peygamberimizi ideal bir Arap insanı olarak tanımlıyordu. Modern milliyetçilikler ve İslam arasında gidip gelen hareketin öncülerinden Mustafa Satı, 1948 İsrail yenilgisini Arapların sayısız devlete bölünüp bir araya gelememesine bağladı. Otoriterleşen, tartışmaya açık olmayan harekete muhalefet eden dindar Müslümanlar İslamı merkez alan örgütlenmelere yöneldiler. Selefi daveti ön plana çıkaran İhvanı Müslimin ahlaklı yaşamı, değerlerin gelecek kuşaklara aktarımını ve gündelik hayat pratiklerini önceledi. Ulus devletlerin başarısızlığı diktatörleşmesi ve işlevsizleşmesi, dünyadaki küreselleşme dalgası, iletişim devrimleri küresel İslamı da beraberinde getirdi. İlk kez Afganistan savaşında bölgeye dünyanın dört bir yanından savaşçılar geldi emperyalizme karşı mücadele için.
Zeki el Milad Arapça yaptığı sadece özetini dinleyebildiğimiz sunumunda ilham verici sorular sordu. Uzun zamanlar boyunca sorulan “Müslümanlar neden geri kaldı” sorusu yerine Ebul Hasan el Nedvi’nin “Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti” adlı Kahire’de basılmış olan kitabını koydu. Kendisi ise bu soruya “dünyanın ilerlemesiyle Müslümanlar ne kazandı” sorusunu ekledi. Müslümanların neden geri kaldığı sorusu işlevini yitirmişti Milad’a göre. Fakat coğrafyadan ve kültürden arınmış özü ele geçirme ve hayata katma fikri yeni sayılmaz. Batının ahlakını değil ilmini fennini ve ilerlemesini alma fikri bu topraklarda üç yüz yıldır konuşulan bir tez. Mehmet Akif’in ‘asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı’ mısrası daha ötesine geçer hatta bu düşüncenin. Raşid el Gannuşi’nin Tunus’ta yapmak istediği böyle bir şey ama daha çok Batıdaki ilerlemeler Müslümanlara ne kattı noktasından hareketle.