Yanıbaşımızda ikinci dünya savaşından beri dünya tarihinin gördüğü en acı, en trajik hadiseler yaşanıyor.
Suriye diye bir ülke kalmadı ortada. Shakespeare'e bile ilham veren, yüzyılların ticaret ve medeniyet şehri Halep'ten geriye kalan harabeden başka bir şey değil.
Zalim bir rejimin şerri, bölgesel güçlerin parsa savaşından faydalanan iki terör örgütü Türkiye sınırını ele geçirmiş. Bir yandan Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit eden PKK ve DAEŞ, diğer yandan Türkiye'ye tarihi boyunca en kanlı yıllarından birini yaşatan saldırılarla Türkiye'nin şehirlerini kan gölüne çevirmiş.
Türkiye bu terör koridorunu, bugüne kadar DAEŞ'e karşı düzenlenen en başarılı operasyon olan Fırat Kalkanı ile ortadan kaldırıyor, daha önce Türkiye'yi DAEŞ'çi olmakla suçlayan çevrelerde başlıyor yeni bir yaygara. Neymiş, Türkiye “fazla” ilerlememeliymiş.
Sınırımızda diğer bir iç savaş ise Irak'ta yaşanıyor.
İki milyon sivilin yaşadığı bir şehre yapılacak operasyonun, sivil kayıplar olması ihtimalinde bir milyon yeni mülteci oluşturacağı konusunda Birleşmiş Milletler uyarıda bulunuyor.
Hâlihazırda üç milyon mülteci yükü taşıyan Türkiye, yeni bir mülteci akını ile karşı karşıya.
Daha da ötesi, Musul'da yaşanacak bir mezhep savaşının oluşturacağı radikalizm ve kan gölü sadece bugün değil yarın da Türkiye'yi tehdit eden bir güvenlik riski olma tehlikesi taşıyor.
Ama Tahran'ın, Washington'ın Musul hakkında söz söyleme hakkı varken, Türkiye'nin olmuyor…
Bölgedeki krizlerin insani yükünü taşıyan Türkiye'nin bu krizlere yönelik kalıcı çözümler getirme girişimleri nedense hoş karşılanmıyor.
Türkiye'nin Maliki'ye yönelik uyarılarını dikkate almayanlar, Musul'un DAEŞ'in eline geçmesi ile tehlikenin farkına vardı. Ancak epey geç olmuştu. Maliki'nin mezhepçi ve zorba politikaları Iraklı Sünniler'i çoktan merkezî hükûmetten uzaklaştırmış, duygusal kopuş yaşanmıştı.
Musul'da yaşanacak bir mezhep çatışmasının sonuçlarını kestirmek için kristal küreye ihtiyaç yok…
Bu bölgede mezhepçilikten, çatışmadan, istikrarsızlık ortamından beslenen, militer ideolojisini silahla, taşeron gruplarla yaymaya çalışan aktörler var.
Türkiye bu aktörlerden biri değil.
Türkiye'nin bölgede çıkarı yapısal olarak istikrardan, demokratikleşmeden, kalıcı çözümlerden ve farklı etnik ve mezhep grupları arasında barıştan geçiyor.
Ve bu yüzden Türkiye Musul'a müdahil oluyor…