E.A. İstanbul’da yaşayan, ünlü bir reklamcı ve yönetmen. Pop şarkılarına klipler çekiyor, Türkiye standartlarının çok üstünde filmler yapıyor. İyi bir hayatı var, Boğaziçi mezunu, Amerika’da master yapmış. 70’lerden itibaren Birikim dergisi çevresinde yer almış. Aşçı, çevreci bir sosyalist…
Twitter hesabında kısa bir gezinti yapınca Türkiye’nin faşizme gittiğini düşündüğünü, onun gibi bir avuç iyi kalpli, demokrat, hümanist insan dışında yığınların da bu suçların ortağı olduğunu düşündüğünü anlıyorsunuz. Çok karamsar, nefes alamıyoruz mesajları paylaşıyor sürekli.
Ama acaba E.A. nefes alamadığını söylediği o atmosferin zehirlenmesinde katkısı olduğunu biliyor mu?
Bu soruya cevap vermek için twitter hesabında bir yıllık küçük çaplı bir antropolojik çalışma yapmak yeterli. E.A. kısaltmasının sebebi; isimlerin önemli olmaması, “nasıl oluyor da böyle düşünüyorlar’’ı anlamak içinse sürekli siyasi mesajlar paylaşan İstanbullu varlıklı, sosyalist bir yönetmenin temsil ettikleriyse önemli.
Aslında o da Türkiye’deki pek çoklarının yaptığı gibi kendisine alternatif bir hakikat kurmuş, onun içinde yaşıyor. O alternatif hakikatte kendisi hep iyinin, doğrunun, barışın, demokrasinin, hümanizmin yanında, karşı taraftakilerin hepsi hırsız, katil, yobaz ve yalancı…
Bu dünyada çözüm sürecini barıştan, demokrasiden ontolojik olarak hazzetmeyen Erdoğan bitirdi, hendekler de zaten ezilen Kürt halkının sivil direnişi, belki birer arkeolojik kazı çalışması, silahlı milisler de katılımcı demokrasi ve yerinden yönetim isteyen genç sivil Kürtlerdi. Kürt şehirlerinin harabeye çevrilmesinin sebebi ise tabii ki Kürt düşmanı devletin sivilleri öldürmekten haz alan Esedullah çeteleri…
Demirtaş, patronu kesinlikle Cemil Bayık olmayan, en zeki en esprili siyasetçi, HDP’nin PKK ile bir ilgisi var diyen de devlet ağzıyla konuşuyor.
En son bireysel silahlanma tehlikesine de dikkat çektiği bir röportaj vermiş. https://www.youtube.com/watch?v=9LeBMzsfVjU. Ama galiba sadece silahlanmanın bireysel olanına karşı.
Bunu E.A.’nın PKK’nın son bir yılda yaptığı 250 insanın hayatını kaybettiği 7 büyük katliam sonrası yazdıklarından ve yazmadıklarından çıkarıyoruz.
Onun hesabına bakılırsa, PKK, 14 Ocak 2016 günü Diyarbakır Çınar’daki Emniyet Müdürlüğü binasına yakın tonlarca bomba patlatıp 3’ü bebek 5 sivili öldürmedi.
15 Şubat 2016’da PKK/TAK’lı bir intihar bombacısı bomba yüklü araçla Ankara’daki Merasim Sokak’ta evine gitmek için servislere binen insanların arasında katliam yapmasını ise hükümetin “Bombacı YPG’li” açıklamasını eleştiren birkaç yazıyla büyük bir soğukkanlılıkla karşılamış.
Ama kesinlikle bu katliamı yapan canlı bombanın cenazesine hararetle desteklediği bir HDP’li vekilin katılmasını mesele etmediğini düşünebiliriz.
İstanbul’da yaşayan hümanist, sosyalist varlıklı bir yönetmenin şiddeti sorgulaması için 15 Mart günü Ankara’da Kızılay’ın ortasında otobüs bekleyen insanların arasına bomba yüklü araçla dalan PKK/TAK’lı canlı bombanın yaptığı katliam da yeterli olmamış.
Katliamdan sonra sadece saldırganla ilgili şüphe bildiren bir mesaj (“Haber 15 Ekim 2015. Seher Çağla Demir 2013’te kaybolmuş? 6 ay önce mahkemedeymiş. Herhâlde tutukluymuş. Nasıl yani?”, Erdoğan’ın “eli kalem tutan teröristler” açıklamasının üstüne yazdığı İngilizce bir mesaj, (Camera?Mouse?Keyboard?Graphics tablet?things we hold in our hands!(With a camera I"shoot"everything!Oh m'god, am I?) ve katliamda hayatını kaybeden Destina Parlak’ın yakını olduğu söylenen bir kişinin iktidarı suçlayan konuşmasını paylaşmış. (Haber alınamayan 16 yaşındaki Destina Parlak'ın yakını: Yerin dibine batsın iktidarınız… http://fb.me/4maEhadgj )
Desteklediği siyasi partinin bu katliamı yapan silahlı terör örgütünün siyasi kanadı olması onu ahlaken rahatsız etmemiş, o yüzden büyük insanlığı, demokrasi için tek ümidi temsil ettiğini düşündüğü partisini böylesine bir vahşi şiddetle aralarına mesafe koymadığı için eleştirme gereği de duymamış, hep destek tam destek tavrını sürdürmüş.
Peki, 7 Haziran’da İstanbul Vezneciler’de aralarında Allah korusun kendisinin de olabileceği yine bir otobüs durağı yakınlarındaki canlı bombalı katliamda 5’i polis 8’i sivil 13 insanın hayatını kaybetmesi. Hayır.
11 Ağustos’ta o hakları için mücadele ettiğini düşündüğü Kürtlerin yaşadığı Sur’da aynı aileden bir anne, iki kız ve biri bebek iki torunun öldüğü katliam, bir acıklı filmden kare olarak da mı onun fikirlerini değiştirmemiş, maalesef hayır.
15 Ağustos’ta yine Diyarbakır Çınar’da 5’i polis 1’i çocuk 3 sivilin hayatını kaybettiği katliam için en azından PKK, Kürtleri öldürüyor diye de mi rahatsız olup bir eleştirel mesaj da mı yazmamış, hayır!
Her gün onlarca siyasi mesaj paylaşan, İrancı propaganda sitelerini bile takipçilerine tavsiye eden (çok ilginç haberler var burada: Gazetecilerin dikkatine: http://awdnews.com/top-news?limit=10&start=30 …) bir hesap için ilginç bir sessizlik.
Bu sessizlik Diyarbakır’da 3’ü polis 8’i sivil 11 kişiyi katleden son canlı bombalı saldırı sonrası da sürdü. Sadece Diyarbakır’da PKK’nın bir yıl içinde yaptığı 3 benzer saldırı bile onu bunu da PKK’nın yaptığına dair devletin ısrarlı açıklamalarına ikna edemedi anlaşılan. Sessizliğini ise ancak saldırıyı DAEŞ’in üstlendiği haberleri bitirebildi.
Art arda mesajlar;
“Ulan! Her yalanın cuk oturacağı bir zaman varmış!: "Reuters: Diyarbakır’daki saldırıyı DAEŞ üstlendi!"
"Dostumuz" DAEŞ'e karakolda HDP'lilerin olduğu bilgisini kim verdi?”
Ardından “bana PKK katliam yaptırdı dedirtemezsiniz” temalı bir yazıyı defalarca paylaşma:
Ümit Kıvanç bana tercüman olmuş: "Behey iktidar hizmetkârları, aranızda bu yalan, riya, fırsatçılık furyasından,..”
Aynı yazıyı bir kere de, adını yaşam hakkını ilk maddesinde koruyan insan hakları bildirgesinden alan Helsinki Yurttaşlar Derneği temsilcisinden RT ile…
Çok beğenmiş olmalı.
Akşama doğru katliamı PKK/TAK’ın mide bulandırıcı bir bildiriyle üstlenmesi, sabahtan beri yazdıklarının hepsinin yalan çıkması hakkında ise tabii ki hiçbir şey yazmamış.
Tekrar tutuklanan HDP’liler, direniş çağrıları, hatta silahlı bir örgütün eteklerinde dolaştığını unutup AKP’nin silahlı milislerini kurduğu yolunda dedikodu haberleri…
Son olarak hararetle paylaştığı yazının “TAK üstlendi ama herkes istediğine inansın, devlete güvenilmez” temalı daha berbat olan düzeltmesi.
Belki günün sonunda bir DBP’li siyasetçi de katliamda öldü, HDPli siyasetçiler de ölebilirdi diyerekten bir şey der diye ahlaksızca bir iyi niyete de gerek yok. HDP’li vekillerin de içinde olduğu bir karakolun yanında, Diyarbakır’ın orta yerinde tonlarca yüklü araçla intihar saldırısı yapıp 11 insanı öldürdü diye PKK’yı kınayamaması kimin umurunda ki, onu bunun için kimse ayıplamayacak, itibarına bir zarar vermeyecek, kimse onu siyaseten ahlaksızlıkla, terör apolojisiyle suçlamayacak.
Tam tersine gözü kör militanlık ve amasız destek onun muhalif, solcu, aydın kimliğini pekiştirecek, arkasından çok dik durduğu söylenecek, HDP’deki itibarı artacak.
E.A. sadece bir örnek, onun sanatçı, insan hakları aktivisti, gazeteci, yazar, akademisyen pek çok benzerleri var.
AKP’nin tutuklamalarına karşı çıkıp, PKK’nın canlı bombalı katliamlarına susmak onların demokrat, hümanist olma vasıflarına halel getirmiyor. Diyarbakır’ın orta yerinde Kürtlerin katledilmesine karşı sessizlik onların Kürt dostu, ezilenlerin yanında, muhalif kimlikleri için tezat teşkil etmiyor.
Aksine ne kadar sessizlik o kadar sağlam dik duruşlu, AKP’nin oyunlarına gelmeyen muhaliflik.
Saldırıyı üstlenen TAK’ın öldürülen 11 insandan sadece DBP’li siyasetçi için üzüntüsünü bildirmesi de midelerini bulandırmıyor, zaten TAK da PKK’dan ayrılmış bir örgüt, HDP ile İHD de “Nereden gelirse gelsin” diye saldırıyı kınadı ya…
O yüzden 22 Ekim günü HDP ve DBP’nin aylarca silahlı milislerin şehirlerde terör estirdiği, binlerce insanı öldürüp, şehirleri yıkıp geçtikten sonra çekildiklerini açıkladıkları hendek terörü için direnişçilerden yeterli desteği veremedikleri için özür dilemesi de umurlarında olmadı. Halbuki o özür HDP’nin siyasete vedasıydı:
''… DBP, HDP, DTK ve KJA başta olmak üzere belediye eş başkanları, tüm Kürdistanî kurum temsilcileri ve yöneticileri olarak bizler, halka öncülük görevi ile karşı karşıya olduğumuz gerçekliğinden hareketle, özyönetim direnişleri sürecinde direnenlere karşı sorumluluklarımızı yeterince yerine getirmediğimizden dolayı, bu destansı mücadelede yaşamını yitirenlerin şahsında Kürdistan halkından özür dileyerek, bırakılan büyük direniş mirası ve eşi benzeri bulunmayan iradeye sahip çıkma sözü vererek başladık. O süreçte eksiklikler o direniş alanların içinde değil dışında yaşanmıştır. Toplantı bileşeni olarak bizler yaşanan bu eksikliklerden kendimizi sorumlu tutuyor ve soykırım planını boşa çıkarması için o onurlu direnişi yürütenlerin mirasına sahip çıkma ahdimizi tekrarlıyoruz."
PKK, dünyanın en şanslı terör örgütü olmalı. Şehirlerin ortasında canlı bombalı katliamlar yapsa da hatta kendi siyasi partisinin mensuplarını öldürse onların ölümüne neden olacak saldırıları hiç düşünmeden organize etse de, uğruna savaştığını söylediği Kürtleri katletse de adını vererek onu kınamayacak, yine başkasını suçlayacak epey kelli felli, itibarlı insanlardan oluşan bir hayran kitlesi var.
O yüzden PKK, 7 Haziran’da yüzde 13 oy almış HDP’yi yavaş yavaş hendeklere gömerken kimse sesini çıkarmadı.
PKK, bu özgüvenle kendi sivilleşeceğine HDP’yi PKK’lılaştırdı, Meclis’te siyaset yapmaları için seçilen milletvekillerini hendeklere, cepheye, canlı bomba cenazelerine gönderdi.
Hümanistler, insan hakları aktivistleri, yönetmenler, yazarlar, gazeteciler HDP’nin hendeklere gömülmesini Kürt yoldaşlarını kırmamak, HDP’yi üzmemek, AKP’ye karşı koalisyonu çatırdatmamak için sessizce izlediler.
Böyle yaparak Kürtlere ve HDP’ye iyilik değil kötülük yaptılar. PKK’ya karşı seslerini yükseltebilecek Kürt siyasetçileri cesaretlendirmek bir tarafa şeytanlaştırdılar, ihanetle suçladılar.
PKK, talimatlarıyla kriminalize ettiği için gözaltına alınmış siyasetçilerin, yüzde 75 oy aldığı bir şehirdeki seçmenlerinin hayatı bile umurunda olmayan bir terör örgütü.
PKK’nın umurunda olan tek şey, bir sonraki canlı bombanın kendini patlatma motivasyonu azalmasın diye hazır DAEŞ üstlenmiş demeden intihar eylemcisine sahip çıkmak.
Peki çözüm sürecinde sivilleşmeye bir fırsat vermek için aptala yatılıp görmezlikten gelinen HDP’nin böylesine bir terör örgütünün siyasi kanadı olduğu gerçeğine bir devlet daha ne kadar süre tahammül edebilirdi?
Bunca masum insan PKK intihar saldırılarında ölürken şiddete, silaha karşı sesini çıkarmayanlar, partileri HDP’yi bu teröre karşı net bir duruş ortaya koyması için sıkıştırmayanlar, eleştirmeyenler, aksine sessiz kalarak, siyasi bahaneler, ideolojik argümanlar üreterek bu katliamlara bir çeşit onay verenler sorunu daha da derinleştirecek bu gözaltılara da yol verdiler.
İntihar bombacılarına bir kol mesafede dururken, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti eleştirisi yapmak, sıradan insanların her gün tonlarca bomba yüklü araçlarla patlatılmasına susarken, gözaltılara susulmamasını beklemek de aptallık değilse herhâlde ciddi bir ahlak sorununa işaret ediyor.
Kendinizi iyi, muhalif, demokrat, ezilenlerden yana zannederken, aslında yazdıklarınız ve söylediklerinizle bir şehrin ortasında onlarca masum insanı daha patlatacak yeni bir intihar bombacısının yoluna taşlar döşeyecek kadar kötü, kirli ve ahlaksızsınız.
Nefes alamadığınızı yazdığınız atmosferi işte böyle zehirlediniz.