2010 yılında, yani bundan tam 5 sene önce, (o dönemde Danimarka'nın Kopenhag kentinden yayın yapan) ROJTV' ye demeç veren Ragıp Zarakolu, şimdi "terör örgütü üyesi" olmakla suçlanıyor. (Kanal, kapatılınca, başka isimlerle yayın yapan yeni kanallar kuruldu) Zarakolu’nun, Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadesi alındı.
R. Zarakolu (geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz eşi Ayşenur Zarakolu ile birlikte kurduğu) “Belge Yayınları”nın sahibi. 68 kuşağının tanınmış isimlerinden olan Zarakolu, değişik yıllarda, özellikle askeri darbe dönemlerinde tutuklanmış ve hapis yatmış olan bir isim. Son olarak, KCK davasından, gerekçesiz olarak 5 ay hapiste kalmışlığı var.
Zarakolu, Kürt meselesinden, Ermeni meselesine, insan haklarından, azınlık haklarına kadar uzanan bir dizi konuda kitaplar yayınlamış, konferanslar vermiş, uluslararası alanda çok önemli ödüller kazanmış bir aydın. Birçok temel meselede, özgürlükleri savunmak amacıyla riskleri göze almış bir aktivist.
Eski günlere dönüş mü?
Ragıp Zarakolu ile birlikte 9 gazetecinin daha ROJ TV'ye demeç verdikleri için "terör örgütü" üyeliğinden suçlandıkları, haklarında aynı dosya içinde soruşturma açıldığı, anlaşılıyor.
Bu olayın dikkat çekici tarafı, beş yıl önce telefonla bir TV kanalına demeç vermenin, "örgüt üyesi" muamelesine yol açabiliyor oluşu…
Hatırlayalım: 90’larda, böyle suçlamalar yapılırdı. Terörle Mücadele Kanunu, gazetecilere, yazarlara, aydınlara karşı bir silah olarak kullanılırdı. Ben de 1993 yılında Abdullah Öcalan ve Kemal Burkay'la yaptığım söyleşileri bir kitap olarak yayınlayınca "terör örgütü propagandası" yapmaktan mahkum edilmiştim. Hapse girmek üzereyken, çıkarılan bir kanunla, cezam ertelenmişti.
Eski zihniyet
Aradan 20 yıldan fazla zaman geçti. Düşünceyi cezalandırmayı amaçlayan bir dizi kanun maddesi değiştirildi. “Avrupa Birliği'ne uyum yasaları” kapsamında köklü değişiklikler yapıldı.
Ancak, yazan, çizen, konuşan insanları düşünceleri nedeniyle tehdit altında tutan bazı maddelerin varlığı sürüyor. İfade ve örgütlenme özgürlüğünü hedef alan yeni bir saldırı dalgası ile yüz yüzeyiz. Yargıçlar ile savcıların, geçmiş günlerde kaldığını düşünmeyi tercih ettiğimiz yaklaşımlarının yeniden canlandığını görmek, üzüntü verici.
Seçimlere altı gün kala, siyasetteki artan gerilim, özellikle Kürt sorununda tırmanan şiddet (iktidar partisi saflarında yükselen “şiddet dili”ni de hesaba katmak gerekiyor), belli ki yargı mekanizmasını olumsuz yönde etkiliyor.
Tahir Elçi örneği
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilmesi, yurt dışına çıkış yasağı konularak bırakılması vakası da, bu refleksi gözler önüne seriyor.
Özgürlükleri hedef almanın gerekçesi olmaz. Hangi tehdit gerekçe gösterilirse gösterilsin, sorunlara demokrasi dışında çözüm aranması, otoriterliği kışkırtır.
Yakından tanıdığım için rahatlıkla söyleyebilirim: Ragıp Zarakolu ve Tahir Elçi (Kürt sorunu dahil) temel sorunlarımızın barış içinde çözülmesinden yana olan insanlar. Şiddeti bir yöntem olarak reddediyorlar.
Her iki olayda da, çok temel bir ifade özgürlüğü ihlali söz konusu… PKK’nın terör örgütü olarak değerlendirilmemesini, doğru bulmayabilirsiniz, sorunlu bulabilirsiniz. Sadece bu saptama üzerinden “terör örgütü propagandası” çıkarımını yapmak ise, demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemez.
Ragıp Zarakolu, dünyanın dört bir yanına çağrılan ve davet edilen bir isim. Nerede kimle konuşacağına, kendisi karar verir. Şiddeti ve ırkçılığı savunmayan her değerlendirme, uluslararası hukuk ölçülerine göre, düşünce özgürlüğü kapsamı içindedir.
Düşünce hayatımızı zehirleyen yasakçı zihniyeti, yıllarca tartıştık, değişmesini savunduk. Bu tür zihinsel engelleri aşma yolunda ilerlediğimizi düşünürken, yeniden eski zihniyetin hortladığına tanık olmak, can sıkıcı…