Ana SayfaYazarlarNefretleşmek şiddettir, suçtur

Nefretleşmek şiddettir, suçtur

 

Yeni yıla daima iyi dileklerle girilir, ‘hayır dile hayır gelsin başına’ der büyüklerimiz. Kötüyü andıkça söz vücut bulur umutlar daha da tükenir. Fakat “birlik beraberlik” namıyla sıkça andığımız keyfiyet, emek vermeden, fedakârlık etmeden, bilinç yükselmesi olmadan kendiliğinden gerçekleşecek varoluşsal bir zorunluluk mu ki?

 

                                                                           ***

Farklı meşreplerden yaklaşımlardan sosyal katmanlardan inançlardan insanların Samiha Ayverdi ve nice yazarların anlattığı gibi sulh ve selamet içinde yaşadıkları günlerden, birbirimize nefretle baktığımız günlere ne ara geldik? Metroda, otobüste, parkta yaşamın ara yüzlerinde birbirimize yer verirken, düşen bir çocuğu kaldırırken, bir yaşlıya engelliye öncelik tanırken Sünni midir, alevi midir, hangi partiden, hangi eğilimdendir diye içimiz kaynar kazan gibi fokurdamıyor. Su birikintisine kasten hızlı girip bizi çamura boyayan adam hangi ırktan hangi inançtan olursa olsun tekamül etmemiş görünür, bir karşılaşmada nazikçe yol veren de duamızı alır, budur. Kimlik şu bu çok sonra. İndirgemeci bir yaklaşım gibi görünse de temel soru bu; senin solculuğundan, İslamcılığından, hümanizminden, büyük anlatılarından bana, şu kediye, bu topluma, evdeki çocuklara, çevrendeki insanlara, savaşların durmasına, ulusal ve insani birliğin kurulumuna düşen ne? Çağımızda bütün iddialar gerçek hayat içinde amansızca sınanıyor her sistem ve insan iddiasından vuruluyor.

 

Yeni yıla girerken twitter’da son bir haftada rağbet gören birkaç cümle ne ile karşı karşıya olduğumuzun nişanesi. 28 Aralık 2011’de 34 sivil kardeşimiz bombalarla hayatını kaybetti. Kasıtlı istihbarat, birilerinin art niyeti ve benzeri nice sebep ileri sürüldü, fakat faillerle ilgili bir işlem başlatılmadı henüz. Ateş düştüğü yeri yakarken, hayır söyleyemeyen kişinin susması gerekirken konuşanlar. “Roboski Türk devletinin PKK’lı kaçakçıların kafasına vurduğu demir yumruğudur” yazıyor biri. Başka biri de ‘imha edilen’ kırk örgüt yandaşından bahisle, “bombardıman sırasında telef olan katırları saygıyla anıyoruz” diyebiliyor. Bu insanlar ve destekçileri de sorsan birlik beraberlik ister. İnsaf ve izandan yoksun bu cümlelerin hangi harfinde buluşacağız peki.

 

İsrail’in önemli köşe yazarı Gideon Levy “İsrailliler Filistinlileri insan olarak görmezler, o yüzden de yapılan zulümleri umursamazlar, tarihte bu denli işgalci olup kendisini mağdur olarak tanıtan hiçbir güç yoktur” derken bizim sosyal medyada işgalcilerin binlerce sene öncesinden gelen tarihi haklarından dem vurarak haklılığını kanıtlamaya çalışanlar az değildi.

 

İran’daki kalkışmalardan sevinç duyarak ABD’yi alkışlayanlar var. Solcu biri çıkıp “bir Marksist olarak İran da yaşananlar Amerikan oyunu olsa bile emperyalizmi ortaçağ barbarlığına tercih ederim” diyor içlerdeki hissiyata tercüman olarak. PYD’nin Amerika tarafından tonlarca silahla bedava teçhiz edilmesi de sevinç kaynağı kimileri için, yeter ki kan gölünde boğulacak olanlar Müslüman olsun. İran için sağ-muhafazakâr desteğe ne demeli; “İran Türklüğün en büyük düşmanıdır. 50 milyon Türk Pers boyunduruğu altında yaşamaktadır.” Amerika eliyle “demokrasi ve özgürlüklere” kavuşan ülkelerin akıbeti (aynı Condoleezza Rice’ın gönlündeki gibi, Afganistan, Irak,Libya, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan…) aşikârken, bizim nasıl hedeflendiğimiz de ortadayken İran’a sevinmeyi hangi idrakle izâh edebiliriz.

 

Tek tip elbiseye on başlıkta incelenecek sebepler, geleceğe aktarılacak nefretler, hukukta açacağı yaralar yüzünden karşıyım. Guantanamo’nun örnek alınması bile yeterli sebep. Milletin başına kurşun yağdıranların ve destekçilerinin zihinler detaylarla ve gereksiz tartışmalarla boğulmadan hızla yargılanıp mahkum olması en acil beklentimiz. Fakat tek tipe karşı çıkarken ”bol bol yapın o kıyafetleri, ileride ihtiyacınız olacak” cümlesinin gördüğü rağbet, demokratik görünümlü kimi çevrelerde nasıl bir militarizmin özenle saklandığını da gösteriyor. Bir başka muhalif hesap ise ülkede zeytin ağaçlarının kesilmesini eleştirirken, “ciğeri beş para etmez Tunus’tan zeytin almak zorunda kalıyoruz” diyerek ırkçılığını dışa vurabiliyor.       

 

                                                                           ***

 

Kimi muhafazakâr hesaplar ise itibarsızlaştırma, hain ilan etme, yerden yere vurma merkezi sanki. İşçi ölümlerinden, çarpık yapılaşmadan, kimi hukuksuzluklardan bahsettiğiniz anda, velev ki Tayyip beyin kendisi bile bir meselede biz hata yaptık demiş olsun, kime hizmet ediyorsun ithamlarını eksik etmezler. Her sözü boğmak için hazır bekleyen, ağır laflarla ülkesinin selameti için konuşan her kişiyi, mevcut politikalar hakkında görüş beyan eden herkesi susturan kimseler.

 

Bu sene açılımların, karşılıklı güvenin, özgürlüklerin, sakinliklerin, adaletin yılı olsun. Peygamberimiz rehber olsun: “kötülüğe alışmayın, içinizden cennete gitmek isteyen kendisine yapılmasını istediği şeyi başkasına yapsın.”

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik