Ana SayfaYazarlar‘Oslo görüşmeleri'nden notlar...

‘Oslo görüşmeleri’nden notlar…

 

Norveç’in başkenti Oslo’daki Nobel Barış Merkezi Müzesi’ni gezerken, herkesin aklında bir gün önce Kore yarımadasını 65 yıl önce üç yıl süren ve milyonlarca insanın öldüğü savaştan sonra bölen sınırda bir araya gelip tokalaşan, Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un and Güney Kore Lideri Moon Jae-in’in görüntüleri var.

 

Sınırda kahve içerek “Bir daha Kore Yarımadası’nda savaş olmayacak” sözü veren iki Koreli liderin adının, bu yılın ekim ayında bu merkezde kameraların karşısına geçecek Norveç Nobel Komitesi tarafından 2018 Nobel Barış Ödülü’nün sahipleri olarak açıklanma ihtimali hayli yüksek.

 

Ödülün bir ucundan bu tokalaşmanın mimarı olarak ABD başkanı Trump tutarsa da kimse şaşırmaz.

 

Halbuki bundan bir kaç ay önce artık mizah konusu olan dünyanın en otoriter rejimi Kuzey Kore’nin lideri, bütün dünyayı nükleer füzeleriyle tehdit ediyor, her attığı tweetle kavga çıkaran, barış kelimesiyle adı pek de iyi gitmeyen Trump da Kore savaşına yeşil ışık yakıyordu.

 

Ama dinamitin mucidi Alfred Nobel adına verilen barış ödülü için çok da tuhaf bir seçim olmaz bu.

 

1888’de kendisi gibi mucit bir işadamı olan ağabeyi Ludwig hayatını kaybedince Fransız gazeteleri, Alfred Nobel’in öldüğünü zannedip, arkasından dinamitin mucidi olmasından hareketle “Ölümün taciri öldü” başlıklı biyografiler yayınlamış, bunları okuyan Alfred Nobel de arkasından böyle bahsedilmemesi için meşhur ödülleri dağıtmaya başlamış, çocukları da olmadığı için mirasını ödül komitesine bağışlamıştı.

 

1890’lu yıllar dünyada bir barış döneminin sürdüğü, Atina’da ilk olimpiyatların yapıldığı (1896), evrensel duyguların zirvede olduğu zamanlardı.

 

 Ama adıyla bir de barış ödülü vermeyi herhalde “bu kadarı da artık ayıp olur” diye herhalde düşünmemişti.

 

Nobel Barış Ödülleri onun ölümünden beş yıl sonra, 1901’de, yakın dostu, pek çok dile çevrilmiş “Silahları indirin!” kitabının yazarı pasifist Avusturyalı düşes Bertha von Suttner’in girişimiyle dağıtılmaya başlandı.

 

İsveç’ten dağıtılan diğer ödüllerden farklı olarak Nobel Barış Ödülü, Norveç Nobel Komitesi tarafından seçiliyor ve ödül Oslo’daki törenle sahiplerine veriliyor.

 

(Bunun özel bir sebebi yok. Alfred Nobel’in yaşadığı zamanlarda İsveç ve Norveç aynı birliğin içindeydi, hatta Alfred Nobel, ödüllerle ilgili vasiyetini Paris’teki İsveç-Norveç Klubü’nde yazmıştı.)

 

Ödüllerin dağıtıldığı 1901’den itibaren Norveç’in adı artık barışla anılıyor.

 

İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da Nazi işgalinden Sovyetlerin kurtarıp geri çekildiği, Sovyetlerle ve Rusya ile hep iyi ilişkileri olan, sonra NATO’ya üye olmuş ama Avrupa Birliği içinde yer almamış, petrol ve gaz rezervleriyle kendi adına karar verme lüksü olan bir ülke olarak Norveç’in bu özgün durumu arabulucu vasfına katkı yapmış.

 

Ama Norveç’in adının dünyada Nobel Barış Ödülleri dışında, barış görüşmeleriyle anılmaya başlamasının tarihi esas olarak yakın zamanlarda 1991-93 arası İsrail-Filistin görüşmelerine dayanıyor.

 

Oslo Görüşmeleri olarak bilinen bu görüşmelerde Norveç’in arabuluculuğun arkasında ise o yıllarda iktidardaki Norveç İşçi Partisi ile İsrail İşçi Partisi arasındaki güçlü ilişkiler var. Norveçli sosyalistler için İsrail İşçi Partisi, Kibbutzlar gibi uygulamalarıyla bir rol model.

 

Şu anki NATO Başkanı ve eski Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg’in babası olan eski Savunma ve Dışişleri Bakanı Thorwald Stoltenberg’in Şimon Peres’le başlattığ, Arafat ve El Fetih müzakerecileriyle yürüttüğü görüşmelerin sonunda atılan imzalar İsrailli ve Filistinli liderlere 1993’de Nobel Barış Ödülü getirmişti.

 

Atılan imzalar daha sonra boşa çıksa da Norveç’in arabuluculuk rolü başka çatışmalı alanlarda sürdü. Sri Lanka, Filipinler ve son olarak geçen yıl yine Kolombiya Devlet Başkanı’na Nobel Barış Ödülü’nü getiren, Kolombiya-Farc müzakerelerinde de Norveç arabulucuydu.

 

Bütün bu barış çalışmaları için 15 yıldır, Norveç Dışişleri Bakanlığı’nın içinde Barış ve İnsani Faaliyetler adlı bir direktörlük kurulmuş durumda. Yani barış görüşmeleri Norveç’in resmi politikası artık.

 

 50 çalışanı, 70 milyon bütçesi olan bu direktörlüğün ev sahipliği yaptığı barış görüşmelerinden biri de MİT ile PKK arasında yapılan ve internete sızdırılan ses kaydıyla varlığından haberdar olunan Oslo Görüşmeleri.

 

 Norveç Dışişleri Bakanlığı’nın, Avrupa Birliği, Hollanda Dışişleri Bakanlığı ve İngiliz Dışişleri Bakanlığı ile birlikte destekçileri arasında olduğu, Londra merkezli Democratic Progress Institue (DPI)’nün 24-27 Nisan tarihlerinde Oslo’da düzenlediği çözüm süreçlerinde medya temalı toplantıya katılan Türkiye’den gazeteciler o yüzden önce Oslo Görüşmeleri’nin yapıldığı yeri bulmaya çalıştılar.

 

Ama müzakereler konusunda oldukça ketum olan Norveç Dışişleri Bakanlığı görevlileri ısrarlı sorular karşısında hiçbir ipucu vermediler.

 

DPI, Türkiye’de çözüm sürecine destek için kurulmuş, başında Bingöl asıllı İngiltere vatandaşı avukat Kerim Yıldız’ın olduğu bir sivil toplum örgütü.

 

9 yıldır Türkiye’deki bütün partilerden siyasetçiler, farklı fikirlerden gazeteciler ve akademisyenlerin katıldığı geziler ve toplantılar düzenliyor ve bu toplantılarda Türkiye’den katılımcılar başka ülkelerdeki çözüm süreci deneyimini doğrudan muhataplarından dinleme fırsatı yakalıyorlar.

 

Tabii böyle bir çaba kaçınılmaz olarak yıllardır saldırıların, komplo teorilerinin de hedefi oluyor.

 

En meşhur saldırı daha sonra FETÖ’den tutuklanan Akit gazetesinin eski Ankara temsilcisi üzerinden yapılmış, 17/25 Aralıktan sonra ise bu haberlerin arkasında FETÖcü emniyetçilerin yasadışı dinleme kararlarıyla yürüttüğü bir soruşturma olduğu ortaya çıkmıştı. Dinlenenler ve fiziken takip edilenler arasında İrlanda Barış sürecinin mimarlarından Jonathan Powell bile vardı.

 

Ne tuhaftır ki DPI, geçen aylarda Londra’da CHP lideri Kılıçdaroğlu bir toplantılarına katılınca bu kez iktidara yakın gazeteler tarafından “Kraliçe’nin adamları, PKK’yla ilişkili” suçlamalarının hedefi oldu.

 

https://www.sabah.com.tr/gundem/2017/12/09/kilicdaroglundan-londrada-skandal-gorusme

 

Halbuki bu görüşmeden aylar önce DPI yönetimi ve Türkiye’den saygın isimlerden oluşan danışma kurulu Beştepe’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edilmişti. Geçen Nisan ayında da AK Parti’nin önde gelen isimleri, eski bakanlar Efkan Ala, Mehdi Eker ve Taner Yıldız, DPI’ın davetlisi olarak Londra’da IRA-İngiltere barışının öncüsü olan isimlerle bir araya gelmişlerdi.

 

(Hala bu işin arkasında Kraliçe’nin oyunlarını arayanların, Mayıs ayında yedincisi İngiltere’de yapılacak Türk-İngiliz Tatlıdil Forumu’na Cumhurbaşkanı’nın da katılıp, bu sırada Kraliçe’yle de görüşeceğini akıllarında tutmalarında fayda var.)

 

Oslo’da düzenlenen DPI toplantısında, geçen yıl Nobel alan Kolombya lideri Başkan Santos’un basın danışmanının sunumu, Türkiye açısından da ilginç bir örnekti.

 

Kolombiya’da dört kez denenen çözümü, günün sonunda “Barışı getirmeyi” vaad eden idealist bir başbakan değil, “FARC’ı bitirmeyi” vaad eden bir başbakan ve şahin bir savunma bakanı getirmişti.

 

FARC, daha önce bir kaç kez kalktığı, vekilleri taşıyan uçak kaçırarak, diskoları basıp yüzlerce kişiyi öldürerek yıktığı müzakere masasına sahada askeri olarak zayıflatıldıktan ve örgüte destek veren ülkelerle anlaşmalar yapıldıktan sonra tekrar oturmuş ve sonunda FARC’la devlet toprak reformunun merkezinde olduğu bir anlaşmaya varmışlardı.

 

Yakında Kolombiya’da yapılacak seçimlerde en güçlü adaylar arasında süreçte devletin müzakerecisi, eski bir FARC lideri ve devletin anlaşıp silah bıraktırdığı eski bir paramiliter grubun liderinin de yarışacak olması alınan mesafeyi gösteriyor.

 

DPI Başkanı Kerim Yıldız, dünyadaki bütün çözüm süreçlerinin yıllarca sürdüğünü, defalarca denemeden sonra sonuç alındığını hatırlatıyor ve Türkiye’de seçimlerden sonra yeniden bir demokratikleşme ve çözüm kapısının aralanabileceğini düşünüyor.

 

Kuzey Kore liderinin, Trump’ın barışa öncülük ettiği, adlarının Nobel barış ödülü için geçtiği günlerden geçerken insan neden olmasın diyor.

- Advertisment -