Hollanda'nın en büyük gazetesi Telegraaf, Amsterdam'da gerçekleşen rezillik sonrası, “Burada patron biziz” manşeti atmış.
Gazetenin manşeti altında tüm sayfayı kaplayan fotoğrafta ise Hollanda vatandaşı bir Türk göstericiye şiddet uygulayan polis ve yerde yatan gösterici var.
Gezi olayları sırasında Türk polisini eleştiren bir gazetenin geldiği nokta bu. Bırakalım her şeyi, Hollanda ordusunda görev yapmış vatandaşlarına bu muameleyi reva gören bir “demokrasi” ile karşı karşıyayız.
Aslında bu manşet her şeyi özetliyor. Zira Hollanda'da patron ırkçı siyasetçi Geert Wilders artık. Ve bu manşet ile bir bakla ağızdan çıkıyor:
Avrupa'da aşırı sağın hâkimiyeti ile artık o ülkenin vatandaşı göçmenler bile vatandaş olarak görülmüyor…
Kimdir bu Geert Wilders?
Hollanda'nın aşırı sağ partisi, Özgürlük Partisinin lideri. Seçim kampanyasının esasını şu vaatler oluşturuyor:
Müslüman ülkelerden göçü yasaklamak, Hollanda'daki tüm camileri kapatmak ve Kur'anı yasaklamak…
İnanılmaz değil mi?
2. Dünya Savaşından sonra güya ırkçılıkla hesaplaşmış, güya insan hakları ve demokrasinin kalesi olan Avrupa'da bir siyasetçinin vaatleri bunlar.
Bu krizin kazananı Wilders ve ekürileri oldu.
ABD Başkanı Donald Trump seçildiğinde, Wilders bir açıklama yapmış ve tüm Batı dünyasında, “vatanseverlik baharının” ortaya çıktığını söylemişti.
Wilders'in bahar olarak tanımladığı şey kendi gibi ırkçı siyasetçilerin tüm Batı dünyasında güçlenmesi. Sadece Hollanda değil mesele, Fransa'da Le Pen, İngiltere'de Farage ve birçok Batı ülkesinde desteği artan bir ırkçı rüzgâr ile karşı karşıyayız.
Hollanda'daki gazetenin manşeti bu anlamda manidar.
Günün sonunda, Avrupa'da siyaseti belirleyen “patron” ırkçılık oluyor ne yazık ki!..