CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, HDP'nin cezaevindeki adayı Selahattin Demirtaş'ı ziyaret etmek istediğini açıkladı. İsteğine Adalet Bakanı'ndan olumlu yanıt geldi. İyiye işaret.
Çözüm süreci döneminde, AK Parti iktidarı ile HDP bu sürecin temelini attı. MHP ve CHP ise karşı saftaydı, eleştirel tutum içindeydi.
Devran değişti. Süreç bozuldu. AK Parti, MHP ile işbirliğine yöneldi.
Dokunulmazlıkları kaldırılan HDP'nin, eşbaşkanları dahil çok sayıda vekil ve yöneticisi tutuklandı.
CHP'nin HDP'ye bakışında değişimler yaşandı.
HDP, 7 Haziran 2015’te, 6 milyon oy alarak 80 milletvekili çıkardı. Bu sonuç, meseleyi meşru zemine taşımaktan yana olan güçlü bir toplumsal iradeyi ifade ediyordu.
HDP, daha bunun ne olduğunu anlamaya fırsat bulamadan, PKK'nın sert saldırılarının gölgesinde, siyaset dışına itildi.
7 Haziran'da iktidardaki çoğunluğunu kaybeden AK Parti yönetimi, PKK saldırılarının yarattığı tepkisel ortam içinde, seçimi yeniledi ve iktidarı yeniden elde etti.
Önümüze bakalım
Geçmişi yargılamak ve geçmişle hesaplaşmak, siyasetçilerin önünde bir görev olarak duruyor. “Nerede hata yapmıştık” sorusunu sormaları gerekiyor. Yurttaş olarak biz önümüze bakıyoruz. Öte yandan HDP'liler, yaptıkları onca hataya, uğradıkları değişik baskılara rağmen siyaset meydanında kalabilmeyi başardılar. Bunun hala önemli bir imkan olduğunu düşünüyorum. Ana Muhalefet adayı İnce'nin, Demirtaş'ı ziyaret etmesini önemsiyorum. Bakanlıktan izin çıkmasını da.
Gönül ister ki, Demirtaş da diğer adaylar gibi serbest bir ortamda adaylık propagandasını yapabilsin, taraftarlarıyla aracısız ilişki kurabilsin. Hakkında henüz kesinleşmiş bir hüküm bulunmadığına göre, mahkemenin "tutuksuz yargılama" yolunu seçmesi, mantıklı olur.
Böyle bir adım; iç gerilimdeki en önemli alanlarımızdan birinin yumuşaması, rahatlaması, yeniden konuşma ve diyalog zemininde değerlendirilmesi için, fırsat olabilir.
Seçim, toplumsal barış için de zemin sağlayabilir. İnce'nin ziyaret çağrısına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olumlu yanıtı, önemli bir gösterge.
Abarttığımı, boş hayaller peşinde koştuğumu düşünebilirsiniz. Ne olursa olsun, daha sakin bir gelecek, daha başarılı bir ekonomi yaratabilmek adına, iç uzlaşmanın ne kadar önemli olduğunu, hepimiz görebiliyoruz. “Uzlaşmayı kim bozmuştu” gibi tartışmalarla zaman kaybetmeye de gerek yok. Uzlaşmak, siyasi mücadeleden vazgeçmek anlamına gelmez. Ancak, meşru zeminde siyaset ve olgun ortamda rekabet açısından, fırsat olabilir. Uzlaşma, siyasetteki tüm olumlu eylemlerin temelidir.