Aslında herkes bilir kralın çıplak olduğunu. Büyüğü küçüğü, kadını erkeği, akıllısı delisi, genci ihtiyarı… herkes görür hükümdarın üzerinde bir elbisenin bulunmadığını. Görür, bilir ama sesini çıkarmaz. Kiminin menfaati öyle gerektirir. Kimi ödetilecek bedelin büyüklüğünden korkar. Kimi böyle gelip böyle gideceğini düşünür. Kimi de rahatını bozmak istemez; “Şimdi, ne gerek başıma bir iş almaya?” der ve kapar gözünü.
Orta yerde bir oyun oynanır. İnsanlar kendilerini öyle ya da böyle, o sebepten veya bu sebepten bir büyüye kaptırır. Lâkin gün olur; oyundan haberdar olmayan bir çocuk çıkar ve herkesin bildiği, gördüğü ama söylenmekten imtina ettiği gerçeği âşikâr kılar. En saf haliyle dile gelen gerçeğe sırt çevrilemez, perde iner ve oyun biter. Büyü bozulmuş ve kralın kendi anormalliğini topluma normallik olarak sunmasının imkânı ortadan kalkmıştır artık.
Bazen böyle olur; basit bir soru büyük bir garabeti faş eder, büyük bir haksızlığı meydana döker.
Tek kale maç
HDP’ye getirilen fiili ekran yasağı ve bunun üzerine başlayan tartışmalar da bir “kral çıplak” hikâyesi. Habertürk’te hukukçu Salim Şen’in “Sadece bu televizyonda değil, her televizyonda HDP tartışılıyor ama HDP’den kimse bu programlara dâvet edilmiyor” demesi üzerine başlayan tartışmalar, hem muhataplarını bir tavır alma mecburiyetinde bıraktı hem de çok öğretici oldu.
HDP, Türkiye’nin üçüncü büyük siyasi partisi; her parti gibi HDP de çeşitli yönlerden değerlendirilmeli ve eleştiriye tabi tutulmalı. Zira taraftarlarının ve karşıtlarının aklında HDP’ye yönelik çok sayıda kritik soru var. Dolayısıyla hemen her gün haber kanallarında HDP’nin tartışma masasına yatırılmasında tuhaf bir durum yok. Tuhaf olan, sürekli HDP’yi konuşurken — 2015’ten beri — HDP’nin temsilcilerine yer vermemek.
Kabak Habertürk’ün başında patladı ama bu salt Habertürk’le alâkalı bir sorun değil; ana akım olarak adlandırılan medyanın tamamında her gece tek kale bir maç oynanıyor. HDP kıyasıya eleştiriliyor, lime lime ediliyor. Söylenenler türlü türlü. Haklı olanları da var, yalan-yanlış bilgileri hiçbir süzgeçten geçirmeden halkın üzerine boca edenleri de. Kendisine ekranlar kapatıldığı için HDP ne bu yerinde tenkitlere cevap verebiliyor, ne de yalanlara, çarpıtmalara, iftiralara. Böylece bir taraftan meşru bir partinin kurumsal kimliği hırpalanıyor, diğer taraftan partinin mensupları kişilik katline uğratılıyor.
Hakikati karartma
Hem hakikati karartan, hem de milyonlarca seçmenin iradesi yansıtan bir partiyi şeytanileştiren böyle bir yayıncılık yaptığınız için eleştirildiğinizde, üç şekilde davranabilirsiniz.
İlki, absürdlüğü kabul eder ve izleyenlere bunu yaratan nedenleri izah edersiniz. HDP’lileri çıkarmamanın kendinizin değil çalıştığınız kurumun bir kararı olduğunu söylersiniz. Hattâ yeterince güçlüyseniz veya sonrasında çıkartılacak maliyeti göze alabiliyorsanız, bu karara katılmadığınızı ama uygulamak zorunda olduğunuzu belirtirsiniz. Nitekim Fatih Altaylı bunu yaptı; kamu yararı varsa gazetecilerin herkesle konuşabileceğini düşündüğünü ve bu bağlamda Habertürk’ün HDP’lileri konuşturmamaya dönük kararını doğru bulmadığını belirtti.
İkincisi, muhatabınıza hak verdiğinizi ima edersiniz. Olmadı, söyleneni suskunlukla geçiştirmeye çalışırsınız. Muhatabınız, içinde bulunulan hali sizin tercih etmediğinizi muhtemelen anlar. İplerin başkalarının elinde olduğunu bilir. Bunun için üzerinize daha fazla varmaz ve zaten yeterince güç olan konumunuzu daha da güçleştirmez. Kendisinin ehemmiyet verdiği bir hususu kamuoyunun gündemine taşımış olmakla yetinir ve diğer mevzulara geçer.
Çırpındıkça batmak
Üçüncüsü, saçma sapanlığı bariz olan bu durumu kerameti kendinden menkul tezlerle meşrulaştırmaya çalışırsınız. En olmayacak olanı da budur; tenkide açık olsa da ilk iki davranış yine de anlaşılabilir ama üçüncüsünün konulabileceği bir yer yoktur. Söylediğinize ne kendiniz inanırsınız, ne de başkaları. Haklı çıkmak için öne sürdüğünüz görüşler tezler tel tel dökülür; hangisine el atsanız elinizde patlar.
Mesela “Özel sektörüz” derseniz, komik duruma düşersiniz; olmaz. “Teröristleri kınamadıkları için çıkarmıyoruz” derseniz, geçmişte HDP’liler ile yaptığınız programların arşivden önünüze düştüğünü görürsünüz; olmaz. “Evrensel yayıncılık kuralları” derseniz, herkesi üzerinize güldürürsünüz; yine olmaz.
Velhasıl bir öncekini temizlemek için başvurduğunuz sonraki her argüman, sizi daha derin bir bataklığa çeker. Çırpındıkça kendinizi daha derinde bulursunuz. Çünkü ne herkes kör, ne de âlem sersem. Millet neyin ne olduğunu, sandıkta esamesi okunmayanlar ekranda cirit atarken altı milyon oyun temsilcilerine kimin ekran ambargosu koyduğunu gayet iyi biliyor.