Kimsenin umurunda olmamış, #cizredeneleroluyor diye hashtaglar açılmamış, küçük bir haber:
“Cizre’de polis ekiplerinin hendekleri kapatmak için mahalleye girmesini engellemek için YDG-H üyeleri tarafından yola döşenen A4 plastik patlayıcı bir minibüsün geçişi sırasında patladı. Patlamada minibüsü kullanan 31 yaşındaki Sahip Akıl öldü.”
PKK medyalarında yine failsiz, üç harfliler kategorisinden verildi haber: “Cizre'de yola döşenen patlayıcının sivil bir minibüsün geçişi sırasında patlaması sonucu 1 yurttaş yaşamını yitirdi.”
Twitter’da olay anında büyük bir patlama sesi duyduklarını yazmış Cizreli kullanıcılar ise sonrasında sessizliği tercih ettiler.
Cizre’nin yerel haber sitelerinde şehirlerinin ortasında olmuş bu patlamanın haberini bulmak imkansız.
Sahip Akıl’ın kırmızı, sarı, yeşil poşulu fotoğraflarının yer aldığı Facebook’taki arkadaşlarının arasında HDP yöneticisi olanlar, profil fotosunu Suruç anmasına ayıranlar, keleşli fotolarını paylaşanlar var ve neredeyse hepsi Demirtaş fanı.
27 arkadaşından aynı soyadını paylaştıkları bile akrabalarının ardından “mekanı cennet olsun” diyebilmişler sadece.
Musluk tamirinde kırılmış bir fayans gibi…
Bütün ölüler böyle sessizce gömülmüyor. Sloganlarla, arkasından destanlar yazılarak yolcu edilenler de var. Hatta HPG sitesinde şehitler albümünde gencecik fotoğraflarının üstüne şöyle yazılanlar da:
“Düşman tepelerine dönük yapılan bu fedaiyane eylemlerde saldırı kolundan birinin komutanı olan Harun Çekdar yoldaş Apocu fedai ruhla halklarımıza katliamı hak gören bu zihniyete karşı eylemini gerçekleştirmiştir. Yaşanan çatışmalar sırasında düşman tepesine varan Harun yoldaş üzerindeki bombaları patlatarak düşmanın hiçbiri insani değere sığmayan saldırılarına gereken cevabı vermiştir.”
Harun Çekdar ya da Ümit Turan 16-17 yaşında. Cenazesinde HDP Iğdır eşbaşkanı olan annesi “Oğlum fedai eylem sonucu yaşamını yitirdi. Düşman kurşunuyla yaşamını yitirmedi. Oğlum tek erkek evladımdı” dedi, “sonu Saddam gibi olur inşallah” diyerek Erdoğan’ı suçladı.
Kimse bir bebekten canlı bomba doğuran karanlığı sorgulamadı.
Maalesef en acılı anında bir bebekten katil doğuran karanlığı sorgulamış olanlar bile…
Eğer Rakel Dink imzacıları arasında olmasaydı kantin duvarına asılmış bu ergen bildiriye dönüp bakılmazdı bile…
AK Parti’nin en ateşli yandaş yazarının bile “tarafsızlık” diyerek yazmaya utanacağı bir yandaşlıkla ve epiklikle başlıyor:
"8 Haziran Türkiye yeni bir yaşama uyandı. 8 Haziran Türkiye umuda uyandı. 8 Haziran’da Türkiye demokrasi, eşitlik, barış ve huzur dedi. 8 Haziran’da tüm dünya Türkiye seçim sonuçlarının çıkarttığı yeni tabloyu, seçmenin demokrasiden yana tavrını konuşuyordu.
8 Haziran Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bugüne kadarki en büyük millet temsilciliğini çıkarttı. Artık Kürt, Ermeni, Süryani, Yezidi, Arap, Roman ve tarihindeki en çok kadın vekilin olduğu bir meclis bekliyordu Türkiye’yi. Tekçiliğe karşı çoğulculuğu, otoriterliğe karşı demokrasiyi, ayrımcılığa karşı eşitliği, kutuplaştırmaya/ötekileştirmeye karşı barışı ve en nihayet nefret, öfke, kin dilinden yorgun düşmüş şekilde huzuru seçti Türkiyeli seçmen. Milli iradenin tecellisinden, milli iradenin en büyük savunucuları rahatsız olsalar da, bu seçim sonuçları başkanlık isteğinin ve tek adam savunuculuğunun reddedildiğini gösterdi.”
Sanki bir seçim olmamış, Romanov ailesi sürgüne gönderilmiş.
HDP Kadıköy Gençlik Kolları, İlerici Gençlik Derneği Nişantaşı şubesi epikliğine kadar gerilemiş bir akla, AK Parti’nin üst üste dokuz seçim kazandığını, onuncusunda yüzde 41 oy aldığı, sadece onlar kazanınca demokrasinin kazanmadığını, demokrasilerde iktidarların değişmesinden (ki değişmedi) “yeni yaşama uyandı” diye bahsedilmediğini falan hatırlatmanın lüzumu yok.
Yaşadığımız son iki haftadan akıllarında kalan velev ki bu olsun, siyasete, seçime, sandığa (sadece kendi oylarına olmasa daha iyi tabii) kıymet vermelerinden, HDP fan boy/girl olmalarından kimseye bir zarar gelmez.
Peki ya sonra? Ne olmuş bu tam bir cennet olacakken, yeni bir hayat kurulacakken Devam edelim:
“Peki ya şimdi bugün neredeyiz, neler oluyor? 8 Haziran umudundan, barışından nasıl gelindi bu savaşa, bu nefret diline, bu parti kapatma zihniyetine? 20 Temmuz Suruç katliamı bizi birleştireceğine nasıl 90’ların çatışma ortamına döndürdü? HDP’nin %10 barajını geçerek meclise girmesi nasıl bu partinin kapatılması, vekillerinin 'bedel ödemesi'ne dönüştü?”
“Neler oluyor” Sokaktan geçerken bir ses duyup soran meraklı bir yabancının safça sorusu değil bu.
“Ateşkesi ilk kimin bozduğunu, yataklarında polisleri kimin infaz ettiğini, eşi ve çocuklarının içinde olduğu arabada askerleri kimin öldürdüğünü, 3 yıldır operasyon yapmayan devleti kimin operasyona çağırdığını'' sahiden hatırlamıyor musunuz?
Gerçekten merak ediyor musunuz, yoksa uydurduğunuz “Saray’a bağlı özel Gladio”, “büyük ihtimalle PKK’ya yakın kişilere yaptırmışlar” masallarına inanmaya devam mı etmek istiyorsunuz?
“Bu misillemeler daha başlangıç” diyen Cemil Bayık da, PKK’nın misillemelerine kirli dediğini anında tekzip eden HDP de size bir şey söylemiyor mu?
Şimdi dönülmesini istediğiniz çözüm süreci sırasında İmralı’ya “başkanlığa dikkat” mektupları gönderen, Dolmabahçe mutabakatını duyunca “HDP bizi sattı mı” diye telaşlanan, ''demokrasi olmadan barış olmaz, AKP’yle çözüm olmaz'' diye havayı zehirleyen siz değil miydiniz?
Barışa, çözüme yüksek sesle destek vermeyi yandaşlıkla bir tutan, Kadir İnanır’ı, Orhan Gencebay’ı, Hülya Koçyiğit’i, Yılmaz Erdoğan’ı bile mahalle baskısına uğratan sizler değil miydiniz?
Kendi önderlerinin çağrılarına bile uymayıp Türkiye’de silahı bırakmayan PKK’ya bir kere bile silahın, şiddetin çözüm yolu olmadığını modasının geçtiğini yüksek sesle söylemeye cesaret edemeyen, hatta “silahı neden bıraksın”, “o en büyük kozu” diye yazılar yazan sizler değil miydiniz?
2005’den beri 10 yıldır PKK’yla müzakereler yürüten, bunun için Habur’da mahkeme kurup, çözüm süreci için yasa çıkaran, çözüm süreci yüzünden tutuklanmanın eşiğine gelen, operasyon yetkisini valilere bağlayıp üç yıldır askerî operasyonları durduran, Öcalan’la anlaşıp ondan iki kere örgütüne silah bırakma kongresi çağrısı almayı başaran bir siyasi iktidarı ve bu iradeyi temsil eden bir lideri elinizde tek bir delil yokken, PKK propagandasına teslim olup, kör testerelerle yapılmış, deli saçması komplo teorileriyle şimdi başkan olmak için savaş çıkarmakla, katliam yapmakla suçlamaya utanmıyor musunuz?
Yatağında infaz edilen, eşinin çocuklarının yanında sofrada öldürülen insanlardan, kendini patlatan 16 yaşındaki çocuklardan aklınızda kalan tek şey, sizi heyecanladıran, öfkelendiren tek şey neredeyse bucak başkanlarına kadar iktidar partisinin karşı olduğunu açıkladığı “HDP kapatılacak” vehimi mi?
Bitmedi. Şöyle devam ediyor bildiri.
Cümle cümle okumalıyız:
“Bizler oylarımıza sahip çıkıyoruz”
Ne kadar güzel. Kim oyunuza göz dikti? Kim verdiğiniz oyları hükümsüzleştirdi? “Yeni yaşam” ütopyaları vadeden partinizden en azından konvansiyonel, klasik, bildiğimiz yaşamı da korumasını rica edecek misiniz?
“Tarihteki en yüksek katılımlı 7 Haziran seçimleri milli iradeyi net bir şekilde ortaya çıkardı, bu sonuçlara herkesin saygı göstermesini bekliyoruz”
60 yıldır Türkiye’de seçimlerle milli irade ortaya çıkıyor. “En yüksek katılımlı ve en meşru, en demokratik seçim” de sonucunu en çok sevdiğiniz seçim değil.
“Erken seçim dayatmasını ve yeniden seçimi mazur göstermek için oluşturulan çatışma ve gerginlik ortamını reddediyoruz”
Ne dediğinizi kulağınız duyuyor mu? Bu iddianızı ispatlayacak tek bir deliliniz var mı? Cemil Bayık’ı bile isyan ettirip “Biz yaptık” dedirttiniz, bu yalanların altına imzanızı atmayı nasıl içinize sindiriyorsunuz? Koalisyon kurulamazsa tekrar seçime gitmenin tek yolu savaş mı çıkarmak? Bu kadar mı aklınızı kaybettiniz?
“Koalisyon müzakerelerinin hukuka aykırı müdahalelerle engellenmesini kabul etmiyoruz”
Nasıl oluyor bu? Anayasada koalisyon kurmak zorunlu mu?
“İktidar hesaplarıyla kesintiye uğratılan çözüm sürecinin acilen ve şimdiye kadar olduğundan çok daha ciddi ve kapsamlı bir şekilde tekrar başlatılmasını talep ediyoruz”
Peki şimdiye kadar olan kısmına niye böyle hararetle destek vermediniz? Hangi iktidar hesabıyla çözüm süreci kesintiye uğradı? Dolmabahçe mutabakatı umurunuzda olmayıp, onu Erdoğan’ın eleştirmesi mi umurunuzda oldu. O toplantıdan 20 dakika sonra Demirtaş’ın, aynı gün Bayık’ın atarlanmalarını okumuş muydunuz? Yoksa böyle zararlı yayınlarla kafanızın karışması yasak mı? Niye PKK, defalarca çağrı yapan Öcalan’ı dinlemeyip seçimden önce silahsızlanma kongresi toplamadı sorusu fazla mı teknik?
“Karşılıklı sürdürülen silahlı çatışmaların ve ölümlerin son bulmasını istiyoruz”
Ne güzel. Bunun için PKK’nın üç yıl önce verdiği sözü tutup Türkiye’yi terk etmesini, Türkiye’de silahlı mücadeleyi bitirip siyaset yoluyla mücadelesine devam etmesini de açıkça savunabilir, bunu talep eden bir bildiriyi imzalayabilir misiniz? Yoksa bunu yapınca silahını bırakamayan yoldaşlarınız, Erdoğan’ı devirme cephesindeki müttefikleriniz size küser mi? Sizin için barış mı önemli yoksa Erdoğan’ın ne olacağı mı?
“Gelin, demokrasi, eşitlik, barış ve huzurun olduğu bir Türkiye’de bir arada yaşayalım!"
Silahtan vazgeçmeyen silahlı bir örgütün siyasi kanadından Türkiye’ye demokrasi, huzur, barış ve eşitlik beklerken, “şerefsiz listeleri” hazırlayan ama elinde neyse ki silahı, 16 yaşındaki canlı bombaları, paramiliter YDGH çeteleri olmayan MHP’den insanlık noktasında daha geri bir yerde durduğunuzu acaba görecek misiniz?
Bir arada yaşamak için önce yaşamak gerektiğinin farkına varacak mısınız?
Bebeklerden canlı bomba doğuran karanlığa edecek bir çift lafınız olacak mı?
Yoksa onu da mı Erdoğan’a sakladınız?