spot_img
Ana SayfaYazarlarNe asalım, ne besleyelim…

Ne asalım, ne besleyelim…

 

Darbeci er’paşanın lafının uyacağı(nın akla gelmeyeceği) günlerdeyiz. Genç kızlara, çocuklarımıza yönelik gaddarlık/şiddet/acımasızlığı anlamak zor…

 

İlk uygulama vak’am  kız çocuğu istismarıydı, üstelik aynı cins arasında…(Yazıya tekzip ve yazara ayar verme üstadları için not: Üstelik derken, aynı kurum içinde karşı cinsten olması olası bu saldırının aynı cinsten gelmesi zihin ayarlarında ikinci kümede olabileceğinden…)

 

Meslek hayatımda her türlüsüne tanık oldum, kadına şiddetin, kız ve erkek çocuklara kendi cinslerinin, karşı cinsin ve aile üyeleriyle yakınlarının saldırısına…

 

İlk tokat saldırgandan, sonrakiler emniyet, hukuk, onların peşisira aile üyelerinden, sonrasında yardım sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarıyla, okul ve mahalle halkından…

 

Fiziki, psikolojik, sosyal yıkımın ardından iyileştirme, yasal takibin sonuçlanması, medikal ve sosyal rehabilitasyon, kimileri evlendirilerek, kimileri ailesince reddedilerek, bazısının canına kıymasına zemin hazırlanarak, kimileri saldırganın yakınlarınca ortadan kaldırılarak, kimi karnı burnunda , çaresizlikten doğurduğunun canına kıyarak, en çok da devlet kapısına terk ederek olayı sonlandırdığına  çok  tanık olduk.

 

Hep yandık, hep yıkıldık, çözülmedi, yahut çözdükçe kördüğüm oldu. Çünkü devlet hem vardı, hem de yok…Derd büyüktü, ekip yoktu. Bu sorunun Hızır acil’i, sosyal ve medikal iyileştirmesi, izlemesi,  mağdurun gizlenmesi, suçlunun cezasını eğitimle çekme si yoktu…

 

Şimdi, ‘idam gelsin diye çığırtkanlık yapacağınıza eğitim diye bağırın.Cehaleti önlersek milyonları kurtarırız’ diye döktürenleri konunun aciliyet ve önemi açısından değerlendirmenize bırakıyorum.

 

Son günlerde sıklaşan çocuk kaçırma, öldürme, işkence kadar, kadına şiddet ve cinayet de artarak sürüyor.Nerdeyse her gün…Bilimsel veriler yaş ve eğitim fark etmeden her üç kadından birinin şiddet görüp, öldürüldüğünü gösteriyor.Ne kadına yönelik taciz ve tecavüz, şiddet durmak biliyor ne çocuğa yönelik olan…

 

Toplumumuz nasıl bu hale geldi, niye duygusal şiddet, öfke boydan aştı?

 

Sütten çıkma ak kaşık mıydı toplum?

 

Gerek sosyal hizmet, gerek sağlık, gerekse adli ortamdaki inceleme ve tanıklıklarımda gördüklerimi demeye dermansızım. Şimdi bir de tepki şiddeti var,buna silahlanmaya karşı verdiği uzun soluklu uğraşla tanıdığımız Umut Vakfı dikkat çekiyor. Karşı şiddet, şiddete uğrayanın aynı şekilde tepki vermesi.  Aydın’ın bir ilçesinde reşit olmayan kız kendine tecavüze kalkan babasını tüfekle öldürüyor, Karadeniz’in bir ilinde jandarmaya kayıp ihbarında bulunan kadının, kocasını başına odunla vurarak öldürüp gömdüğünü öğreniyoruz.

 

Uzun yıllar evli olduğu eşini 23 kurşun sıkarak öldürüyor, kadın, gerekçe ömür boyu şiddet…

 

Şiddet görmekten bıkan kadın şiddete başvuruyor, şiddet şiddeti çağırıyor, kadın ‘öleceğime’ diyor, ‘bari ben  öldüreyim’. Peki bunun sonu nereye varacak? 2014’de 14 kadın şiddet gördüğü erkeği öldürmüş, yani ‘tersine cinayet’ işlenmiş, bir sonraki yıl sayı 29, 2016’da 40! Bunlar basına yansıyanlar.

 

Kadına şiddet bütün dünyanın sorunu, hiçbir ülkenin sicili temiz değil, veriler ortada.

 

Biz hem derdimizle uğraşıyoruz, hem çare arayanlara akıl öğretenlerle…Kimi zaman yasalar yol kesiyor: Kendini koruyamayacak kadar aklen malûl, bakılacağı devlet kurumu olmayan kadınlar hem büyük kent hem kasabalarda kötü niyetlilerin saldırısı sonucu ardı ardına hamile kalırdı, bu hem o kadınlara eziyet olurdu hem sağlıksız gebelik geçiren bebeklerin sağlıksız olmasına…Onları kısırlaştırma çabalarımız sonuçsuz kalırdı, insan hakları ihlaline girdiği için. Son günlerde sıklaşan çocuk kaçırmalar, kendini savunamayanı öldürecek kadar gözü dönmüş ruh hastalarının, güzelim çocuklara saldırıp, onları öldürebilsin diye yaşaması hakkını savunmak, insan hakları diyen kimilerinin marifeti…

 

Köydeki kapı komşusu küçücük kızı tecavüz edip, öldürüyor.Bir diğeri kaçırdığı küçük kızı on gün aç susuz bırakıp ölmesine yol açtıktan sonra, açık alana götürüp bırakıyor, bunda da kötücül amaç var…Suriyeli sığınmacının hamile eşi ve yanındaki bebesi tecavüz edilip öldürülüyor…Kaç yıl oldu, daha dün gibi, Tarsus’ta Özgecan hep bindiği midibüs şoförünün saldırısı, yetmez gibi katilin yakınlarının yardımıyla öldürmenin üstüne bir de yakılıyor…Hangisini unutabiliriz, bu kadar hasta ruhlar nasıl yetişti?Nasıl toparlanacağız?

 

Genç kızlar ve kadınlar, küçük erkek ve kız çocuklar nasıl korunacak? Buna tanık olanlar ve kurban yakınları nasıl sağaltılacak? Ders kitapları, toplumun eğitim kanalları, yazılı-görse l basın, herkes, hepimiz bir büyük seferberliğin gönüllü kişileri olmadan olmaz…Okulların rehberlik eğitmenlerine büyük iş düşüyor…Sağlık ve emniyet görevlileri her seviyede okul öğrencilerine belli aralıklarla konunun ilk önlemleri ve olası sonuçları hakkında eğitim vermeden de olmaz.

 

Cezaevleri bu suçtan gelenlere kendince hazırlık yapagelmiştir, bu, suça teşvik olarak okunmasın, nice örneğini gördük, yaşadık. Tek kişilik hücre de çözüm değil, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis de…

 

Çarptırılacağı cezanın ağırlığını bilmek caydırıcı olabilir, o da belki…

İdam mı? Pek güzel olur, ama, daha ağırı da mümkün belki…

Tıbben olur’unu olmaz’ını bilemem, bu cinnet hepimize yansıyor, ondan böyle düşünüyor olabilirim: Şey’ini kesip, alnına dikmek!

Ama öylesine yapılmalı ki bu iş, gidip kazıtıp çıkartması mümkün olmasın…

Kart horozlar gibi, ibik niyetine sarksın yüzünün ortasına, suç aleti.

Saklaması gizlemesi mümkün olamaz biçimde…

Zilli kurt yapılıp salınsın ortalık yere.

İş bulamasın, aş bulamasın, eş bulamasın, görüldüğü yerden kovulsun.

Çocuk ve kadını öldürenin insan hakları, öyle mi?

Ben bunu ülkemizde çok yaşadığımız darbelere kalkışanlar için söyleyenlere de demiştim.

Hadi be, siz de!

 

 

 

- Advertisment -