A-Haber ve Atv ortak yayınında Mehmet Barlas'ın konuğu olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, merak edilen sorulara ilk kez bu kadar net yanıtlar verdi. 7 Haziran seçimleri sonrası devletin çözüm sürecine ilişkin yol haritasından, İmralı'yla ilişkilere ve HDP'nin riskli seçim kararına kadar pek çok konuya açıklık getirdi.
Benim dikkatimi çeken konulardan biri HDP'nin, 7 Haziran seçimlerine parti olarak girme kararını nasıl aldığıyla ilgiliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP'nin bu kararı İmralı'ya rağmen ama Kandil ve Avrupa'yı arkasına alarak verdiğini açıkladı.
Oysa bugüne kadar Öcalan adına yapılan açıklamalarda bu kararın arkasında hep İmralı'nın olduğu belirtiliyordu. Fakat Öcalan'ın bu yönde açık, kesin ve net bir ifadesi ise kamuoyuna hiç sunulmadı.
10 Ağustos'taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş'ın adaylığı konusunda da böyle bir belirsizlik vardı; İmralı heyetinin, Öcalan'ın Demirtaş'ın adaylığını desteklediğini duyurmasına karşın seçim sonrası İmralı'dan yapılan açıklamada Demirtaş'ın adı bile anılmadı ve seçim başarısı "30 yıllık örgütlü mücadeleye" bağlandı.
Abdullah Öcalan'ın çözüm sürecinin başında örgüt üzerinde belirli bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Fakat HDP, Kandil ve Avrupa kanadı, sürece hızla ağırlığını koyarak Öcalan'ın etkinliğini zayıflattı. Demirtaş'ın ABD ziyareti ardından gelişen 6-7 Ekim provokasyonu, Abdullah Öcalan'ın süreç üzerindeki inisiyatifini tümden yitirmesiyle sonuçlandı.
O günden sonra da HDP'de ağırlık Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan'ın başını çektiği yönetici bir kliğin eline geçti. Bu değişim Öcalan'ın belirlediği "Darbe ateşine odun taşımayacağız" pozisyonunun hızla terk edilmesi ve PKK/HDP'nin eski Türkiye'nin darbeci aktörleriyle işbirliğine yönelmesiyle sonuçlandı.
Abdullah Öcalan'ın durumu biraz da Deniz Baykal'a benziyor; CHP'de Kemal Kılıçdaroğlu'nu adım adım güçlendirirken Baykal'ı itibarsızlaştırarak gerilettiler. Kaset kumpasıyla da yönetimden uzaklaştırdılar. Komplo kurbanı olmasına karşın Baykal'ın sesini hâlâ çıkaramaması, adeta ölüm sessizliğine bürünmesi siyasi hayatımız için ibretliktir.
Apo'ya da aynı şekilde kaset şantajı yapıldı; Ulusal Kanal, 7 Şubat 2014'te Öcalan'ın sorgu kasetini yayımladı. Apo'ya bu kasetle acaba nasıl bir mesaj verildi? "Erdoğan'a ve çözüm sürecine uzak dur; yoksa seni bitirecek çok malzeme var elimizde…"
Öcalan'ın, sessizliğine dair pek çok senaryo yazılabilir; Apo'nun örgüte güvenmediği gibi devlete de güvenmediği söylenebilir; kim bilir belki inisiyatifi yeniden ele alacak zamanın gelmesini bekliyordur; ancak Öcalan'ın sessizliği olup biteni kabullenmesinden kaynaklanmıyor, Demirtaş'ın arkasındaki devasa gücün varlığından haberdar olmasından ileri geliyor.
Basına sızan "İmralı zabıtları"ndan Öcalan'ın en yakınındaki isimlerin bile derin odakların tehdit mesajlarını getirip götürmekle görevli olduğunu öğrenmedik mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şu tespiti önemli: "İmralı'yı tabulaştırıyorlar ama söylediklerini yapmıyorlar." Evet, Öcalan'ı yücelterek örgütü ve partiyi elinden alıyorlar. İşin özeti bu.